Dr.Meltem ÇAĞLAR
Bolu İl Sağlık Müdürlüğü / Ruh Sağlığı ve Sosyal Hastalıklar Şube Müdürü
Şiddet nedir?
Şiddet, sahip olunan güç veya kudretin, yaralanma ve kayıpla sonlanan veya sonlanma olasılığı yüksek bîr biçimde bir başka insana, kendine, bir gruba veya bir topluma karşı tehdit yoluyla ya da bizzat uygulanmasıdır (DSÖ, 1996)
Saldırgan davranışların sık görüldüğü durumlar
16-25 yaş arası erkeklerde sıktır.
Aile içi şiddetin yaygın olması sebebiyle evli kadın ve erkekler arasında saldırgan davranışlar daha sık görülmektedir.
Bireylerin yaşamında yakın zamanda ortaya çıkan büyük değişiklikler, artmış stresin yanında artmış iç gerilim ve bıkkınlık yaratabilmektedir. Bireyde içsel baskı hissi, bıkkınlık, öfke ve her an patlayabilir durumda bulunmak da şiddet içeren davranışların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. yanında, silahlarla ilgili belirli planlarının bulunması önemlidir,
Bireyin gerilimini artıran olay ve kişilerde şiddeti tetiklemektedir.
Bireyin yaşama bakışının iyimser ya da kötümser olması da yineleyici şiddet olaylarında etkilidir.
Bireyin şiddet konusundaki düşünce ve fantezilerinin bulunması da önemlidir.
Bireyin silahlara kolay ulaşabilir olması, onlara aşinalığının bulunmasının yanında silahlarla ilgili belirli planlarının bulunması önemlidir.
Uyuşturucu ve alkol kullanımı da saldırgan davranışlar açısından risk içermektedir.
Şiddet açısından en fazla risk altında olanlar 30 yas altı çocuklu kadınlar, kız çocukları, adölesan kızlar ile HIV (+) kadınlar olmak üzere her yastaki kadınlar, bütün çocuklar, yaşlılar, özürlüler, evsizler, mülteciler, göçmenler, etnik azınlık mensuplarıdır
(Violence Against Women, 1997).
Kadına yönelik şiddet türleri
Kadınlara karşı şiddetin, değişik boyutları ve birbirini besleyen farklı türlerinin olduğu gözlemlenmiştir. Söz konusu şiddet türleri literatürde aşağıdaki şekilde kategorize edilmektedir;
Fiziksel Şiddet: Tokat, tekme, yumruk, dayak atma, bıçak, silah gibi vasıtalarla saldırma ve benzeri örnekler.
Duygusal Şiddet: Kadını küçümsemek, kadının kendisine olan özgüvenini yitirmesine yol açmak, rencide edici ve aşağılayıcı sözlerle hitap etmek, kendisinin psikolojik anlamda problemli ya da eksik olduğunu düşünmesini sağlamak, yaşadığı şiddetin suçunu kadına atmak veya uygulanan şiddeti inkar etmek, yemeği yere dökmek gibi kadının emeğine saygısızlık yolu ile kimliğini tanımamak, eşyaları kırmak, evde silah bulundurmak gibi.
Ekonomik Şiddet: Kadının çalışmasına izin vermemek, harçlık vermemek ya da harçlığı kısıtlamak, kadının parasını elinden almak, ailenin geliri konusunda kadına bilgi vermemek gibi.
Cinsel Şiddet: Sözlü ya da imalı tacizden fiilen tecavüze kadar geniş bir yelpazeyi içeren kadını istemediği cinsel davranışlara zorlamak.
Tehdit: Dayak ya da ölümle tehdit etmek, terk etme tehdidi, intiharla ya da şartlara göre başka faktörleri kullanarak kadını istemediği veya kanunsuz işlere zorlamak.
Kadına Karşı Çocukları Kullanmak: Kadının çocuklar konusunda kendisini suçlu hissetmesine yol açmak, çocukları kullanarak tehdit edici mesajlar yollamak.
Kadını Çevresinden İzole Etmek: Kadının hareket özgürlüğünü kısıtlamak, ailesi ya da arkadaşlarıyla görüşmesine izin vermemek, sık sık kışkançlık nedeniyle kavga çıkarmak.
Şiddet eğilimi olan erkeğin özellikleri (Lowdermilk et al, 2000)
Kadına yönelik şiddeti uygulayanların çok büyük bir kısmı erkeklerdir. Bu kişiler kadının eşi, flörtü, babası ağabeysi ya da akrabalar içindeki diğer erkeklerdir. Bu kişilerin özellikleri şu şekilde sıralanabilir.
• Düşük benlik saygısı
• Sıklıkla terk edilme, kayıplar, yardımsızlık, bağımlılık, güvenlik duygusunda azalma, mahremiyet ile ilgili sorunlar yaşamaktadır.
• Kişilik bozukluğu tanısı alanlara sık rastlanmaktadır.
• Engellenmeye karşı düşük tolerans gösterirler (kolayca sükûnetini kaybeder)
• istismar ve şiddetin bulunduğu ailelerde büyümüşlerdir
• Kendi davranışları ile ilgili inkar, küçümseme, iddiacı ve yalana yönelme şeklinde bir tutum içindedirler
• Şiddet konusundaki görüşlerine bütün dünyanın katıldığını ve şiddetin günlük hayatla başetme yollarından biri olduğu görüşündedir.
• Empati yapma yeteneği zayıftır.
• Kadın ve erkek davranışları konusunda katıdırlar (cinsiyet rolleri).
• Sıklıkla kendisini "özel" olarak görmekte, koruyucu ve bakım verici olarak özel ilgiye hakkı olduğunu düşünmektedir.
• Madde bağımlılığı sık görülür.
• Anormal düzeyde kıskançtır (örneğin, birlikte olduğu kişinin sürekli kendisiyle birlikte olmasını veya nereye giderse gitsin,haber vermesini bekler)
Yasalarda geçen “tarafların rızası” şartı hayli muğlak bir kavram olup herhangi bir standardı bulunmadığından cok kolay istismar edilebilmektedir.
- Içerisinde bulunduğumuz 21 inci yüzyılda, kadın cinayet kurbanlarının
yüzde 70'i, eşleri ya da sevgilileri tarafından öldürülmektedir.
- Daha genel çerçevede dünyada her 3 kadından 1'i, hayatının bir döneminde şiddete maruz kalmakta, her 5 kadından 1'i, hayatının bir döneminde tecavüz veya tecavüz girişimi kurbanı olmaktadır.
- Amerika Birleşik Devletlerinde her 90 saniyede 1 kadın tecavüze uğrarken, Irak'ta Nisan 2003'ten Mayıs 2005’e kadar -savaş sırasında ve sonrasında- en az 400 kadının tecavüze uğradığı rapor edilmiştir. Barış ortamında bile bu tür suçların kadınların hassasiyeti nedeni ile çok ciddi oranda kayıt dışı kaldığı gerçeği göz ölüne alınırsa, İnsan Haklarını İzleme Örgütünün raporlarında yer bu rakamın gerçeğin çok az bir kısmını yansıttığı çıkarılabilmektedir.
- Dünyada, ağırlıklı olarak Afrika Kıtasında, 135 000 000'dan fazla kadının sünnet edildigi bilinmektedir.
Kadına yönelik şiddetin nedenleri
Psikolojik açıdan bakıldığında erken psikoanalitik teoriye göre onaylanan temel bir iç güdü olarak kabul edilen saldırganlık, başarı ve üstünlük sağlamakta ve erkeklerde olumlu bir güç olarak cesaret , güçlü olma, enerji, ataklık, vs anlamına gelmektedir (Lowdermik et, al., 2000). Psikoanalitik teori toplumsal cinsiyet rolleri ile ilgili beklentileri artırıcı etki yaparken, kadın saldırganlığını olumsuz karşılamakta, saldırgan kadınları düşmanca duygular içinde ve kavgacı kişiler olarak değerlendirmektedir.
O'Leary İse saldırganlığı sözel saldırganlıktan (bağırma, isim takma) başlayıp fiziksel saldırganlığın hafif sekililerinden (itme, tokat atma) gerçek şiddet davranışına (dövmek, yumruk atmak) ve uç olaylara (cinayet) kadar giden bir süreç olarak görmektedir. Bu değerlendirme şeklinin, tedavi sürecine ve çalışmalara dahil edilebileceğini iddia etmektedir, yapılan ampirik çalışmalara göre gerçekten de her kategorideki davranışlar ve nedenleri farklıdır
SALDIRGANLIĞIN NEDENLERİ
1-Sözel Saldırganlık
Kontrol Gereksinimi, Gücün Kötüye Kullanımı
Kıskançlık, Eşler arası uyumsuzluk
2-Fiziksel Saldırganlık
Şiddeti bir kontrol yöntemi olarak benimsemek,
Fiziksel saldırganlığı model olarak almak,
Çocukken istismar edilmiş olmak
Aşırı alkol kullanımı
3-Aşırı Saldırganlık
Kişilik bozukluğu.
Duygusal Labilite,
Azalmış benlik saygısı,
Saldırgan kişilik özellikleri
Bir diğer psikolojik yaklaşım ise şiddet uygulayan kişilerin ruhsal bozukluğu olan veya bir şekilde dengesi bozulan kişiler olduğudur. Bu yaklaşıma göre kurbanlar masum ve savunmasızdır (Gelles,1993). Kabul görmeyen bu yaklaşıma göre şiddet olayları sadece "normal" olmayan bireyler arasına ortaya çıkmaktadır. Oysa ruhsal bozukluğa şiddet olaylarının sadece %10'unda rastlanmaktadır. Bazı çalışmalara göre ise antisosyal ve borderline kişilik bozukluklarına şiddet uygulayan erkeklerde daha sık rastlanmaktadır (Else et al., 1993). Alkol kullanımının saldırganlar arasında yaygın olduğu görülmektedir. Ancak alkol şiddetin esas nedeni olarak değerlendirilmemektedir. Şiddet uygulayanların tanı koydurucu özellikleri bulunmamaktadır. Ancak bazı kişilik özellikleri olduğundan söz edilebilir.
Sosyolojik açıdan bakıldığında toplumun erkeğin saldırgan olmasını destekler iken kadınlardan şiddet içeren davranışlar sergilememesinin beklendiği görülür. Bu nedenle erkek saldırganlığı adalet sistemi içinde dahi daha kabul gören, daha az stigmatizasyona uğrayan bir davranış biçimidir.
Aile yapısı sıklıkla şiddet içeren davranışların ortaya çıkışında etkili olmaktadır. Aile üyelerinin rollerinin iyi tanımlanmamış olması, birlikte geçirilen zaman, ailenin kendine özel yapısı, duygusal paylaşımın yoğunluğu, ailede stres ve çatışma yaratan olayların varlığı önemlidir (Gelles,1993). Şiddet davranışı kuşaktan kuşağa geçiş gösteren hem kadın hem de erkeklerin öğrendiği bir olgudur, istismara uğrayan çocukların %30'u yetişkinliğinde şiddet kullanırken, uğramayanlarda bu risk sadece %2-4'tür (Gelles, 1995).
Yoksunluk ve baskı şiddet davranışının ortaya çıkışında önemli bulunmuştur (Gelles 1993, 1995; Hanrahan et al., 1993) Düşük gelir düzeyi ile beraberinde yaşanan stres ve kısıtlı kaynaklar şiddet riskini artırırlar. Şiddet atakları işsiz veya prestiji düşük işlerde çalışanlar arasında daha dramatik olmaktadır (Gelles, 1993).
Feminist bakış açısına göre ise kadına yönelik şiddet cinsiyetçi ve güç odaklıdır. Gerçektende bir çok olayda güç ve kontrol mekanizmalarının şiddete yol açan temel olaylar olduğu görülmüştür (Yllo, 1993). Maçoluk veya kompulsiv maskulinite aile içinde kadına yönelik şiddet ile ilişkili bulunmuştur. Maçolukta geleneksel erkek değerleri olan sertlik ve haşinlik vurgulanmaktadır (Campbell, Fishvvick, 1993).
Kadına yönelik şiddetin genel olarak toplumların erkek egemen yapısından kaynaklanmaktadır. Aynı zamanda toplumsal, hukuksal, ekonomik, geleneksel, siyasal ve eğitimsel yapısı içinde kadının ayrımcılığa uğradığından ve kadının erkeğe bağımlı kılındığından söz edilmektedir. Erkeğin yasalardan ve ataerkil geleneklerden kaynaklanan üstün konumunu, kadının erkeğe hizmet etmesi, ve erkeğin alınacak kararlarda söz sahibi olmasını "doğal" gören bir bakış açısına sahip olması şiddeti beslemektedir (llkaracan, 1996).
Şiddete maruz kalan kadınların özellikleri
Birlikte olduğu erkeğin kadına uyguladığı şiddet yaş, sosyoekonomik durum, din, etnik kökenden etkilenmemektedir. Ancak gebelik, bekarlık ve boşanmış olmak veya eşinden ayrı yaşamak kadının şiddet görme riskini artırmaktadır. Şiddet gören kadın duygusal acıdan katı bir aile ortamında pasif olmaya yöneltilmiştir, sosyal açıdan yalnızdır, şiddetin bütün ailelerde olduğuna inanmaktadır, saldırganın davranışlarından kendini sorumlu tutmaktadır, onun bir gün değişeceğine dair inancını hiç kaybetmez, bu nedenle itaatkardır, Özbenlik saygısı az ve bağımlı kişilik özelliği olan bu kadınlar, oldukça ciddi fizyolojik ve psikolojik sorunları olmasına karşılık, yaşadıkları şiddeti inkar etme eğilimindedir, aile içi ve çevresindeki rolü gelenekselcidir (Wodarski, 1987). Lenore Walker'a göre eşler arasındaki şiddet bir döngü içerisinde gerçekleşmektedir. Şiddet döngüsü genelde eşler arasında sürekli bulunan bir gerilimin giderek artması ve şiddetin tetikleyicisi (trigger) adı verilen erkeğin sözünü tutmama, yemeğin vaktinde hazır olmaması, ev ve çocuklarla yeterince ilgilenmeme, kocaya kız arkadaşları ve para ile ilgili sorular sorma, kocanın izni olmadan bir yere gitme, erkeğin cinsel isteklerini reddetme, kadının sadakatine duyulan güvensizlik gibi nedenlerle yaşanan bir artmış gerilim, suçlama ve tartışma süreci arkasından gelen dayak aşaması ki tekmeleme, itme, tokatlama, sarsma, çeşitli obje ve silahların kullanımı vardır. Cinsel istismar, sözel tehdit ve istismarda bu dönemde söz konusudur. Patlama sürecinin arkasından balayı dönemi adı verilen sakin dönem gelir ki bu dönemin süresi zaman içinde kısalma eğilimindedir. Erkeğin şiddeti inkar etme, içkili olmaya bağlaması söz konusudur. Erkek bu dönemde üzgün olduğunu ve bir daha asla tekrarlanmayacağına dair söz vermektedir (Subaşı, 2001; Lowdermilk, 2000),
Şiddetin kadın sağlığı üzerindeki ölümcül olmayan etkileri Sadece kadın olmaları nedeniyle uğradıkları şiddet nedeniyle üreme çağındaki kadınların sağlıklı yaşanacak yıllarının %5-%16'sını kaybettikleri belirtilmektedir.
Şiddet sadece bir sağlık sorunu değil aynı zamanda sağlığı olumsuz etkileyen bir risk faktörü olarak da ele alınmaktadır. Kadına yönelik şiddet kesi, kırık, iç organ yaralanmaları, organ kayıpları, kalıcı sakatlıklarla, istenmeyen gebeliklere, HIV dahil cinsel yolla bulaşan hastalıklara, PID ve düşüklere neden olabilmektedir. Ayrıca şiddet gören kadınlarda kronik pelvik ağrı, astma ve baş ağrıları sık görülen sağlık sorunlarıdır. Şiddet gören kadınlarda madde kötüye kullanımı, korunmasız cinsel ilişkide bulunma gibi kendine zarar verici davranışlar sik rastlanmaktadır. Şiddet gören kadınlarda depresyon, korku, anksiyete, azalmış özbenlik saygısı, cinsel işlevlerde bozukluklar,yeme problemleri , obsesif-kompulsif davranış bozukluklarıyla, post travmatik stres bozukluğu gibi ruhsal sorunlar da sık görülmektedir (Violence Against Women, 1996).
Şiddetin kadın sağlığı üzerindeki ölümcül etkileri
Şiddet kadını intihara sürükleyebilmekte, cinayete kurban gitmesine neden olabilmektedir. Ayrıca şiddet, anne ölümlerini arttırmakta, HIV/AIDS'in yayılmasına neden olabilmektedir.
Şiddetin fiziksel ve ruhsal sağlık sonuçları sosyal ve duygusal olarak bireyin, ailenin ,ve toplumun tümünü etkilemektedir. Kısa ve uzun vadede düşünüldüğünde şiddetin etkileri kadının mesleki ve kariyer yaşamını olumsuz etkileyerek veya sona erdirirken, onu yoksulluğa ve ekonomik bağımsızlığını kaybetmeye itecektir. Eğer şiddet aile içinde yaşanıyorsa, aile yaşamı tahrip olurken, çocuklar yoksulluk yaşayacak ve aile yaşamına olan güven ve inançlarını kaybedeceklerdir. (Violence Against Women, 1996; WHO, 1998).
Cinsel istismar
Kadınların %27'sinin çocukluğunda cinsel istismara uğradığı tahmin edilmektedir ,
Çocukluk çağı cinsel istismarı şu şekilde tanımlanmaktadır,
- İlk tecavüzde çocuğun yaşının 18'den küçük olması
- Kurban ve saldırgan arasında en az 3 yaş fark bulunması
- Kurban ile saldırgan arasında giysilerini çıkartmak, çıplaklık, mastürbasyon, okşama, digital penetrasyon, anal, oral veya vajinal penetrasyon şeklinde farklı davranışlar görülür, istismarın pik yaptığı yaşların 7-12 yaşlar olduğu bildirilmektedir.
Eğer saldırgan bir yabancı ise istismar cinsel saldırı olarak adlandırılmaktadır.
Çocuklukta cinsel istismara uğrayan kişilerde en sık görülen semptomlar şunlardır:
1. Fiziksel: Uykusuzluk, cinsel disfonksiyon, aşın yemek yeme, uyuşturucu ve alkol kullanımı, ciddi baş ağrıları, iki veya daha fazla cerrahi girişim geçirme.
2. Psikososyal: Depresyon, suçluluk, azalmış özbenlik saygısı, başkalarına güvenememe, duygu dalgalanmaları, intihar düşünceleri, ilişkilerde güçlük yaşama, konfüzyon, öfke nöbetleri, hafıza kayıpları. Kurbanlar ayrıca kendinden utanma, kendi bedenini reddetme, anksiyete, korku, güvensizlik ve nefret şeklinde duygular da sergileyebilirler.
Şiddetten Korunma
(V.A. Women, Subaşı, 2000; Heisse, 1994; Landermılk, 2000, Garcio-Moreno, 2002; Rodriguez, 1999)
Dünyada çeşitli ülkelerde ve etnik gruplarda yapılan çalışmalara göre kadına yönelik şiddetin bir çok ülkede bulunduğu gösterilmiştir. Ancak dünyanın bazı bölgelerinde kadına yönelik şiddet yaşanmamaktadır. Böyle bir ortamın varlığı kadına yönelik şiddetin önlenemez bir durum olduğu yönündeki düşünceyi çürütmektedir.
Birincil Korunma
Birlikte olan iki kişi arasındaki şiddetin nedenleri oldukça karmaşıktır Ancak kadına yönelik şiddetin önlenmesi toplumların böyle bir sorunun varlığının farkında olması ile başlar. Yanısıra bu konuda iki faktörün temel neden olduğu söylenebilir Bunlar toplumda ve ilişkide kadının eşit olmayan konumu ve çatışmalarda şiddetin doğal olarak kullanılıyor olmasıdır. Bu iki faktörün bulunmaması halinde şiddet ortaya çıkmayacağı söylenebilir.
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi çabalarına kadın kadar erkeğin de katılımı sağlanmalıdır. Kadına yönelik şiddetin ortaya çıkmamasının sağlanması için yapılacaklar şu şekilde sıralanabilir;
Eşler arasında yaşanan şiddetin hoş görülmediği bir ortamın yaratılması gerekmektedir.
Sağlık sektörü yapacağı bilgilendirme kampanyaları ile kadınları sahip olduğu haklar, sağlık kuruluşlarından nasıl hizmet alınacağına dair bilgilendirebilir.
Sağlık sektörü yapacağı işbirliği ile kadın erkek arasındaki eşitsizlikleri ortadan kaldırılması, eşler arası şiddetin önlenmesi, cinsel şiddet ve cinsel taciz ile ilgili kapsamlı yasaların çıkarılması konularında savunuculuk yapmalıdır.
Sağlık sektöründe çalışanların eşler arası şiddet hakkında bilgilendirilmesi ve istismar edilen kadına yaklaşım konusunda donanımlı hale getirilmeleri ve kendi yaşamalarını şiddet açısından değerlendirmeleri sağlanmalıdır.
Yazılı ve görsel basında yer alacak çeşitli dramalar yoluyla şiddete yönelik toplumsal ve bireysel duyarlılık artırılmalıdır. Toplumun sorunun önlenmesine yönelik eylemlerinin desteklenmesinin yanında sivil toplum örgütlerinin istismar ve kadınlara yardım amacıyla yaptıkları çalışmalar desteklenmelidir.
Kadının güçlendirilmesi ve toplumdaki statülerinin yükseltilmesine yönelik çalışmalar yapılmalıdır.
• Kadınların ulaşılabilir yöntemler kullanarak doğurganlıklarını kontrol etmek için gösterdikleri çaba desteklenmelidir.
• Kadın istihdamı ve kadınların iş kurmak için gereksinim duydukları kredi imkanları artırılmalıdır.
• Kadınların eğitim düzeyi yükseltilmelidir.
• Kadınların yerel ve ülke düzeyinde politik aktivitelere katılımı sağlanmalıdır.
• istihdam konusunda kadın erkek eşitliği geliştirilmelidir ve sağlık hizmetlerinde kadın personel istihdamı artırılmalıdır.
• Yazılı ve görsel basında olumlu kadın imajı çizilmesi sağlanmalı, pornografi ve güzellik yarışmaları yoluyla kadınların metalaştırılmasının önüne geçilmesini sağlayacak önlemler alınmalıdır.
• Okullarda öğretmenlere verilecek eğitimler ile öğrenciler arasında kadın erkek eşitliği geliştirilmelidir.
• Sağlık alanında klinik uygulamalarda ve klinik eğitimlerde kadın erkek eşitliğinin sağlık yönünden önemi üzerinde durulmalı ve geliştirici uygulamalara da yer verilmelidir.
• Kadınların boşanma ve nafaka alabilme olanaklarını artırıcı yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Şiddet kullanımının azaltılması
• Hasta-sağlık personeli ilişkisi güçlendirilmeli, hastalara sözel ve fiziksel şiddet uygulayanlara karşı katı ve caydırıcı bir tutum izlenmelidir.
• Anne babalık programları oluşturulmalı ve çocuk yetiştirmede fiziksel şiddet kullanımını önleyici yasalar çıkarılmalıdır.Toplumun değer yargılarında değişiklik oluşturulmalıdır.
• Topluma yönelik cinsel sağlık, üreme sağlığı, HIV'in önlenmesi eğitimlerinde toplumsal cinsiyet ve şiddetin önemi belirtilmelidir.
• Her koşulda fiziksel cezalandırmayı yasaklayan yasalar çıkarılmalıdır.
• Yazılı ve görsel basında şiddet içeren sahnelerin yer alması önlenmelidir.
• Silah kontrolüne yönelik çalışmalar yapılmalıdır.
• Okullarda yapılan eğitimlerde toplumsal cinsiyet, çatışmalarda şiddet içeren ve içermeyen çözümlere yönelik uygulamalar yapılmalıdır.
• Şiddete karşı gerçekleştirilen tiyatro oyunları, yazılı ve görsel basında kadına yönelik şiddete karşı gerçekleştirilen eylemler desteklenmelidir.
• Erkeklerin kadınlara uyguladıkları şiddet konusuna eğilen erkek gruplarının sayıları artırılmalı ve desteklenmelidir.
Araştırma ve izlem çalışmaları gerçekleştirilmelidir.
Ölümcül olan ve olmayan yaralanmaları ve saldırganların özelliklerini içeren kadına yönelik şiddet ile ilgili veri toplanmalıdır.
Kadına yönelik şiddet konusunda yapılan çalışmalar desteklenmelidir.
Oluşturulacak fonlar yoluyla ilgili bütün sektörleri de kapsayacak şekilde müdahale geliştirme ve uygulamaya yönelik araştırmalara ve kadına yönelik şiddetin epidemiyolojisine, müdahale geliştirme ve uygulamaya yönelik tıbbi çalışmalara destek sağlanmalıdır.
Risk faktörlerine yönelik çalışmalar yürütülmelidir.
Kadın ve erkek yoksulluğunu önlemeye, erkeklerin ve kadınların meslek edindirilmesine yönelik çalışmalar yapılmaldır.
Toplumda alkol tüketimini azaltmaya yönelik sağlığı geliştirici çatışmalar yürütülmelidir. Yasal ve mali düzenlemeler ile alkol tüketiminin azaltılması sağlanmalıdır.
İkincil Ve Üçüncül Korunma
Sağlık sektörü eşler arası şiddetin ve cinsel şiddetin ikincil ve üçüncül korunmasında daha belirgin bir role sahiptir.
Şiddet kurbanlarının erken dönemde saptanması komplikasyonların gelişmesini ve şiddetin tekrarlanması olasılığını azaltır. Ancak genellikle sağlık personeli fiziksel şiddetin neden olduğu yaralanmaları gördüklerinde şiddetin farkına varmaktadır.
Bazen oluşan yaralanmaların nedeni araştırılmaksızın kadın tedavi edilebilmektedir. Bu nedenle kadına yönelik şiddetin taraması için hekimlere yönelik rehberler dağıtılmalıdır. Klinik ortamında başvuran bir kadına var olan belirtilerin sebebinin şiddet olduğu düşünülüyorsa (örneğin antenatal bakım için başvuran bir kadında karın bölgesinde veya başka bir bölgesinde açıklanamayan morlukların bulunması durumunda) amaca yönelik sorular sorularak şiddet/istismar ortaya çıkartılır.
Kadının güvenliğinin sağlanması
Bazı kaynaklara göre başvuran kadınlara eşlerinin şiddet uygulama durumu ile ilgili olarak uygun bir dille ve yargılamaksızın soru sorulmasının bile tedavi edici özelliği olduğu bildirilmektedir. Çünkü bu yaklaşım kadına kendisi ile ilgilenildiği, yalnız olmadığı, sorunu hakkında konuşabileceği bir yer olduğu mesajını verir. Bu yaklaşım ile kadınlar eşlerini terketme konusunda ilk adımı atabilirler. Bu nedenle aynı zamanda kadına güvenlik ve mahremiyetinin korunacağı mesajı da mutlaka verilmelidir. Bu mesaj mekanın duvarları ince ise, kadının yanında yakınları da bulunuyorlarsa daha da önemlidir. Eğer isterse kadına güvenli bir yer sağlanması meselesi hayati önem taşımaktadır. Eğer sağlık personeli bu olanağın sağlanmasına aracı olamaz ise kadın büyük sorunlarla karşı karşıya kalabilir.Kurumlar arası işbirliği ve iletişim güçlendirilmelidir.
Hekim sorularını yansız, yargısız bir tutumla sormalıdır. Şiddet olguları en sık, birinci basamak sağlık kuruluşlarının yanında, kadın hastalıkları ve doğum ve acil servislerinde görülmektedir. Bu kuruluşlarda aile içi şiddete yönelik sorular içeren soru formu yardımıyla başvuran kadınlar arasında şiddet kurbanları saptanmalıdır. Ancak zaman ve destek yokluğu, kadını küstürme korkusu, eğitim eksikliği ve "Pandora'nın kutusu'nu açmak korkusu" yanında toplum kaynaklarının ve sevk zincirinin bulunmayışı gibi nedenlerle hekimlerin bilimsel ve etkili müdahale yapmasını engellemektedir.
Sağlık personelinin eğitimi
Yapılan müdahalelerin başarıya ulaşmasını engelleyen önemli sorunlardan biri de sağlık personelinin mezuniyet öncesi ve sonrası dönemde şiddet ve ilgili konularda yeterince eğitim almamasıdır. ABD'de 1990-1996 döneminde temel sağlık hizmetleri, kadın hastalıkları ve doğum ile ilgili çıkan kaynaklar incelendiğinde kadın hastalıkları ve doğum kaynaklarının %38'inde, temel sağlık hizmetleri kapsamındaki kaynakların %35'inde, acil tıp kitaplarının ise %29'unda şiddet ve ilgili konulara yönelik bölümlerin bulunduğu görülmüştür. Sağlık personeli şiddet kurbanlarına hizmet verirken kendileri de sıklıkla şiddet kurbanı olmaktadır. Kanada'da yapılan bir çalışmaya göre kadın hastalıkları ve doğum servislerinde çalışan hemşirelerin %15'i birlikte oldukları kişilerden fiziksel şiddet gördüğünü, %23'ü ise birlikte oldukları kişilerden korktuğunu belirtmiştir (Rodriguez, 1999).
Kadına yönelik şiddete müdahale olanaklara göre belirlenir. Bazı durumlarda gerekli mesajlar posterler yoluyla kadınlara ulaştırılırken, kuruluşun özelliğine bağlı olarak protokoller, eğitim ve bilgilendirme çalışmaları şekillendirilir.
Birinci basamak sağlık kuruluşları ile üreme sağlığı ile ilgilenen merkezler şiddetin erken tanısının konabileceği kuruluşlar olmaları nedeniyle özel önem taşırlar. Sorulan sorular yardımıyla şiddet gördüğü belirlenen kadınlar için başvuru merkezlerini ve kadın sığınma evlerinin telefon numaralarını içeren listeler hazırlanabilir Böyle adresler yoksa sağlık personeli yardım edebilecek toplum liderlerinin, bu kadınlara ilgi gösterebilecek kuruluşların adresleri listelenebilir. Ayrıca kadınların gidebileceği güvenli yerleri belirleyebilir ve erkeklerin cezalandırılmasını sağlayacak gelişmeleri destekleyebilirler. Bu nedenle sağlık kuruluşlarının kadın sığınma evleri ve diğer sivil toplum kuruluşları ile sıkı ilişki içinde olmaları ve bu kuruluşların deneyimlerinden yararlanmaları gerekir.
Türkiye'de durum
Yapılan çok sayıda çalışma bulunmamasına karşılık, Türk toplumunun erkek egemen yapısı, kadına yönelik şiddetin artmasına neden olmaktadır. Çıkarılan "Aile'nin Korunmasına Dair Kanun" ile aile içinde kadınların ve çocukların şiddet görmesinin engellenmesi amaçlanmıştır. Ancak kanun sadece şiddet sonrası dönemde yapılan başvurulara yöneliktir. Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde toplumun yazılı ve görsel basının desteğini sağlayıcı çalışmalar yapılmamış, diğer sektörlerin katkı ve katılımı yeterince sağlanamamıştır.
Sağlık sistemi içinde sağlık personelinin şiddet mağdurlarını korumak için harekete geçirebileceği bir mekanizma kurulmamıştır. Bu nedenle sağlık personeli bu durumlarda sadece güvenlik güçlerini bilgilendirmekte ve istendiğinde bir rapor hazırlamanın ötesinde herhangi bir işlem yapmamaktadır. Hatta bazen kendi güvenliğinin tehlikeye gireceği düşüncesi ile konunun üzerine gidememektedir.
Türkiye'de sığınma evlerinin sayısı son derece azdır. Var olanlar ise devletin desteği olmadığı için son derece güç koşullar altında çalışmaktadırlar. Devletin sahip olduğu kadın konukevleri ise ihtiyaca cevap vermekten uzaktır.
Şiddetin önlenmesinde yerel yönetimler en önemli kuruluşlardır.
Yazılı ve görsel basında kadına yönelik şiddet dramalar içinde son derece yaygın bir biçimde kullanılmakta, sorunun kökleşmesine ve sanki doğal bir olaymış gibi kabullenilmesine neden olmaktadır. Yayınlanan dramaların erkek egemen yapıyı destekleyen pekiştiren bir örüntüye sahip olduğu, kompulsif maskülinitenin bütün baş erkek kahramanların genel davranış özellikleri olduğu ve kadın kahramanların ise edilgen bir tutum içinde yaşadığı gösterilmektedir.
Toplumun beğendiği sanatçılar ile ilgili olarak sık sık eşleri veya sevgililerine şiddet uyguladıklarına dair hiç bir tepki içermeyen haberler ülke magazin gündemini meşgul etmektedir.
Şiddet adölesan ve gençler açısından da önem taşımaktadır. Bu yazıda sözü edilen bütün hususlar kuşkusuz adölesan ve gençler için de geçerlidir. Ancak bu grubun psiko-sosyal gelişimlerini sürdürürken erişkinliğe geçişte daha duyarlı kırılgan, atak, deneyimsiz yapıda oldukları hatırlanmalıdır. Bu gruba sağlık hizmeti veren personelin, konu ile ilgili bilgisi, adölesana, gence yardim edebilme ile ilgili mekanizmaları kullanma yönünde becerisi artırılmalıdır.
Bu bağlamda sağlık personeli;
• Şiddet olgularını tanıyabilmeli,
• Başvuran kişi de şiddetin varlığını ortaya çıkarıp, irdeleyebilecek soruları uygun dille, güven vererek ve kişinin güvenliğini de sağlayarak sorabilmeli,
• Gerekiyorsa psikolojik danışmanlık için sevk edebilmeli,
• Temelinde var olan olası risk faktörlerinin ve sosyal nedenlerin incelenebildiği bir mekanizmayı harekete geçirebilmeli.
• İzlem ve müdahale programları düzenleyebilmedir.
EK ÖNERİLER BÖLÜMÜ
Sağlık Bakanlığı “0-6 yaş Çocuklara Psikososyal Gelişimini Destek Programı” kapsamında Sağlık Müdürlüğü Ruh Sağlığı ve Sosyal Hastalıklar Şube Müdürlüğünce , Ekim 2008-Haziran 2009 tarihleri arasında Sağlık Personeline Hizmet İçi Eğitimlerin ve Anne-baba Eğitimlerinin verilmesi Program kapsamındadır.
Bolu Sağlık Müdürlüğü Eğitim Merkezi binasında Evlilik öncesi çiftlerin yardım almaları konusunda "Evlilik ve Evlilik Danışmanlığı Merkezi" kurulması ve bunun kurumsallaşması (personel ataması, görevlendirmesi= Hekim, Psikolog, Hemşire gibi ) sağlanabilir. (Aile içi İletişim, Çocuk Psikososyal Gelişimi takibi, Depresyondan korunma, Kadın Sağlığı, Bulaşıcı Hastalıklardan Korunma, Üreme Sağlığı, Aile Planlaması vb)
Sağlık Müdürlüğü Ruh Sağlığı ve Sosyal Hastalıklar Şube Müdürlüğünde “ALO ŞİDDET DANIŞMANLIK HATTI”, Emniyet Müdürlüğünde ve Kriz Odasında (İ.B.Devlet Hastanesi Acil Serviste) “ALO ŞİDDET MÜDAHALE HATTI” oluşturulabilir. “Kriz Odası”, Emniyet Müdürlüğü, Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü bağlantılı olmalıdır.. Hat bulunan merkezlere AİBÜ tarafından şiddet konusunda eğitim almış personelin görev yapması sağlanmalıdır. İBDevlet Hastanesi Acil Kriz Odasında Polis memurları tarafından getirilen vatandaşlara müdahale ve kayıt işlemi gerçekleştirilmeli ve halka bu hizmet zinciri Sağlık Müdürlüğü Ruh Sağlığı ve Eğitim Şube Müdürlükleri ile Emniyet Müdürlüğü Eğitim Şube Müdürlükleri tarafından tanıtılmalıdır. (Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Emniyet Müdürlüğü, Sağlık Müdürlüğü, Baro)
4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun'un uygulanması aşamasında daha etkili bir sonuca ulaşmak için şiddet uygulayan bireylerin rehabilitasyona tabi tutulmaları konusunda Aile Hekimlikleri tespiti halinde “Durum Tespit Raporları” tutarak Ruh Sağlığı Şube Müdürlüklerine ve Emniyet Müdürlükleri ekiplerine bildirilmesi, polis memurları aracılığıyla şiddet uygulayan ve uygulanan kişilerin İ.B.Devlet Hastanesi Acil Servis de kurulmuş olan “KRİZ ODASI” na ekip aracıyla götürülmesi (Valilik ilgi Kurul Kararı uyarınca), Kriz Odası Sorumlu tabibi ile Psikologunun değerlendirmesi suretiyle (ki istatistik kaydı tutulması ve takip süreci başlangıcı sağlanmış olur) gerekli olması halinde İ.B.Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinden Psikiyatri Uzmanı muayenesi sağlanması gerekmektedir.
Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde çalışmalar yapmakta olan tüm kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, üniversitelerin kadın çalışması yapan araştırma merkezleri ve yerel yönetimler arasında koordinasyonun sağlanarak, ortak bir "hizmet ağı modeli" oluşturulmalıdır.
Şiddet mağduru kadına emniyet birimlerinde uygulanacak prosedür ve atılacak adımlarla ilgili olarak genel broşür hazırlanmalıdır.
İşe alınmada eşitliği sağlayıcı önlemler alınmalı, işyerinde cinsiyete dayalı ayrımcılığın olmaması için işverenlerin ve yöneticilerin gerekirse pozitif ayrımcılık yapmaları gerekmektedir. Kadın erkek eşitliğine aykırı politikalar, yasal düzenlemeler ve uygulamalar kaldırılmalı, toplumda kadın ve erkek eşitliği sağlanıncaya kadar, kadınlara pozitif ayrımcılık yapılması bir devlet politikası olarak kabul edilmelidir.
Kadınların istihdam olanakları ve iş kurmak için gereksinim duydukları kredi almalarını kolaylaştıracak düzenlemeler yapılmalıdır.
SHÇEK bünyesinde hizmet veren "183 Aile, Çocuk, Kadın ve Sosyal Hizmet ve Özürlü Çağrı Merkezi”nin çalışmasındaki sorunların giderilmesi, daha işlevsel kılınması ve bunun için gerekli tedbirlerin alınması sağlanmalıdır.
Tüm kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler ve özel sektör çalışanlarına yönelik "toplumsal cinsiyet eşitliği" eğitimi verilmesinin zorunlu hale getirilmesi sağlanmalıdır.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) için bütçeden ayrılan pay artırılmalı, kadın sığınma evleri/kadın konukevleri nitelik ve nicelik açısından Avrupa Birliği standartlarına uygun hale getirilmeli ve hizmet sunacak personelin kadın bakış açısına sahip olması sağlanmalı, anılan merkezlerin gizlilik ilkesine uygun olarak hizmet vermeleri konusunda gerekli özen gösterilmelidir.
Kadın sığınma/konuk evlerinin kuruluşu ve işletilmesi ile ilgili mevzuatın gözden geçirilerek Avrupa Birliği standartları doğrultusunda yeniden hazırlanması ve yerel yönetimlere kadın sığınma/konuk evi açma konusunda zorunluluk getirilmesi sağlanmalıdır. Açılan kadın sığınma/konuk evlerinin mevzuatta belirtilen standartlara uygunluğu düzenli olarak denetlenmelidir.
Sivil toplum kuruluşları tarafından kurulmuş ve kurulacak olan bağımsız kadın sığınma evi ve kadın danışma merkezlerini açma ve işletme girişimleri yerel yönetimler ve İl özel idareleri tarafından mali destek de dahil olmak üzere çok yönlü desteklenmelidir.
Şiddet gördüğü için kadın sığınma/konuk evine yerleştirilen kadınların buradan çıktıktan sonra kendi ayakları üzerinde durmayı başarmalarını sağlamak ve desteklemek için kadınlara devletin sahip olduğu kaynaklardan iş tahsisi yapılmalıdır.(Sözleşmeli Personel alımlarında öncelik tanınmalı.)