“İTİRAF ediyorum; Tanrı akıl dağıtırken ben masanın altında, kaybettiğim terliğimin tekini arıyordum Belki de bayılmıştım. Kendime geldiğimde 40 yaşındaydım...”
Gençliğin, güzelliğin yüceltildiği bu çağda kaç kadın 40 yaşıyla barışık ve bir burukluk hissetmeden yaşlandığını söyleyebilecek kadar cesurdur? Biz bir tanesini bu haber vesilesiyle tanıdık. Adı Şebnem Aybar. Yukarıdaki satırların sahibi olan Aybar, Bayılmışım Kendime Geldiğimde 40 Yaşındaydım adlı kitabıyla adından çok söz ettirecek gibi görünüyor. Esprili dili, zeka örnekleriyle dolu cümleleriyle bir kadın hikayesi anlatıyor Aybar. Aslında belki hepimizin bir şekilde karşılaştığı ya da yakından tanıdığı bir kadının hikayesini... Star Gazetesi'nden Esra CENGİZ, Blog ve Nikitaninmakasi ismiyle Twitter takipçilerinin yakından tanıdığı psikolog Aybar ile kadın olmayı belki bir parça da ‘kadın olamama’yı konuştu.
Her şeyi bırakıp gittim
Önce Aybar’ın kendi hikayesini dinleyelim: “44 yaşındayım. Psikoloji hocamı çok sevdiğim için üniversitede psikoloji eğitimi aldım. Ardından İstanbul Üniversitesi’nde aynı bölümde yüksek lisans yaptım. Klinik alanda çalışmak istiyordum. Hatta çalıştım ama pek bana uygun olmadığını gördüm. İş dünyasına hizmet veren bir bölümü seçmek istedim. Davranış bilimlerine girdim. 1989’da acayip bir bölümde okudum. İşte danışmanlar gönderiliyor şirketlere, sorunlar çözülüyor filan. ‘Türkiye’de nasıl böyle bir şey olur diye düşünüp saçma sapan bir bölüm okuyorum herhalde’ dedim ama sonradan bu bölümün de etkisiyle reklam dünyasına girdim. Bana hep ‘Kalemin kuvvetli’ derlerdi. Metin yazarlığıyla başladım, çalıştığım şirketin ortağı oluverdim. 14-15 sene kadar ortakla beraber çalıştık. Ama kazandığım para İstanbul’da rahat yaşatmıyordu beni. ‘Madem öyle denize bakarak yaşayayım’ dedim. Bir sabah uyanıp Bodrum’a gitmeye karar verdim. Oğlumu aldım, 9 yaşındaydı o zaman. Eşimin işi müsaitti şehir değiştirmeye. Bodrum’da zaten bir evim vardı. Fakat oğlum yapamadı orda. O sırada eşimden boşandım. Kendisi boşandıktan sonra İstanbul’a dönmek istedi. Ben de oğlumla yalnız kalamadım. Beraber döndük. Bir yatağım bile yoktu. Oğlumun sünnetinde takılan altınları satıp kendime koltuk, yatak aldım.”
Sivri dilimi hep eleştiriyorlar
Aybar, İstanbul’a döndükten sonra pek çok kadın gibi tek başına var olma mücadelesi vermiş. Serbest çalışmış, bu arada çeşitli internet sitelerine yazılar yazmış. Bayılmışım Kendime Geldiğimde 40 Yaşındaydım’ı yazmaya da tam o dönemde başlamış. Blog yazarı olması da aynı zamana denk geliyor: “Ben çok agresif yazıyorum. Çok sivri bir dilim var. Yazmam için sinirlenmem lazım. Aşk yazamam mesela. Neden olduğunu bilmiyorum. Bir sanatçıya, otobüs şoförüne... Kim olursa olsun farketmez. İçimi boşaltıyorum... Bunu çok eleştirenler oldu. Ben insanların pek de duymak istemedikleri şeyleri yazıyorum. Gerçi şimdi biraz daha yumuşadım. Belki de yaşla ilgili bir şey.”
Yaş mevzusu açılmışken 40 yaş neden önemli diye soruyoruz Aybar’a. İşte yanıtı: “40 yaş çok değiştiriyor insanı. Tabii bu biraz hayata ne kadar erken başladığınla ilgili. Ben mesela çok erken başladım bir sürü şeye. Arkadaşlarımın arasında ilk evlenen, ilk çocuğu olan, kendi işini kuran benim. Ömrüm insanlara hep akıl vermekle geçti. 40 yaşından sonra kendimle barıştım. Bence biz kadınlar 40 yaşına kadar stajyer olarak yaşıyoruz. Gerçek hayat 40’tan sonra başlıyor.”
Gülersen kırışıyor ağlarsan ayıplanıyorsun
ŞEBNEM Aybar, ‘Birkaç tip kadın yaşamı var, hepimiz onlardan birini yaşıyoruz’ görüşünde. Kitapta kurgu bir karakter anlatsa da bütün kadınların ortak kaygıları da var. İşte Aybar’ın kitaptaki sözlerinden bir parça: “Ararsan buluyorsun, kurcalarsan bozuyorsun, deşersen eline illaki batıyor bir iğne; kazarsan çıkıyor, örtersen görünmüyor; duyarsan irkiliyorsun, tutarsan hissediyorsun, kaybedersen üzülüyor, bulunca seviniyorsun... Çıkarsan görebiliyor, inersen duyamıyorsun; yağarsan ıslatıyor, yağmadığında kurutuyorsun; beklersen üşüyor, yürürsen ısınıyorsun; seversen semiriyor, sevmediğinde soluyorsun; açıksan herkes sana geliyor, kapalıysan kapından dönüp gidiyor; verince büyüyor, alınca borçlanıyorsun; gülersen kırışıyor, ağlarsan ayıplanıyorsun...”
Yeni çağ gurularına sakın kanmayın!
“Erkek çorabını çıkarsa acaba niye çıkardı diye sorguluyoruz oysa adam sadece çorabını çıkarmış” diyen Şebnem Aybar, kadınlar daha düz, erkeklere ise biraz daha dolambaçlı bakmaya başlamayı tavsiye ediyor. Çünkü bu sayede birbirlerini anlamaya yaklaşacaklarına inanıyor.
Aybar, kitabında kendi deyimiyle ‘yeni çağ guruları’nı da eleştiriyor: “Yok evrene mesaj verin, yok egonuzu serbest bırakın. Bugün evren dediğin Tanrı, pozitif enerji dediğin dua. Sen yeni bir şey keşfetmiş gibi insanları sömürüyorsun. Pek çok eğitimli, yaşını başını almış insan da bunlara kanıyor!”
ESRA CENGİZ / STAR GAZETESİ