Kadına Yönelik Şiddette En Büyük Görev Kadınların

Doç Dr. Nesrin Dilbaz, Kadına yönelik olarak "''Şiddetin ortaya çıktığı durumda, bizim bundan haberdar olmamız için, şiddet mağdurunun şikayetçi olması, dillendirmesi gerekiyor'' dedi.

Aktüel Psikoloji / Haber Merkezi


Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Klinik Şefi ve Başhekim Yardımcısı Doç Dr. Nesrin Dilbaz, kadına yönelik şiddetin algılanmasında üç yıl önce başlattıkları çalışmalarda önemli sonuçlar aldıklarını ve farkındalık yarattıklarını ifade ederek, ''Şiddetin ortaya çıktığı durumda, bizim bundan haberdar olmamız için, şiddet mağdurunun şikayetçi olması, dillendirmesi gerekiyor'' dedi.

Doç. Dr. Nesrin Dilbaz, koruyucu ruh sağlığı hizmetlerinin çok önemli olduğunu belirterek, hem ruhsal hastalıkların gelişimi açısından hem de özellikle anksiyete ve depresyon gibi hastalıklarda, buna eşlik eden davranış bozuklukları gibi hastalıklarda şiddet olgusunun ortaya çıktığını kaydetti.

Üç yıl önce yaptıkları çalışmalarda, psikiyatri kliniğine başvuran kadınlara ''eşlerinden şiddet görüp görmediğini'' sorduklarını ve bir tokadın şiddet olarak algılanmadığını ve h! enüz bunun farkındalığının olmadığını gördüklerini anlatan Dilbaz, şimdi durumun daha iyi olduğunu ve fakındalığının yüzde 30'lardan yüze 55'ler çıktığını söyledi.

Bu farkındalık oranının önemli olduğunu ifade eden Dilbaz, ''Şiddetin ortaya çıktığı durumda, bizim bundan haberdar olmamız için, şiddet mağdurunun şikayetçi olması gerekiyor. Dillendirmesi gerekiyor en azından. Yapılan önlemler var, doğru, ama bence bir nokta atlanıyor, o da şu; biz hep şiddete uğrayan kişiyle ilgili konuşuyoruz, ama şiddet davranışı gösteren kişinin ruhsal durumunu hep göz ardı ediyoruz'' dedi.Şiddet davranışının, genetik yolla ve öğrenmeyle olduğunu belirten Dilbaz, şiddet davranışının alkol ve madde bağımlısı olanlarda daha fazla görüldüğünü kaydetti.

ŞİDDET UYGULAYANLAR TESPİT EDİLİP ÖNLEMİ ALINMALI

Doç. Dr. Dilbaz, yapılacak çalışmaların sadece mağdura yönelik değil, şiddet davranışını gösteren kişinin öfkesini kontrol edebilmesine yönelik de olması gerektiğini belirtti.
Dilbaz, ''Şimdi yapacağımız çalışamalar 25 yıl sonra ancak bence ürününü verecek. 25 yıl sonra çıkacak sorunu, şimdiden şiddet gösteren insanları doğru saptayarak, doğru belirleyip doğru önlemlerini alabilirsek doğru bir noktaya ulaşabiliriz'' dedi.

Şiddetin, insanın doğasında mevcut bastırılmış bir davranış biçimi olduğunu ifade eden Dilbaz, şiddet türleri hakkında şu bilgiyi aktardı:

''İntihar, bedene zarar verici uygulamalar veya madde kullanımına: Kendine dönük şiddet; Kişiler arası şiddet: Kadına, çocuğa, yaşlıya, arkadaşa yönelik şiddet, flört şiddeti, aile içi şiddet; Duygusal ve sözel şiddet: Sevgi göstermeme, aşağılama, devamlı eleştirme, kıskançlık, reddetme, yalnızken ya da başkalarının yanında küçümseme, alay etme ya da yaşamın keyfi olarak kısıtlanmasına yönelik emirler, korkutma, sevdiği bir faaliyetten alıkoyma; Fiziksel şiddet: Kişinin güç uygulayarak karşısındakini denetimi altına almasıdır. Dövme, tokatlama, ateşli ya da delici silahla yaralama, yakma; Cinsel şiddet: Kadının rızası olmadan cinsel ilişkiye zorlanması; Ekonomik şiddet: Kadının maddi varlığını onun rızası olmadan kullanma.

Ayrıca Organize Şiddet; Terör, politik şiddet, iktidara karşı şiddet.Medya Şiddeti; intihar, saldırganlık, cinsel sapma, doğaüstü güçler, hoşgörüsüzlük, küfür, saygısızlık etmek gibi davranışlar medyatik etkinliklerle yaşamın doğal bir parçası olarak kabul edilebilmektedir.Diğer Şiddet Şekilleri; Kan davası, sokak şiddeti, insan ve organ ticareti, okulda ve spor olaylarında şiddet.''

Dilbaz, şiddete başvuran kişilerin genel özellikleri hakkında şunları aktardı:

''Kıskançlık ve yoğun kaybetme korkusu. Başkalarının davranışlarını kontrol etme isteği. İstekleri yerine gelmediğinde aşırı tepki. Kendi ihtiyaçları, duyguları ve isteklerinin daha önemli olduğuna inanma. Gerçekçi olmayan beklentiler. Aşırı alınganlık. Düşük benlik saygısı (dışarıya karşı aşırı güvenli bir görünüm verebilirler, hatta buna kendileri de inanabilirler, ama gerçekte olumsuz benlik algısına sahiptirler). Sorunları için başkalarını suçlama eğilimi. Ani duygu değişimleri, davranışlarının başkaları, özellikle şiddet uyguladıkları kişiler, üzerindeki olumsuz etkilerini görmezden gelme ve kabul etmeme. Aile kurumu içindeki veya toplumdaki cinsiyet ayırımcılığı kalıplarından yararlanma. Şiddeti arttırabilecek diğer etkenlerden birine sahip olma; Alkol veya madde bağımlılığı, ruhsal rahatsızlıklar gibi.''

KADINA YÖNELİK ŞİDDET

Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi'nde kadına yönelik şiddetin, ''ister kamusal ister özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik acı veya ıstırap veren ya da verebilecek olan cinsiyete dayalı bir eylem uygulama ya da bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma'' şeklinde tanımlandığını belirten Dilbaz, şiddet mağduru ve risk altındaki kadınlarda depresif belirtiler, organik nedenlerle açıklanamayan bedensel yakınmalar, uykusuzluk, yoğun korku ve kaygı duymanın sık rastlanan belirtiler olarak bildirildiğini kaydetti.

Dilbaz, bu kişilerin ''yardım'' alabilecekleri hizmet alanları arasında belki de en başta sağlık hizmetleri, özellikle ruh sağlığına yönelik hizmetlerin geldiğini belirtti.

HASTANELERDE RUHSAL TRAVMA BÖLÜMÜ YOK

Doç. Dr. Nesrin Dilbaz, deprem, sel ve terör gibi travmalardan sonra yapılacak tedavilerle ilgili bir soru üzerine, travma sonrası stres bozukluğunun 1. Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıktığını, 2. Dünya Savaşı ve Vietnam Savaşı'yla konunun ABD'de gündem olduğunu anlatarak, travma sonrası stres bozukluğundan bahsedebilmek için kişinin hayatında bir travma olması gerektiğini kaydetti.

Türkiye'de büyük depremler yaşandığını, ama depremi yaşayan herkeste travma sonrası stres bozukluğu oluşmadığını, her insanın biyolojik olarak travmayı algılaması ve travma ile baş edebilmesinin farklı olduğunu söyledi.

İnsanların duygusal travma da yaşadığını ifade eden Dilbaz, ''Bizler ancak bize tedavi için başvurdukları anda yardımcı oluyoruz'' dedi.

Dilbaz, hastanelerde travma bölümlerinin olduğunu, ancak bunların ortopedi ve travmatoloji olarak geçtiğini, hiç ruhsal travmadan söz edilmediğini belirtti.

Hüsnü Erkmen de Güneydoğu'da askerlik yapanları, askerlikten sonra bir test sisteminden geçirerek ne kadar sağlıklı olduklarının araştırılması gerektiğini söyledi.

Türkiye'nin travmanın çok yüksek bir ülke olduğunu dile getiren Erkmen, trafik kazası oranın çok yüksek olduğunu, geçen hafta 150 kadar kişinin trafik kazasında öldüğünü, ciddi bir trafik dosyası olması gerektiğini, ölenlerin ve sakat kalanların yakınlarında yaralar açıldığını sözlerine ekledi.


İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Psikiyatri Haberleri