Gizli odakların deşifre olması güçlerini yok eder. İster Agarta deyin ister İllimunati isterse devlet için devlete rağmen komitesi deyiniz hiç farketmez.
'Derin devletle mücadele edilemez’ ön kabulü Türkiye’nin özgürleşmesinin önündeki en büyük engeldi. Şimdi sevinerek bu önyargının değiştiğini ve Derin Türkiye devletinin dişi dökülmüş bır aslan olduğunu görmeye başladık.
Gizli odakların deşifre olması güçlerini yok eder. İster Agarta deyin ister İllimunati isterse devlet için devlete rağmen komitesi deyiniz hiç farketmez. ‘Rical-i Gayb’ yani görünmeyen liderler Abi olarak tanımlanan kişiler olmasın?
14 Şubat 2008 tarihinde Haber7 internet sayfasında aşağıdaki yazıyı yazmıştım ve bir model tanımlamıştım. O gün başörtüsü konusu tartışılıyordu.Ben akıl yürütme ile bağlantıyı anlamaya çalışıyordum.
Bugün Ergenekon soruşturmasına Efsaneye dayalı soruşturma diyenler tarihi gerçeklere efsane dediklerinin farkındalar mı? Türkiyenin yeni bir itthat terakki çılgınlığına tahammülü yok. Osmanlıyı parçalayan idealizm Cumhuriyeti de parçalamamalı. Kocaeli gazetesi sahibi Tanzer Ünal’a Sayın Hurşit Tolon’un Cezaevinde ‘Ergenekon okyanussa ben damlayım’ demesi tipik mistik idealizm ifadesidir. Militarist tarikatlar Hitler’leri doğuran tarikatlardır.
Asker kökenli olan yazar Sayın Aydoğan Vatandaş’ın ilginç tesbitleri var. ‘Şimdi, son sözüm şudur. Gizli örgütler, tarikatler ya da cemiyetlerin, mistifikasyon süreçlerine ihtiyaçları vardır, bunu üyelerini kendilerine bağlamak ve onlara kendilerini özel hissetmeleri için yaparlar.
Ergenekon iddianamesinde örgütün okült bağlantıları ile ilgili delilleri henüz bilmiyoruz. Olayı sulandırmadan, bekleyip görmek gerek. Bence ‘Ergenekon’un’ Ordu içerisinde bir gizli örgüt olması TSK’ni rahatlatacak bir süreçtir, aksi taktirde Ergenekon’un TSK içinde ‘kurumsal ve hiyerarşik’ yapıya bağlı bir kurum olduğu fikri geriye kalır ki, herhalde bunu en başta TSK istemez, istememelidir.’
Türkiye’ye -kendi iktidarlarının devamı için- huzur vermeyenleri tanıyalım.
Ayrıca tarikat ve cemaat yapılanmasının uhrevi ve ibadet grubu şeklinde değil dünyevi,siyasi şekilde olmasının farkını ve tehlikesini düşünmemizde de fayda vardır.
TSK dan tarikatçı diye dindar subay astsubayları uzaklaştıranlar aslında kendileri mi tarikatçıymış göreceğiz.
Yazı aynen aşağıda, yorum yapmıyorum...
“ İTTİHAT TERAKKİ VE ÇAĞDAŞ TARİKATLAR
1893 yılında İstanbul Haydarpaşa’da Askeri Tıbbiye Mektebi’nde kurulan bir dernek olarak İttihat Terakki cemiyetini iyi analiz etmemiz gerekir.
Dr. Abdullah Cevdet’inde içinde bulunduğu tıbbiyeli beş genç kurucu hızla kadrolaştı. Böylece ‘Jön Türkler Hareketi’ başlamış oldu. Cemiyetin resmi sözcüsü Ziya Gökalp idi. Bol provokasyonlu 31 Mart irticai isyan vakası ile güçlendi. 1913’de ünlü Babıali Baskını ve Mahmut Şevket Paşa’nın beş ay sonra şüpheli suikastı ile iktidara tam sahip oldu. 1918’den sonra Anadolu’da Kuvayi Milliye Hareketi’ni yeni kadrolarla başlattı.
İttihat Terakki 1909’a kadar “Rical-i Gayb” denilen görünmez kişilerce yönetildi. Kuruluşu ve işleyişi tarikat yapılanmasına çok benziyordu. İstibdatla mücadele idealinde birçok haklı yeniliği Osmanlıya getirirken yeni istibdatlara yönelmesi ilginçti.
İttihat Terakki yönetiminin başta Enver Paşa’nın niyetleri çok samimiydi ve idealleri yüksekti. Ancak kullandıkları yöntem istibdata istibdatla karşılık verme şeklinde oldu.
‘Dünyevi’ Tarikatların yapılanması nasıldır? (‘Dünyevi’ kelimesi 14 Şubat 2008 tarihindeki yazı sonrası okuyucu istekleri doğultusunda uygun bulunarak tarafımca bugün ilave edilmiştir)
Tarikat ve ibadet gruplarının nitelikleri ile ilgili psikolojik kriterler üzerine yapılmış çalışmalarda genellikle aşağıdaki ölçütler göz önüne alınır.
- İnancı ve amacı belirleyen bir ideolojisi ve kurumsal temeli vardır.
- Merkezi bir figürü vardır. Bu lider, guru ve usta olarak tanımlanır.
- Merkezi figüre kutsallık atfedilir. Eleştirilmez. Hep övgü ile yaklaşılır. Mutlak itaat ve sadakat zorunludur.
- Özel grup yapısı vardır. Seçkinler topluluğuna sahiptir. Hiyerarşisi belirlenmiştir.
- Kendine özgü bir yaşam tarzı iddiası vardır. Gerçekleri tekeline alırlar. Tek geçerli düşüncenin kendi düşünceleri olduğuna inanırlar ve buna başkalarını da inandırırlar.
- Abartılı fikirleri vardır ve büyüklük iddiaları içerisindedirler.
- Kendilerine veya gruplarına Tanrısallık makamı vermişlerdir.
- Patent reçeteleri vardır. Simgeleri oklu, ışıklı, yıldızlı ve güneşli şekillerdendir. Kalıp önerileri grubun tümüne ezberletilir.
- Yayılımcı güç olma beklentileri yüksektir. Vatanı kurtarma, dünyada cenneti yeşertme gibi iddiaları vardır.
- Tanrı rızası için çalışan değil, Tanrı adına iş yapan liderleri vardır. Liderlerinin zaman zaman Tanrı’dan sezgisel mesajlar aldığına inanılır.
- Eleştirilemeyen en üst otoritelerine bağlılık beklentileri yüksektir. Sevgi tekeli oluşturmuşlardır.
- Dışarıya karşı kapalıdırlar. Sadakati aşırı önemserler, birbirlerini gözetler, kontrol ederler. Hatta grup içinde ‘özel bir dil’ bile oluşturulur.
- Grup üyelerinde vatanı, dünyayı ve insanlığı kurtaracak seçkin kişiler oldukları hissini doğururlar. Kendilerine özgü bir kahramanlık ideolojileri ve misyonerlik anlayışları vardır.
- Grup üyeleri ucuz iş gücü olmayı gönüllü kabul etmişlerdir. Bu haliyle ucuz işgücü gibidirler.
- Üyeler bireysellikten uzaklaşırlar, kutsala teslim olurlar. Kişiliklerini değiştirirler.
- Grup üyelerine yeni bir isim verilir, farklı bir grup kimliği oluşturulur.
- Yeminle bağlanma teorisi geçerlidir. Gruba katılan üyeye gruba bağlılık, ve lidere itaat yemini ettirilir.
- Grup içerisinden eleştiri yöneltenler korkutulur.
- Takip edilme korkusu ile bağlılık beslenir.
Maddi bağlılık ve fedakârlık yüceltilir. Ücretsiz çalışma yaygındır. Pasaport ve ehliyet grup liderlerince saklanır.
Gruptan ayrılmak için hiçbir sebep geçerli sayılmaz. Ayrılan üye kişiliksiz ve hasta olarak tanımlanır.
Yukarıda sıraladığım maddeleri Alman Psikologlar Meslek Birliği’nin (BDP) tanımlamalarından özetledim.
Günümüze dönüp dikkatle incelersek dini veya modern görünümlü tarikat ve ibadet gruplarının çoğu bu özelliklere kısmen veya tamamen uyduğunu görüyorum.
Eğer benzer tarikat ve ibadet grubu siyasi ve dünyevi kimliğe sahipse tehlike daha da büyüktür. Çünkü bu kimlikte dünyevi ve siyasi talep söz konusudur.
İttihat Terakki Cemiyeti’nin geçmişine ve bugünkü uzantılarına baktığımızda bir çok benzerlikleri görüyoruz. ‘Vatanı kurtarmak’ ideolojileri, Atatürk gibi merkezi figürleri, silaha ve Kur’ana el basarak yemin teorileri, kahramanlık psikolojileri ve özel dava anlayışları çok belirgin olan derneklere dikkat edelim.
Merkezdeki kişiye Tanrısallık makamı veren, dogmatik bağlılığı ve eleştirmemeyi öneren, kutsal hedefleri olan, kanını feda gibi fedakârlık anlayışları olan gruplar çevremizde varsa bunları sorgulayalım.
Kutsal ideal ve efsane kişiyi yüceltip seçkinler topluluğu oluşturmuş, davası için gece gündüz toplantı yapan, ikinci kurtuluş savaşı için organize yürüyüşler yapan çağdaşlık iddiasındaki dernekler dünyevi tarikat tanımına ne kadar uyuyorlar.
Yahut günümüzde İttihat Terakki Cemiyeti’nin başlangıcındaki şekilde “Rical-i Gayb” denilen görünmez kişilerce yönetilen ‘siyasi tarikata’ yeni ‘İttihat Terakki Tarikatı’ dersek sanırım aykırı düşmeyecektir.
Yeni komiteciler yan yana birbirinden rahatsız olmadan yaşayan başörtülü ve örtüsüz kızların arasına fitne soktular. Eğer başörtüsü siyasi simge olsaydı öncelikle erkek öğrenciler takke ile gelerek rejim karşıtlıkların başlatırlardı. Niye kız öğrenciler böyle bir şeye soyunsunlar ki?
Kurucu liderimiz Atatürk’ü merkezi figür yaparak istismar eden, kendi ideolojilerini ileri süren çağdaş tarikatlara dikkat edelim!