İSTİSMAR ve ÇOCUK

Psk. Nihan EFE

          Çocuğa yönelik cinsel/fiziksel/duygusal istismarlar, bildiğimizden, duyduğumuzdan çok daha fazla. Bunda kültürel etkenlerin rolü büyük. Şiddetti çocuk yetiştirmenin bir parçası olarak kabullenenler, ya da çocuğuna davranışlarının herhangi bir istismar başlığı altına girmediği düşünenler, çocuğa, istismar edilmenin kendileri için korkutucu ve sarsıcı, ancak dünyanın geri kalanı için normal gözüken bir durum olduğu bir hayat örüyorlar.

Bunun dışında, çocuğun başına geleni ayırd edememesi/ çocuğun tehtid edilerek korkutulması/ çocuğun yoğun yaşadığı yoğun korkuyla baş edemeyerek susmayı seçmesi/ yaşadığı olayın korkusu ve olası suçluluk duygusu sebebiyle cezalandırılmaktan da korkması gibi çocuğa ve onun bu olaydan etkilenişine bağlı nedenler de, bu vakaların bir çoğuna ulaşmamızı engelleyen nedenler arasında.   Burada, çocuğun içinde yetiştiği kültürün ve ilişki alışkanlıklarının, onun başına gelen olayı nasıl yorumlayacağını ve bundan nasıl etkileneceğini büyük ölçüde belirlediğinin altını çizmekte de fayda var.

 Şiddetin, toplumun günlük hayatında, sokakta, medyada olağanlaştırılarak hayatın şiddetleştirilmesi, sistemi ve sistemleri ilgilendiren bir sorun. Bu durumun, bireylerin hayatlarını nasıl etkilediği, kişinin bu kültürün ne kadarını benimseyerek ilişkilerine yansıttığı da, bizim sorunumuzun olası çözümlerine giderken incelenmesi gereken bir durum.  Herhangi birimizin, örneğin otobüste giderken yolda yürüyen insanlarda bile gözlemleyebildiğimiz şiddete karşılık, otobüsten inip bu insanlara birer birer görüşmeye çalışmamız, daha geniş çerçevelerden bakılmayı hak eden bu soruna kökten bir çözüm getiremez.  

            Yine de, bu geniş çerçevenin içinde, yüklemi şiddet/istismar olan bir cümlede, özne değil fakat belirtili/belirtisiz nesne olarak bu fiillere maruz kalan çocuklarımızı daha güçlü kılmak mümkün. Kökten bir çözüm olmasa da, çocuğu şiddete veya istismar davranışına karşı güçlendiren bir anlayış, bir çoğundan haberdar bile olamadığımız çocuk istismarı olaylarında, o çocuğun bundan nasıl etkileneceğini ve hayatının belki de büyük bir kısmının nasıl geçireceğini belirleyebilecek kadar önemlidir. En azından “o” çocuk için.

        Bu çözümün bir ayağında bize düşen, çocuğumuzu bu kültürün ve “böyle bir hayat” anlayışının getirilerinden göreceli olarak koruyarak, aslında bir anlamda gelecek nesillerin bu örgüyle karşılaşma olasılığını azaltmak. Bilinçli bir çocuk yetiştirmekten bahsediyorum, 6 yaşındayken bilgisayar başında öldürdüğü hayvan başına puan kazandığı oyunlarda çocukluğunu kaybetmeyen çocuklar yetiştirmekten bahsediyorum.

 Diğer taraftan, çocuklarımızı, olası bir maruz kalma durumunda, durumun farkına varan, o an için müdahele edecek fiziksel gücü olmasa da, zihinsel ve duygusal olarak başa çıkabilecek, karşı koyarak karşısındakini belki terreddüte düşürecek, ya da ailesinden saklama gerekliliği hissetmeyecek çocuklar olarak yetiştirmek de, çocuğun kendi payına düşen zarar görme olasılığını azalatacaktır.  Bunu yaparken, olası istismar durumlarından çocuğunuzun etkilenmesini engellemek için ona sık sık yabancılarla konuşmamasını, onlardan kaçmasını söylemeniz, yeterli olmayacaktır. Bu hem, böyle durumlarda aslında nasıl davranmasını gerektiğini sunan gerçekçi bir öneri değildir (çünkü çocuk, her zaman kendisinden büyük birinden kaçamayabilir), hem de çocuğunuzun sosyal güven duygusunu zedeleyebilir.  Burada çocuğa verilmesi gereken bireyliği ve yapabileceklerinin farkındalığıdır. Hayata karşı kendine güvenen ve kendi varlığını diğer insanların varlığından ayırarak öncelikle bunu içselleştiren  bir çocuk,   görebileceği fiziksel ve duygusal zararlarda, daha güçlü bir başa çıkma davranışı sergileyecektir.

Bunun en önemli yolu, çocuğun bedeninin kendine aitliğini algılayabilmesinden geçmektedir. Çocuğunuzun bedeninin öznelliğinin bilincinde olması, herhangi bir rahatsız edici durumu ayırd edebilmesini sağlayacak çok önemli bir bilinç düzeyidir.

      Özellikle çocuğun ilgisinin kendinden, dünyaya, kendi kalıplarından, sosyal kalıplara kaydığı, arkadaş ilişkilerini, vakit geçirmenin değil de, dünyayı tanımanın bir yolu olarak yaşamaya başladığı 4-5 yaşlarından itibaren, öncelikle onun bedeni ve dünyayı algılayışı  üzerindeki kendi hükmünüzden vazgeçmenizi öneriyorum. Bu çerçevede,

       Çocuğunuzun bedenini kendi isteklerinize göre yönlendirmekten vazgeçin. Çocuğunuza bedensel otonomiyi öğretin. Bu yaşlardan itibaren hırpalayarak, sıkıştırarak sevmeyi bırakın ve yakın akraba çevresinde bunun yapılmasına müsaade etmeyin. Ona, bedenine onun izni olmadan, başkaları tarafından dokunulmasının, çekiştirilmesinin yanlış olduğu bilgisini verebilecek en önemli kişiler ebeveynleridir. Bedensel sevgi gösterilerini, önceden açıklayarak ve iznini isteyerek gerçekleştirin. “Sana sarılmak istiyorum, yanıma gelir misin?” gibi. Üstünü başını, odasında ve tek başına değiştirmesine teşvik edin. Bunu yapamayacak durumda olan bir çocuğunuz varsa, bunu ondan izin almadan ve fiziksel olarak sarsarak yapmayın.

         Çocuğun kendine ait olanları algılaması, mekanlar ve eşyalarla da ilgilidir. Kendi odasına izinsiz girmeyin, eşyalarını toplamada, dağıtmada kendi sorumluluk alanını belirlemesine müsaade edin. O tuvaletteyken içeri girmeyin.

         Model olun, sizin odanıza izinsiz girmesinin, eşyalarınızı almasının, siz tuvaletteyken içeri girmesinin yanlış olduğunu gösterin. Üzerinizi yanında değiştirmeyin.

       Çocuğun kendilik anlayışı, özgüven ve cesaretle çok ilintilidir. Sorunları çözebileceğine inanan bir çocuk yetiştirmeye çalışın. Çocuğunuzun yerine, onun gelişimsel dönemde karşılaştığı sorunları siz çözmeyin. Tabak taşımak istiyor ama zorlanıyorsa, taşımasına ve birkaç kere kırmasına, daha sonra bunları kırmadan taşımanın yollarını kendisinin bulmasına fırsat verin. Çocuk aklıyla ve bedeniyle, olayların gidişhatını değiştirebileceğine dair bir insiyatif ve kendilik duygusuyla yetişmezse, olumsuz yaşantılarla karşılaştığında, bunun yanlış olduğunu ayırd etme ve bununla zihniyle ve bedeniyle mücadele etme ihtimali daha zayıf olacaktır. İçinde olduğu olaylarla ve bedeniyle ilgili, belirli bir yaştan sonra da sürekli başkalarının karar verdiği çocuklar, olası istismar durumlarını ayırd etmede zorlanacaktır. Özgüveni düşük çocuklar, olası bir travmayı, suçluluk duygusuyla daha yoğun yaşayacaktır.

      Tüm bu önerilerin, çocuğunu doğrudan fiziksel olarak istismar eden ebeveynler için yazılmadığını ayrıca belirtmek gerekli mi bilmiyorum. Böyle bir ilişki biçimi ve sürekli olumsuz yaşantılar deneyimleyen çocuğun, dışarıdaki biri tarafından istismar edilmesinin de ona olağan geleceği ya da öğrendiği çaresizliği burada da sergiyeleceği gerçeği bir yana, tüm geleceğine ve hayata bakışına, hem benlik saygısı ve  kimlik gelişimine vurulan darbelerden, hem de ona rol model olunarak öğretilenler dolayısıyla, onu bir parçası haline getirdiğiniz şiddet kültüründen bahsetmek de, bu ebeveynlere çok bir şey ifade etmeyecektir.

     Burada, size istismar gibi gelmeyen davranışlarınızın, çocuğun duygusal yaşantılarında onu güçsüz bırakacak etkiler bırakabileceğinin altını çizmeye çalıştım. Tüm bunların sonuna, çocuk istismarının “Çocuğun fiziksel/duygusal/cinsel gelişimine zarar verecek herhangi bir davranış” olarak tanımlandığını, bu çerçevede, çocuktan gelişim düzeyinin üstünde başarılar beklemenin, ilköğretim çağındaki ya da lisedeki çocukları, günde şu kadar tane soru çözmeye odaklayarak, onların robotlaşmasını sağlayan, ya da sınavlardaki sıralama dünyanın en büyük meselesi haline getirelerek, onları birer yarış atı gibi algılayan, çocukla ilişlisini ders yapma, derste başarılı olma veya olmama düzeyine indirgeyerek onu duygusal destekten yoksun bırakan ve ev hayatında sürekli bir stres ortamı yaratan zihnin ürünü olan her türlü davranışın da duygusal istismara girdiğini eklemek isterim.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.