İstanbul, insanın ‘mutluluk eşiğini' yükseltir!

Melda BEKCAN

Eğer içinde yaşıyorsanız, müptelası olmuşsunuz demektir İstanbul'un, sadece bu şehre özgü salgılanan adrenalinin… Hiç uğraşmayın; başka şehirde yapamazsınız. Ne derler, biliyor musunuz? İstanbul, insanın 'mutluluk eşiğini' yükseltir!

İstanbul gibi şiirlere, şarkılara, romanlara yüzlerce kez konu olan, daha kaç şehir vardır ki? Uğruna her şey geride bırakılıp, hayata sil baştan yeniden başlanan… Bazen umut, bazen keder kaynağı olan… Peşinden sürüklediği müptelalılarını, pembe düşlere daldıran… Böyle kaç şehir olabilir ki?

Nedense içinde yaşayanlar, bir musibetle karşılaştıklarında,  'Ah! İstanbul ah!' diye dövünür dururlar, yana yakıla. Başka şehirler varken, neden burada olduklarını sorgularlar defalarca. Gitmek isterler hemen! Gitmek… Çok uzaklara…

Ama öyle kolay gerçekleşmez bu niyet! Bir kere bulaştı mı tenine onun tozu, erişti mi gözbebeklerine onun güneşi tam tepeden, değdi mi onun esintisi saçlarına usulca, artık onsuz olunmaz…

Hele İstanbul'da doğup büyüdüyseniz… Gözünüzü ilk defa bu koca şehrin ışıklarına açtıysanız… Çocukluğunuz, mahallede mevcut olan tek tük ağaçtan daha yüksek olan apartmanların kapı eşiklerinde, çekirdek çıtlayarak geçtiyse… Ve henüz çok küçükken alıştıysanız, caddenin karşısına geçerken yaramazlık yapmak için arabalara feyk atarken yüzünüze muzip bir gülüş kondurmaya... Doğuştan müptelası olmuşsunuz demektir İstanbul'un, sadece bu yedi tepeli şehre özgü salgılanan adrenalinin…

Yoksa siz sonradan gelenlerden misiniz, bu toprağı altın şehre? Okumak için mi geldiniz, ÖSS tercih formunun ilk sıralarından? Ya da üniversiteyi bitirdikten sonra iş bulmak ümidiyle mi buradasınız?

Yok, tutturamadım mı hâlâ! Hah, tamam şimdi buldum! Siz, kesin eşinizin hayallerinin peşinden koşturdunuz. Belki defalarca dil döktünüz ailenizin yanından ayrılmamak için ama nafile! Başaramadınız değil mi? Önceleri çok ağladınız telefonun diğer ucundaki aile bireyleriyle konuşurken. Kolay değildi elbette; o güne kadar hiç onlardan bu kadar uzak kalmamıştınız… Günler böyle geldi geçti… Vee hadi itiraf edin; zamanla siz de İstanbul'un karmaşasına alıştınız…

'Doğduğun yer değil, doyduğun yer!' düsturundan yola çıkarsak, sonradan gelmiş olmanız çok şey değiştirmez. Sonuç olarak; artık siz de İstanbullusunuz…

Bazen büyük bir yük biniyor değil mi sizin de omuzlarınıza? Sıkılıyorsunuz, daralıyorsunuz, sanki o koca binalar üstünüze geliyormuş gibi oluyor… Ne zaman ki şehrin kaosuna direngenlik gösteren sinir sisteminiz zayıflamaya başlıyor, kendinizi atmak istiyorsunuz bir sahil kasabasının ya da doğanın, mavi yeşil omuzlarına…

Bakıyorsunuz ki olacak gibi değil. Gözünüzü karartıp, yıllık izin kâğıdının altına imzanızı atıp, arkanıza bakmadan çekip gidiyorsunuz İstanbul'dan…    

Yolculuk esnasında, araçtan iner inmez neler neler yapmak geçiriyordunuz içinizden ama nerede! İlk gün, yorgunluktan kafanızı kaldıramıyorsunuz… İkinci gün, gözünüzü açıp etrafa yeni bakmaya başlıyorsunuz… Üçüncü gün, çevreyi keşfetmeye çalışıp heyecanlanıyorsunuz… O günün akabindeki üç gün boyunca, üzerinizde büyük bir ferahlık hissediyorsunuz… Küçük de olsa doğaçlama enstantanelere bayılıyorsunuz… Aynaya baktığınızda yüzünüzdeki canlılık ve parlaklık gözünüze çarpıyor ve seviniyorsunuz… Zannediyorsunuz ki artık mutlak mutluluğu yakaladınız!

Fakat çok geçmeden sıkılma emareleri beliriyor benliğinizde. Artık kesmemeye başlıyor o küçük bölgenin, küçük mutlulukları sizi. Her şey, yaşanan her gün, birbirinin aynı gelmeye başlıyor. Eliniz, yavaş yavaş cep telefonuna kaymaya başlıyor; hani ilk gün tatil bitene kadar açmamak üzere kapatmaya karar verdiğiniz!

Farkına varıyorsunuz; kanınızda, kılcallarınızda İstanbul adrenalininin tükenmeye başladığının. Ve söylenmeye başlıyorsunuz kendi kendinize…

Ne oldu bakalım söylesene? Sen değil miydin 'İstanbul'un yaşanılacak yer olmadığını söyleyen? Hani ateş pahasıydı her şey? Hani uyanık esnaf, bire on katarak satış yapıyordu? Hani güvenilmezdi bu şehrin insanına? Hani o kadar bezmiştin ki tatilin sonuna kadar onu hiç düşünmeyecektin? Eee, hani…

Olmadı değil mi? Yine onsuz yapamadınız! Etrafınızdaki börtü böcek ve dinginlik bir yana, Boğaz'ın manzarası da bir başkaydı yani…

Tamam, tamam anlaşıldı. Hiç uğraşmayın; siz başka şehirde yapamazsınız. Ne derler, biliyor musunuz? İstanbul, insanın 'mutluluk eşiğini' yükseltir! İşte bu sebeple her yerde mutlu olamazsınız…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.