İsrafı Tetikleyen Sosyal ve Psikolojik Nedenler

Çevremizdeki bazı insanların, gelirlerinin çok üstünde harcamalar yaparak borca girdiklerini görürüz. Bu gibi hesapsız davranışların altında psikolojik sebepler olabilir

Doç. Dr. Osman ERCİYES / Sızıntı Dergisi


Eline geçen bütün sermayeyi har vurup harman savuran, nimetleri müsrifçe kullanan ve israf bataklığına düşen insanlarda bazı sosyal ve psikolojik sapmalar dikkat çeker. Karakterindeki ve ruh dünyasındaki birtakım problemlerden dolayı kişide israfa düşkünlük ve aşırı tüketim eğilimi olabilir. Meselâ narsistik kişilik bozukluğunda, şahıs kendi davranışını mükemmel görür, başkalarını düşünmez ve yargılanmaya karşı aşırı hassasiyet gösterir. Bu durumda israftan kaçınmaz. Rahatlıkla başkalarının hakkına girebilir, israf olduğu söylendiğinde ise, yaptıklarının normal olduğunu belirtebilir. Megaloman bir anlayışla kendi hakkı gördüğü birçok şeyi hiç düşünmeden zayi edebilir. Meselâ çevresindeki yardımcılar, konforlu bir oda, elini salladığında karşılanan ihtiyaçlar onu tamamen savurganlığa itebilir. Rahat etmek, harcamak, lüks yaşamak megaloman biri için vazgeçilmez şeyler olabilir.

Aşağılık kompleksi olan kişilerde ise, herhangi bir eksikliği gidermek için kendisini tüketim ve israfa kaptırma söz konusudur. Bu kompleks o kadar büyüktür ki, sözkonusu eksikliği en pahalı ve lüks şeyler bile dolduramaz. Kişi sürekli bir tüketim arzusundadır. Kişide, tükettiği şeylerin, eksik duygularını telâfi edeceği hissi baskındır. Başkalarına karşı kendini üstün hissetmenin yolunu bu şekilde bulmuştur. Maddî üstünlük ona göre yeterlidir ve kişi kendini bununla tatmin eder. Ancak bu kişiler ne kadar israf ederlerse etsinler, yine de şuursuz bir şekilde böyle davranmaya devam ederler. Yani kişinin eksiklik duygusu sürekli devam eder ve israf da giderek artar. Bu kişilerin kendi hastalıklı durumlarını fark etmeleri çok zordur.

Depresyonun ileri boyutlarında hiçbir şeyden keyif almama ve maddî şeylere yönelme arzusunda azalma ortaya çıkar. Hafif mutsuzluk ve depresif ruh hâllerinde ise, kişi bu sıkıntısını gidermek için yemek yemeye veyahut tüketmeye odaklanabilir. Mutsuz kişilerde kaybedilen mutluluğu maddî harcamalarda aşırıya giderek telâfi etme söz konusu olabilir. Tüketim, bu durumdaki kişiler için bir mutluluk arayışıdır. Mutluluk tüketim ile sağlanamaz. İsraf ve tüketim süreci, ekonomik yıkım ile fâsit bir daire içinde devam eder.

Dürtü kontrol bozukluğundaki fertlerde ise, kontrolsüz bir iç istek vardır. Kişi aklına geleni hemen yapma eğilimdedir. Bu istekler bazen gereksiz ve aşırı olabilir. Kendi içinden gelen tüketim taleplerini kontrol edemez. Onun için aklına geleni yapmak mühimdir ve buna odaklanma söz konusudur. İç tepkilerini kontrol edememek, israfın yanısıra daha ciddi problemlere de yol açabilir. Bu kişilerde madde bağımlılığından, kumara kadar bazı sıkıntılar baş gösterebilir.

Mükâfat eksikliği sendromunda ve takdir edilme beklentisinde kişinin sürekli bir mükâfat arayışı ve tüketim hissi vardır. Mükâfat eksikliği olan kişiler yemek yemek, gezmek dolaşmak, farklı ve yeni şeyler yapmaya çalışmak ister. Bu yenilikler kişinin kendini mükâfatlandırmasına dönüktür. Sürekli mükâfat arayışı aslında içteki zevk arzusunu gidermeye dönüktür. Bu durumdaki kişi, kendini mükâfatlandırmak için israfa ve aşırı savurganlığa girebilir. Bu kişilerin mükâfat sistemi psikiyatrik tedavilerle düzeltilebilmektedir.

Plânlama, programlama, mantık ve muhakeme maharetlerinde zafiyet olanlarda da bir vazifeye hazırlanırken gereksiz sarfiyat ve tüketim olabilir. Bu durum kişinin kabiliyetsizliğinden ise, masum bir durum olarak görülebilecekken, işini ciddiye almamaktan kaynaklanıyorsa, ayrıca mesuliyeti vardır. Normal akıl ve ruh sağlığına sahip bir kişinin üzerine aldığı vazifeyi titizlikle yerine getirmeye çalışması ve bu konuda Yüce Yaratıcı'nın ona bahşettiği kabiliyetleri kullanması gerekir.

Sosyal bozulma ve ayrımlaşma
Kaynaklarını ihtiyacı dışında harcayarak israf eden ve nimetleri kullanmada titizlik göstermeyen kişiler, hayatlarının her safhasında bu yanlışı gösterir. Yediği yemekten, aldığı ihtiyaç malzemelerine, boşa harcadığı zaman ve enerjiden, gereksiz konuşmalara kadar her safhada israf kendini gösterir. İktisat, müminin şiarıdır ve mümin bunu hayatının her kademesinde lisânı-hâl ile ifade eder. Abdest alırken kullandığı suyun miktarını bile hesap eder.

İsrafa sevk eden en önemli âmillerden birisi de 'rahat etme' düşüncesidir. Kişi rahatını isterken, giderek israf bataklığına düşer. Sanki fazladan kullanılan her şey veya pahalı olan her malzeme, daha fazla rahat ettirecek diye düşünülür. Kanaatsizlik diğer hatalı bir düşünce şeklidir. Kanaat etmeyerek hep daha fazlasını isteyen her fert, israfın girdabına kapılmaktan kurtulamaz. Rahat etme arzusunda, kanaatsizlik ve bununla birlikte sıklıkla görülen bencillik vardır. "Bencil kişiler mi rahat etme düşüncesini daha fazla taşıyor, yoksa rahatlığa alışan kişiler mi, zamanla bencil hale geliyor?" hususu bir tartışma konusudur. Ancak hangisi hangisinin neticesi olursa olsun, öz değerlerini kaybetmek, insan için maddî-mânevî zarara sebep bir konudur. "Ben fütursuzca tüketeyim, gerisi ne olursa olsun." düşüncesi kişinin alışkanlığı hâline gelir ve onu giderek başka alanlarda da sıkıntıya düşürür. İsraf sürecinde sadece olması gereken ihtiyaçlar değil, zamanla ihtiyaç fazlası tüketim de devreye girer. Bu şekilde davranan fertler, zamanla baş gösteren sıkıntılarla çevreye de zarar verecektir. Başkalarına muhtaç hâle gelme, diğer insanlardan beklentilerin artması söz konusu olacak, kişiler kendi kendine yetemez hâle gelecektir.

Diğer yönden "İmkânım var, istediğim gibi tüketirim." düşüncesinde olan kişiler ise, sosyal dokuya zarar verirler. Toplumda herkesin imkânları farklı ölçülerdedir. Buna paralel olarak birinin çöpe attığı eşyaya muhtaç insanların yaşadığı toplumda, sosyal kopmalar, sınıf farklılıkları ve çatışma oluşur. Sosyal adalet çerçevesinden baktığımızda, Allah'ın (celle celâlühü) emanet olarak verdiği değerleri kendinden bilip, fütursuzca israfa girmek o imkânlara sahip olmayan kişilerde sıkıntı oluşturabilir. Kişinin ne kadar imkânı olursa olsun, lüks ve savurganlığa girmediğinde başkalarında kıskançlık ve haset hisleri oluşmaz. Bunun tersi olarak imkânlarını nispet yaparcasına israf eden kişiler, başkalarının ona karşı menfî duygularını harekete geçirir. Sosyal adalet hissi bozulur. Dinimizin çizdiği çerçevede zekât, fitre, sadaka ölçülerine dikkat eden kişiler, düşmanlık hislerini engeller; hem sosyal adalete yardımcı olur, hem de kendi imkânlarını doğru yolda harcamış olurlar.

Netice olarak israf, bütün hayatı ilgilendiren, ancak fert ve toplum temelinde şuur kazanılması hâlinde, ortadan kalkacak mühim bir meseledir. Bu mesele, ayrıca dünyada yaşayan her canlıyı ilgilendiren bir konudur. Ferdin kendi hayatını gözden geçirmesi, israfa giden yolları tıkaması ve iktisadı kendine şiar edinmesi gereklidir. Kişi, kendi hayatında iktisat yaptığında, hüsnü misal olacak ve başkalarının da bu konuda değişmesine vesile olacaktır. Birçok hadîs ve âyette vurgulanan bu konuya dikkat edildiğinde, inanan insanların yaşadığı cemiyetlerin dengeli ve mamur olacağı muhakkaktır. Gereksiz tüketime girildiğinde ise, hayatın bir girdap içinde kaybolmasına sebep olunacaktır. Hayatı yutan bu büyük girdabın önüne geçmek için fazla zamanımızın kalmadığını görmemiz gerekiyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Din Psikolojisi Haberleri