İsmet Özel’ in “Türk(lük)” Kavramı Hakkında

Servet Kızılay

        İsmet Özel’in edebiyat sahasındaki yeri ve derinliği apaçık olduğu için inkâr edilemez bir kıymetinin de olduğu ortadadır. Edebî taraftan ona karşı en sert muhâlif tutumu sergileyenler  bile bunu gözönüne almak zorunda kalırlar. Düşünce sahasında da göstermiş olduğu “ezber bozuculuk”, birçok münbit fikirlere zemin teşkil etmiştir. Şayet düşünmek insanın kendi anadilinde kekelemesi ise; İ.Özel’in konuşurken ağır aksak ritminin  (kekelemesinin) onu dinleyenlerde de düşünce bakımından az veya çok “kekelemeye” yol açtığı söylenebilinir fakat her “kekeleme”nin doğru nazara sebeb olacağı söylenemez. İ.Özel’in “Türk(lük)”le öne sürmüş olduğu fikirlerin edebiyat sahasındaki yeri ve derinliği kadar apaçık olduğunu düşünmediğimizden dolayı bu meseleyi tartışmayı uygun bulduk.

İsmet Özel’in “Türk(lük)”le alâkalı fikirleri, diğer siyasi yazılarına nisbetle oldukça fazla teveccühle karşılanmakla birlikte hâlen de devam eden siyasî tartışmalara da yol açtı. Bu fikirler, siyasî izdüşümleri bakımından oldukça problematik noktalara işaret ediyordu buyüzden mâkes bulması da anlaşılır birşey oldu.

İsmet Özel’de “Türk(lük)” kavramı, kendisini yeni bir tanımlama, konumlama daha doğrusu anahtar kavram düzeyinde yeni anlamalanı oluşturmaya matuf bir harekete ulaşmaya çalışır. “Türk(lük)”, konuyla alâkalı siyasal kavramların gösterdiği biçimde bu düzende artık yer almaz. Bundan dolayı “Türk(lük)”; neseble alakalı bir anlam eksende bulunmaz, eski anlamın eksendeki bağı kesilir; Türk(lık) =Müslüman(lık) anahtar kavramına bağlanır. Nesebe (ırka/ırkçılığa) bağlanılmış ve belirleyici kılınmış önceki anlam, bundan böyle ‘tarihsel bir rolün ve kültürün’ belirleyici olduğu bir anlamla irtibatlandırılır. İ.Özel “Türk(lük)”le alâkalı nevzuhûr bir anlamalanı ortaya çıkarmaz, bilakis onun da belirttiği gibi bu anlam, zâten İslâm (doğu)denilince anlaşılan, siyasal hakimiyetin unsurlarıyla ve öznesiyle irtibâtlı bir tasavvur, bir adlandırmadır. Bu noktada iki husus ele alınmak zorunda: İlki; İ.Özelin kavram konumlamasından ortaya çıkan ve düşüncesinde  hataya sebeb olan husustur. İ.Özel, “Türk(lük)” kavramının tarihteki ortaya çıkan anlamını ‘ideal bir nokta’ ile sabitlemiş, bunu “Türk(lük)” kavramının kendisinden ayrılamaz ve değişmez bir niteliği olarak görmüştür. Oysaki bu kavramın Uluslaşma süresinde uğramış olduğu hâllerine üstün körü bakmasında bile Semantiğin özel verilerine gerek kalmadan değişmiş olduğunu görebilirdi. Kavramların değişmesi, zıt anlamlara kavuşması, konum kazanması (anahtar kavram düzenine çıkması) veyahut kaybetmesi...v.b kendisini ortaya çıkaran nedenlerin masûllüdür. Kur’ân’ın en yüksek-odak kavramı olan “Allah” kavramının izâfi anlamı bile Cumhuriyet İdeolojisinde farklılaşma gösterip değişmiştir. İkinci olarak; kavramın işlev boyutunda düşüncesinde hataya yol açan husus. Biz “Türk(lük)” kavramının adlandırmasını kabul bile etsek; bu kavramın dışardan içeriye yönelik hareketini görmemiz gerek. Yani bu adlandırma dışardan içeriye  “gavurdan” “müslümana” ( ya da Doğu’ya) yöneliktir. Oysaki İ.Özel bu hareketi, içerden dışarıya ve oldukça büyük ölçüde içerden içeriye yöneltir. Burada açıktır ki; İ.Özel bu kavramın tarihsel anlamına bağlı kalmak istemiş fakat  bu kavramın mühim bir yapısal işlevi olan hareket seyrine bağlı kalmak istememiştir. İ.Özel’in bu terkibi, çürük bir yapı oluşturur.

İsmet Özel “Türk(lük)” ün varlık şartı dediği “Türk(çe)” yi fikrinin merkezine oturur fakat bu “Türk(çe)” linguistiğin dahilinde anlaşılması gereken bir dili tam olarak  göstermez. Onun “Türk(çe)”si; Arapça ve Farsça’yı dışarda bırakır, “dil devrimini” ve “harf devrimini” “Türk(lük)”ün kurtuluşu yeniden doğuşu bir ‘millet olarak tarih sahnesine yeniden adım atışı’ şeklinde değerlendirir ve çoğukez “Türk(çe)”nin bu dillerle  olan münasebetini de karanlıkta bırakır. Haklı olarak söyleye biliriz ki; “Türk(lük)” ün tarihsel anlamını kabul edip de aynı tarihsel zamanda kendisini oluşturan diğer unsurun (Arapça ve Farsça’nın) dışarda bırakılması tutarlı değildir.  Burada Arapça ve Farsça’yı belirtmemizin bilhassa nedeni, tarihsel fail yani Osmanlıdan dolayıdır. Öte yandan dil bakımından başka bir resim karşımıza çıkmaktadır. Dünyanın diğer birçok ülkesinde İlim-dili arapça iken (meselâ; samî coğrafyası dışındakiler olarak İran, Pakistan, Afganistan, Hindistan, daha uzakta kalan yerlerde vb... ilim-dili olarak canlı tutulur ) “Türk(lük)” te bundan eser bulunmaz.

İsmet Özel’in “Türk(lük)” tanımlama ve konumlaması kendini zorunlu olarak kültürel formda bir cephe almaya girişir. Bu noktada “Türk(lük)” diğer milletlerden ayrışan birşey olur. İ.Özel’in Araplar hakkında olumlu olduğunu hiç de düşünemeyeceğimiz beyanları mevcuttur. Bu beyanlarda aşağılamaya kadar giden çıkışların olması, “Türk(lük)”ün müslüman(lık) vurgusunu kalınlaştırma, onu kendine ait bir vasıf kılmak istemesinden kaynaklanabilir  fakat bilhassa Araplar’a yönlendirdiği tahkir edici sözler; zaten Cumhuriyet İdeolojisi’nin sistematik olarak Araplar hakkında ürettiği ve  beslediği şeyleri  körükleyen bir işlev görür. Bu anlamda “Türk(lük)” müslüman olan fakat; kavimleri, Müslümanlığın kendi yapısı içinde ayıran ya da birleştiren birşey olamamaktadır.

İsmet Özelîn “Türk(lük)” fikrinin Müslümanlık ile özdeşleştirilmesi, ona hâs kılınan tanımından çıkar. Mamâfih bu Müslümanlık, kendisini “Türk Müslümanlığı, Anadolu İslâmı, Milli Din...vb” gibi projelere karşı yeterince belirgin kılmaz. Hatta yer yer bu projeleri destekleyecek görüntüler sunar. Öbür taraftan teolojik içsel sistemindeki durumu da yaterince birleştirilmemiş veya ayrıştılmamıştır. Şimdi “Türk(lük)”, müslüman olup mümin mi olmayacak yahut mümin olduğunda daha fazla mı “Türk(lük)” olacaktır bu hâlde “Türk(lük)”e başka bir ekleme mi yapılacaktır ya da hem mümin hem müslüman olana mı “Türk(lük)” daha münâsib görünecektir, bunun mezhebi ne olacak, kelâmî meşrebi ne olacak vb...zira bunlar mühim bir rol oynar çünkü birini seçip diğer şeyi dışarda bıraktığımızda bu “Türk(lük)” olmayacak veyahut hangi meşreb ve mekteb varsa bunlar hepsi cem edilmiş olması halinde bu “Türk(lük)” olacaktır. İslâmın ilk döneminden sonra çıkan mekteb ve meşreblerin “Türk(lük)” le elzem bir şekilde münasebete sokulması, konunun siyasi boyutuna da dokunur. “Türk(lük)” şayet Şiîliği de kapsıyorsa, Şiî siyasalına ait şeylerde (meselâ, İran’ın da “Türk” olması gibi) artık “Türk(lük)” olacaktır –fakat İsmet Özelin buna pek yanaşacağını sanmıyorum – yok şayet Şiîliği kapsamıyor ise “Türk(lük)” (=müslüman(lık)) olmayacaktır o hâlde; Şiîliğin ya müslüman(lık) olduğu ya da olmadığı söylenmesi gerek. Müslüman olduğu fakat “Türk(lük)” olmadığı söylenirse bu kez zorunlu olarak “Türk(lük)”ün müslümanlığa eşit olduğu söylenemeyecektir, bu açıktır.

İsmet Özel, “Türk Cevheri”  yazısında ‘toprakların tapulu sahihibi olma sorumluluğun üstlenilmesiyle Türkiye Türklerindir’  denmesi arasında dolaysız bağ kurar fakat ‘Türkiye Türklerindir’i ortaya çıkaran sebeb başkadır. Avrupada Milliyetçiliği sistematik olarak yayılmasında önemli rol oynayan Avrupalı Yahudiler vasıtasıyla aynı logoya-slogana her yerde rastlanmıştı (Mesela; Macaristan Macarlarındır vb...). Dikkat buyrulur ise; bu logo-slogan,  Türkiye’de meşhur Sabataist aileye sahib olan ve en fazla okunan bir gazetenin logosudur. Türkiye’de de Milliyetçiliğin sistematik olarak yaygınlaştırılması ve benimsetilmesinde Sabataistlerin iktidar merkezi olarak Türk siyasi hayatına yaptığı baskı ve rol küçümsenemez.

Veysel Karataş’ın “Türkler Kendini Nasıl Hissetmeli?”* makalesinde sosyolojik verilerin ışığı altında gösterdiği gibi, Türklük hakkında  daha baştan itibaren  yapılan tanımlamaların kendisi birçok problemlerin kaynağı olmuştur. İsmet Özelîn “Türk(lük)”ü daha geliştirilmiş olmakla birlikte Ziya Gölkalp, Yusuf Akçura... gibi kendinden öncekilerle benzer bir gayeyi güder. Yani; şekillenmekte olan bir yapıya harç koymak gibi bir iddia taşır ve iddia sahibi olmak ister. Bu noktada İ.Özel’in “Türk(lük)”ünün ortaya çıkış zamanı göze batar. Son Ulus devletler arasında bulunan Cumhuriyet İdeolojisinin sistematik olarak Milliyetçiliği üreten ve dayatan yapısıyla İ.Özel’den yararlanabileceğini söyleyemeyiz fakat Cumhuriyet ideolojisinin bu yapısı hepimizde öyle derin bir şekilde nüfûz etmiş ki; onun iktidarında yaşayan ferdler olarak herbirimizi kazıdıklarında altımızdan ırkçılığa rastlanır. İ.Özel’in “Türk(lük)” fikrinin  ‘ırkçılıkla, Milliyetçilikle, Şovenizmle’ doğrudan bir münasebetinin olmadığını defââtle vurgulamamıza rağmen dolaylı olarak (yer yer büyük sayılabilecek oranda) daha fazla etkilendiğini ya da o tarafa doğru yanaştığını belirtmek gerek. Ona bu hususta yöneltilen tenkidlerde -tamamıyle olmasa bile- haklılık payı mevcuttur.

İsmet Özel’in “Türk(lük)” fikri ne dil (ki burası bizi en fazla alâkadar eden boyutudur) ne teolojik-kültürel  ne de siyaset  cenâhı ile yetkin bir tanımlama ve konumlama yapar. Bu fikrinin geneline bakıldığında onun siyasî renginin dilsel ve teolojiksel bir renkten daha baskın olduğu tesbit edilir. Yani; siyasi şeyden çıkan yine siyasi maksadlara yönelen, arkasında siyasetle alâkalı şeyler çekildiği zaman ayakta durması muhâl bir hâl gösteren bir fikir olma karakteri sunar. Tam da bu noktada –şayet hafızam beni yanıltmıyorsa- “İslâmcı”lara siyasal vurgularından dolayı çok ağır tenkidlerde bulunan İ.Özel; siyasal bir kavramı dini kavramlar alanında en hayatî (anahtar) kavramlardan biri olan ‘müslüman(lık)’la tanzim etmek (veya tarihsel rücû başvurarak) sûretiyle fakat bilhassa bunu yine siyasal alan üzerinden gerçekleştirmesiyle  başka bir tutarsızlığa düşer. Kavram hakkında en net tesbit edilecek husus, onun dinsel kaynaklarda bizâtihi yer almadığı ve siyasî bir kavram olduğudur.

Şayet bütün bu itirazlarımıza karşı “Türk(lük)”le alâkalı fikirlerin yanlış anlaşıldığı iddia edilirse, o hâlde; biz de İsmet Özel’den ( ve tabiî ki kinayeli üslûbundan) daha başka muhkem ve sarîh gösterimleri taleb ederiz. Zirâ siyasete tahakkuk eden veyahut etmesi maksad edinilen fikirler, doğaları gereği ‘Şiir’den daha başka muhkem ve sarîh gösterimleri taleb eder.   

...........................................................................................................................

* Veysel Karataş’ın bu makalesi bu tartışmaların dışında ve önceden ‘fikiryorum.net’ adlı internet sayfasında yayımlanmıştır. Orada ayrıca İsmet Özelîn fikirlerinin genel tartışıldığı Aydın Aktay’ın “Bir Masal Düşmanından: Bir Yusuf Masalı I ve II”   adlı makaleye ulaşılabilinir.