İnsan, hakikatin anlamının kendisinde mündemiç olduğu, kökleri sevgi tomurcuğunun atıldığı cennette, ruhu ise ilahi nefesin hayat soluduğu âlem-i ervahtadır.
İnsan, kendisini ve dünyayı aşan bir varlıktır. Sevgisi kadar cennet, öfkesi kadar cehennemdir. Bir nefeslik hayat, bir bakışlık umuttur… Bezm-i elestte kadim bir söz, rahmeti mekânda secde-i özdür.
İnsan hem başkaları hem de kendisi için son derece açık ve gizil bir muammadır aslında… O, daha yüce bir hakikatin varlığının tanığı, kalb-i didarın masivasıdır. Ruhunun bir yüzü maneviyat (melekût) âlemine dönükken, diğer yüzü ise alt benlik âlemine ve olumsuz özelliklerine dönüktür. Her haliyle bir çekim merkezi, her tutum ve davranışıyla bir sevgi ve ilgi yumağıdır. Sevdikçe yaklaşır, nefret ettikçe uzaklaşır hakikatten… Bu etkileşim bir ömür boyu ve interaktif olarak devam eder.
İnsan doğal dünyada yaşasa ve doğa sürecine katılsa da sadece doğal dünyanın (çevrenin) bir ürünü değildir. O doğal bir çevreye bağımlı olmakla birlikte aynı zamanda doğal çevreyi insanileştirerek ondaki hakikatleri ortaya çıkaran ve kendi gerçekliğini anlamlandırmaya çalışan hakikatlere de bağımlıdır.
Bir yönüyle gerçekliğin anahtarı insanın kendisinde, içsel serüveninde ve ruh (kalp) dilindedir. Söylenen her söz ve atılan her adım özgürlüğüne açılan bir pencere olabilirken, köleliğine giden bir yol da olabilir.
*****
İnsan yalnızca dünya ile değil, kendisiyle de çatışma halindedir. Hayatı kendisine cennet yaptığı gibi, cehennemde yapabilir. Kendisine ve insanlara umut olduğu gibi, karanlığın ve dipsiz kuyuların mihmandarı da olabilir.
İnsanın bilincini, bilinçaltını, doğasındaki anlaşılması imkânsız karanlığı, çatışmayı ve acıyı keşfetmeye çalışan psikoloji, insanın ruhunu ve hakikatin bir parçası olduğunu da keşfetmelidir.
İnsanı ve doğasını tanımak, ilgi ve yeteneklerinin farkında olmak, üstünlüklerini, zaafiyetlerini ve sınırlarını bilmek bizlere hakikatin kapılarını aralayacaktır.
Özellikle psikolojinin “ruh bilimi” olduğu düşünülürse, ruhun ne'liğini, işlevlerinin neler olduğunu, insanın tutum ve davranışları üzerindeki etkilerini, ruh-beden arasındaki ilişkileri ve birbirleriyle etkileşimlerini anlamak ve ayrıntılı bir şekilde analiz etmek bizlere yeni perspektifler sunacaktır.
İnsanın doğası, ruh-beden ve iyilik-kötülük meselesi genellikle filozoflar ve teologlar (ilahiyatçılar) tarafından incelenmiş, insanlık tarihi boyunca araştırılan, üzerinde düşünülen ve tartışılan bir konu olmuştur.
Tartışılan mesele insanlık tarihi kadar eski olduğu için genel anlamda insanlığın düşünsel birikiminden faydalanılmış, ancak özel olarak İslam dini ve düşüncesi bağlamında mesele zdeğerlendirilerek, “İslam Psikoloji Felsefesi” oluşturulmaya çalışılmıştır.
Time Türk