İnsanı Denemek İçin Eline “Güç” Verin

Rukiye KARAKÖSE

Üstad Mevlânâ, eserlerinde kainatı, hayatı nasıl algılayıp nasıl yorumlamamız gerektiğine ilişkin muhteşem ipuçları verir. Bu yanıyla bir hayat rehberi olarak okunsa yeridir. Günümüzde her ucuz gazetenin bir köşesinde en az birer “yaşam koçu, ilişki koçu, her birşey uzmanı”nın ahkam kesip bize bakış açıları pazarladığını ve bu satışın “alıcı” da bulduğunu düşününce buna ne kadar ihtiyacımız olduğu da aşikardır. İhtiyacın cevabını doğru yerde aramayınca, kaht-ı rical kontenjanından popüler olmuş bu zevata hayli iş düşüyor.

Gelin beraber bakalım, Hazret-i Pîr ne diyor bize: “İnsan, her zaman yoksulluk duygusu içinde yaşamalıdır; güzel, göste­rişli, pahalı elbiseler giymemelidir. Çünkü yoksulluğa sabretmekten kurtulunca benliğe kapılır, başköşeye geçmek ister.

İnsanın eli, tırnağı olmamalı, güçsüz olmalıdır. Yumruğu kuvvetli, tırnağı sivri olursa, ne din düşünür, ne de doğruluk.

İnsanın belalar içinde olması daha iyidir! Çünkü insanda bulunan nefs-i emmare, Allah’ın verdiği nimetlere karşı nankördür; insanın yolunu şaşırtır, sapıklığa düşürür!”[1]

Söylenenleri zahiri anlamıyla almak yerine kendimize sormalıyız: “Bu sözlerin özünde ne var? Ne anlatmaya çalışmış bize?”

 “İnsanı denemek için eline güç verin” derler. Gücü ve iktidarı elinde tutan kişinin hakkaniyete uyması gerçekten zordur. İnsan, doğası gereği bencildir ve kendi çıkarlarını gözetir. Böyle olunca da hata yapma ihtimali artar. Elindeki imkanı kendi menfaatine kullanabilir, gücü ve iktidarı sayesinde haksızken bile kendini aklayıp üste çıkabilir. Hz. Mevlana daha mütevazı şartlara sahip olmanın bu manada daha az risk taşıdığını ifade eder.  Erkeğin kadını, ebeveynin çocukları, patronun işçiyi, devletin vatandaşını ezmesi de hep bu hazmedilemeyen gücün ve iktidarın kötüye kullanımı sonucunda ortaya çıkar. Demek ki güç, hakikaten büyük bir imtihan, elimize şimdikinden daha fazlası verildiğinde onu yerli yerince, kendimize yontmadan kullanıp o sınavdan başarıyla çıkabilir miyiz, bilemeyiz… Çok dikkat etmek, kendimizi sık sık muhasebe etmek ve yüksek bir farkındalık gerekir bunun için.

Neye sahipsek onun hakkını verebilmek dileğiyle…



[1] Mesnevi, c. VI, b. 4794-4796