KENDİSİNİ ifade ederken “Değersizim”, “Yetersizim”, “Sevilmiyorum” kelimelerini sık dile getiren kişilerde, bu duygu durumlarının uzun sürmesi, travmanın varlığına işaret ediyor. Travmalar olumsuz yaşam olayları olarak tanımlanıyor ve kişinin yaşamını negatif yönde etkiliyor.
Davranış Bilimleri Enstitüsü Kurucu Başkanı Psikolog Emre Konuk, sıkıntının travmanın yoğunluğu ve şiddetiyle ilişkili olduğunu söylüyor ve “Travmaların çoğu çocuklukta yaşanıyor” diyor. Aşılamayan travmalara yenilerinin eklenmesi ise kişilerin bu şanslarının tamamen ortadan kalkmasına neden oluyor. Travmalar büyük ve küçük travmalar olarak ikiye ayrılıyor. Büyük travmalar, savaşlar, tabiat olayları ve trafik kazalarını içine alırken, küçük travmalar “insan kaynaklı” hasarlanmaları içeriyor.
İNSANIN İNSANA YAPTIĞI EN KÖTÜSÜ
İnsana en fazla hasar verenin “büyük travmalar” olduğu düşünülse de Psikolog Emre Konuk, bunun doğru olmadığını ve yaptıkları çalışmalarda “küçük” olarak nitelenen travmaların kişiyi daha fazla örselediğini gözlemlediklerini söylüyor. Doğal bir afetle karşı karşıya kalan insanlar, bunun güçlerini aşan bir doğa olayı olduğunu düşünüp “kader” olarak yorumladıkları için, travmanın etkilerini üzerlerinden daha çabuk atıyorlar. Bu noktada devreye, “Fay hattına kızamam” ya da “Tanrı’ya isyan edemem” düşüncesi giriyor. İnsandan kaynaklanan hasarlanmalarda ise kişinin gücünü toplaması çok daha zor oluyor. Konuk, “Küçük travmalar olarak adlandırılanlar aslında en ağır yaşananlar” diyor. Bunlar tüm travmaların yüzde 80’ini oluşturuyor.
ÇOCUKLUKTA İHMAL TRAVMA NEDENİ
Emre Konuk, küçük olarak adlandırılan ve küçük yaşlardan itibaren ihmal edilme, ihtiyaçların giderilmeme , fiziki veya psikolojik terk, dışlanma ve onay lan ma ma gi bi du rum ların kişilik bozuklukları oluşturduğunu belirtiyor.
Küçük travmaların etkisinin büyüklere göre daha fazla olduğunu gösteren çalışmalarını ise şöyle anlatıyor: “Depremde müdahale ettiğimiz ve yardımcı olmaya çalıştığımız kişilere uyguladığımız terapi yaklaşımının işe yarayıp yaramadığını görmek istedik ve bu yeni yaklaşımla ilgili bir araştırma yaptık. Ailesinde kayıp olan, evsiz ve işsiz kalma kriterine uygun katılımcılarla yapılan çalışmada, her bir denekle ortalama 5.2 seans görüştük. Bu kadar ağır travmalar söz konusuyken, çözüme bu kadar az sayıda seansla ulaşılması bizi şaşırttı. Sorunun bu denli hızlı çözülmesinin nedeninin, insanların doğa olayları yoluyla gelen ölümleri ve yoklukları daha kolay kabullenmeleri olduğunu gördük.”
Travmaya takılı kalmamak gerek
KÜÇÜK travmaların neredeyse tüm psikolojik bozuklukların temeli olarak görülmesi gerektiğini söyleyen Emre Konuk, bu türden travmaların üstesinden gelmenin çok zor olmadığını, ancak o noktada takılı kalınmasının kişinin bu sorunu aşamaması anlamına geldiğini belirtiyor. Travmatik sürecin tekrarlanması ve bunun çok değer verilen biri tarafından yapılıyor olması da (anne, baba, kardeş, arkadaşlar vb.) insanların yaşanan sorunu aşmasını zorlaştıran etkenler arasında görülüyor.
Ailede sığınacak bir liman olmalı
Sıkıntılı süreçlerin her ailede yaşanabileceğini söyleyen Emre Konuk, “Burada önemli olan, aile fertlerinden birinin olumsuz duygular yaşayan çocuğa destek olması ve çocuğun bu kişiyi sığınacak bir liman gibi görmesidir” diyor. Anne ya da babanın ihmal ettiği çocuk, kendi dünyasında ihtiyaçlarına karşılık bulamadığında sevgi, onay ve kabul gördüğü anneanne veya teyze gibi aile büyüklerine yöneliyor ve bu denklemi kurmanın çocuk için kurtarıcı olduğu belirtiliyor. Bu denklemin kurulamaması halinde çocuğun yaşamı küçük travmaların birikimiyle bir sorunlar yumağına dönüşebiliyor. Onaylanma, sevilme ve önemsenme temel ihtiyaçları arasında bulunuyor ve giderilmemesi halinde kişinin ömür boyu hasar alacağına dikkat çekiliyor.
KENDİNİZİ NASIL GÖRÜYORSUNUZ?
Kendinizi sık sık aşağıda belirtildiği gibi tanımlıyorsanız bu travmatik bir süreç
yaşadığınızın işareti olabilir:
Ben sevilmem
Değersizim
Yetersizim
Onaylanmıyorum
Başarısızım
Yeterince iyi değilim
CEYDA ERENOĞLU- GAZETE HABERTURK