İlişkiye İmza Atmak

Psk. Ayla Kahraman

Günümüzde boşanmalardaki inanılmaz artış ister istemez, tarihi eski bazı soruları canlandırmamıza neden oluyor: Evlilik aşkı öldürüyor mu? Ortada bir cinayet olduğu için mi dünün aşk dolu sevgilileri, düşman taraflar olarak mahkemelerde soluğu alıyorlar?

Gerçekten de atılan imzanın, yaşamı bütünü ile değiştirecek gücü vardır. “İlişkimize imza attık” denilen noktada psikososyal, duygusal yeni roller yaşama konuk olur. Özledikleri saklı cenneti bulma düşleri can kazanır. Birine, bir yere ait olma, tatmin edici cinsel birliktelik, güven, huzur, sevildiğini bilme; önemli zenginliklerdir. İnsanın kendini olduğu gibi yansıttığı, yargılardan korkmadığı, utanmadan üzerindeki sosyal kimlikleri çıkarıp attığı ve çıplak “ben”i yansıttığı bir kapıyı aralar evlilik. İşte bu nedenle, “evlenince ben onu değiştiririm” düşüncesi, beklentileri can evinden vurabilecek yanlışlıktadır.
Aslında, kimseyi değiştirecek gücümüz yoktur. Hayalimizdeki ideal de asla gerçekleşmeyecektir. Çift olabilmeyi başarabildiğimizde, değişmeye başlarız. Çiftin her bir eşinin, kendi benliğini korurken, eşi ile bütünleşmesini sağlayan ve çifti benzersiz kılan bir değişimdir bu.

Evlilikten duyulan memnuniyet, “ömür boyu” sürmesi arzusunu gerçekleştirecek güçtedir. Bu nedenle “aşkımız bitti ama sevgimiz devam ediyor” yanılsaması ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu iletir: Evliliğimiz iyi gitmiyor.

Sevgi ve aşkı ayrı gezegenlere göndermeye çalışmamızın en önemli nedeni, çiftin tutkusundaki olumsuz değişimdir. Tutku incinirse ya da azalırsa ilişkide sorunlar başlar. 

Tutkuyu sürdürme; çift ilişkisinin can damarıdır. Eş ile bütünleşirken, kendin olarak kalabilme becerisi ile de yakından ilgilidir. Çiftin her bir eşinin, sevdiğini memnun etmeye çalışması doğaldır. Bununla beraber, onun istediği gibi davranmaya çalışmak, onu memnun etmeyi tek hedef haline getirmek oldukça tehlikelidir. Çift olmanın en önemli kuralı olan “ilişkide eşit bireyler” dengesi bozulabilir çünkü. Kişi, kendinden uzaklaştığında, kendini yok farz ederek, eşin beklentilerine hizmet etmeye başladığında çiftin eşit bireyi olmayı bir kenara bırakmış olur. İlişkilerinde eşitliği kaybetmiş çiftlerin tutkularından söz etmek, pek de olası değildir. 

Çiftin tutkusu; en çok samimiyeti, içtenliği sever. Kendilerini eşlerine açmaktan çekinen, yargılanmaktan, yanlış anlaşılmaktan korkan kişiler; kendilerini ifade etmekten kaçınabilirler. Bunun nedeni, sevilmeye duyduğumuz ihtiyaç ve sevilen tarafından reddedilme korkusudur. Temelinde ise, kendini başkalarının tepkilerine göre değerlendirme yanlışı rol oynar. Aslında hepimizin bildiği bir gerçeğe, örtü atılmıştır: İnsanı sevmek; önce kendimizi sevmekle başlar. Kendini seven insan, kendini ifadeden kaçınmayan insandır. Bu ifadenin içinde, bizi başkalarından farklı kılan, dünyadaki biricikliğimizi dünyaya ilan eden her şey vardır: Duygular, düşünceler, arzular, tutkular, beklentiler, sevilene verebileceklerimiz, ondan alabileceklerimiz.

Kısacası, bir ilişkiye imza atmak; ömür boyu birliktelik hayaline can verecek ve onu gerçeğe yükseltecek her şeye bir adım daha yaklaşmaktır.