Çocuklar dünyaya geldikleri andan itibaren anneleriyle derin bir ilişkiye girerler ve dünya tasarımları anneleriyle kurdukları iletişimle şekillenir. Gözlerini dünya hayatına açmaları ve annenin kucağına ilk alınmalarıyla birlikte bağlanma süreci başlar.
Hayatımız boyunca en fazla ihtiyacımız olan güven duygusu, kucağa alınma, dokunulma, okşanma ve temel ihtiyaçlarının giderilmesiyle oluşturulur. Bir bebek ne kadar çok kucakta tutuluyorsa, ne kadar fazla ten teması varsa o kadar güvende hisseder kendisini. Değişik uyaranların devreye girmesi, uyarıcı çokluğu bebeğin zihinsel gelişim sürecini inanılmaz düzeyde etkiler. Değişik uyaranlar almayan bebeklerin zihinsel gelişim süreçleri olumsuz etkilenir. Bir bebek ne kadar çok farklı kişi tarafından sevilirse, dokunulursa, o kadar hızlı gelişir.
Kısaca dillendirmek gerekirse, sevgi ve ilgi ne kadar fazlaysa bebek o kadar sağlıklı olur.
Peki… sevgi ve ilgi nasıl gösterilir biliyor musunuz? Hemen yazayım.
Öncelikle bebek dünyaya geldiği andan itibaren onunla zaman geçirme fikrini zihnimize yerleştirmeliyiz. “Hoş geldin bebek” çiçekleri almak yerine “hoş geldin bebek davranışları” sergilemeliyiz. Yani onu kucağımızda tutmalı, bağrımıza basmalı, dünyamıza kattığı zenginlikleri iliklerimize kadar hissedip ona yansıtmalıyız.
Büyüme dönemi özelliklerine göre oyunlar oynamalıyız. Konuşmaya başladığında veya hareketlenip bize davranışlarıyla, bebeksi heyecanlarıyla bir şeyler anlatmaya çalıştıklarında onların coşkusuna ortak olmalıyız. 5 aylık bir bebeğin bizi görünce yaptığı sevinç davranışlarının benzerini biz de ona yapmalıyız. Jestlerimizi mimiklerimizi kullanarak onun hareketlerine duyarsız kalmadığımızı hissettiren sevimli/neşeli/tatlı konuşmalı davranışlar sergilemeliyiz.
Bebeklerle farklı ses tonlarıyla konuşmalıyız. Bazen sevimli, bazen coşkulu, bazen kendimiz gibi bazen garip ses çıkışlarıyla iletişim kurmalıyız. Gözlerinin içine bakarak güzel sözler söylemeliyiz. Yüzümüzdeki her kas hareketini gördüklerini hesaba katarak, mimiklerimizle ona değişik uyaranlar hediye etmeliyiz.
Okuduğunuz bu yazıyı yazarken 3,5 yaşındaki yeğenim yanıma geldi : “Mittap… kapı açık… ya kardeşim ağlarsa kafan karışır, deysini yapamazsın.” dedi ve kocaman gözlerini açıp şirin şirin “kapıyı kapatıyım da rahat çalış oldu mu?” diye ilave etti. Genel tavrından anladığım tek mesaj “Gel beni ye… veya biraz mıncıkla…bana zaman ayır” duruşuydu. Hemen yazıyı bıraktım… arkasından koştum. Biraz mıncıkladım, öptüm, gıdıkladım… ve: “Ohhhhh ben benzinimi aldım. Minik kankimin yanaklarından öptüm. Artık kimmmse beni rahatsız edemez, yazıyı hemen bitiririm.” dedim. Mesajı doğru anladığımı teyit eden cümlesini söyledi ve gitti: “Ben zaten seni bekliyoyum... bak içeri oyuncaklayımı hazırladım. Hemen yaz gel oldu mu?”
Bayılıyorum ben bu çocuk milletine. O kadar tatlı o kadar güzeller ki. Yedi kocalı Hürmüz gibi herkesin anlayacağı dilde davranış gösteriyorlar. Yeter ki biz onların davranışlarını okumayı bilelim.
Demek ki çocuğa sevgi ve ilgi göstermek şart. Lafa gelince hepimiz seviyoruz ama göstermeyi bilmiyoruz.
Sevgi ve ilgi nasıl yansıtılırmış düz bir ifadeyle hatırlatalım mı? Zaman ayırarak. Onunla oyun oynayarak. Birlikte onun hoşlanacağı bir şeyler yaparak. Sohbet edilerek. Ama onların anladığı türden keyifli bebek/yetişkin sohbetleri, nasihat eden konuşmalar değil. Söylediklerini dinleyerek. Söylemediklerini bile hissederek ve arkasından koşup mıncıklayarak. Diğer bütün işlerimizden daha değerli olduğu hissini vererek. Evin altını üstüne getirdiğinde, dağıttı diye bağırmak yerine, aslında iyi bir oyun için organizasyon yaptığının farkında olarak. Oyun işimiz bittiğinde sorumluluk bilincini kazansın diye birlikte döküntü toplama seansları yaparak.
Hiç zor değil hiç… hatta dünyanın en keyifli işi çocuklara sevgiyi ve ilgiyi göstermek. Gösteremeyenler, yol/ yöntem bilmeyenler için birkaç bireysel destekle işlerin yoluna girmesini sağlamak mümkün.
Çocuklarla iyi zaman geçiren herkes bilir: Çocuğu oynatırken kişi aslında kendisi stres atar. Çocuğu mutlu olsun diye onunla ilgilenirken aslında kendisi dünyanın en mutlu kişisi olur. inanılır gibi değil ama çocukla ilgilenmek, yeryüzünde cenneti bulmak gibidir.
Herkese evlatlarıyla zaman geçirip, yeryüzündeki cennetini bulabileceği güzel günler dileyerek, kendi cennetime yelken açma vaktinin geldiğini anlıyorum. Zira tahammülü bitti, şirin suratlı bukleli saçlarıyla kapının kenarından beni izliyor.
Yeğenimin bu hali, aslında bir izleme durumu değil. “Bitmedi mi dersin…? Gel hadi, sabrım tükenmeye başladı, oyun oynayalım artık!” deme davranışı..!
Sevgiler…
Psikolojik Danışman & Psikoterapist Mehtap Kayaoğlu - Haber 7
www.yuzlesme.tv
mehtap.kayaoglu@yuzlesme.tv
mehtapkayaoglu@gmail.com