Duygulanım bireyin uyaranlara, olaylara, anılara,düşüncelere, duygusal tepki ile katılabilme yetisidir.Neşe, öfke,üzüntü,nefret, kin, sıkıntı,korku gibi .Bunlar doğal duygulanımlardır. Ancak bunlar uzun süre aşırılaştığında ya da yersizleştiğinde duygudurum bozukluğu düşünülebilir .ortada belirli bir neden yokken ya da bilinçdışı nedenlerle ağır ve uzun süreli üzüntülere,öfkelere kapılmak ya da çoşku içinde olmak normal bir durum değildir.fakat yine de aşırılığa ve süreye dayanarak duygudurumun normal olmadığını değerlendirilemez.kimi ortamlarda ( ör.eğlenceli bir ortamda sevilen arkadaşlarla birlikte çok mutlu olmak yada çok sevilen bir kişinin ardından olan yas durumu gibi). Aşırı durumlarda , bu duygunun içinde bulunulan duruma uygunluğu da önem kazanır. Normal duygulanım beli sınırlar içinde dalgalanmalar gösteren,fakat kişinin kendisince ya da başkalarının gözlemlerine göre aşırılığı olmayan duygusal durumdur. Kişi kendini iyi hissetmektedir,öfkeleri,sevinmeleri,üzülmeleri olabilir fakat uygunsuzluk yoktur ve çevredeki koşullara uygun bir süresi vardır . Duygulanım taşkın( aşırı neşeli,kendini aşırı iyi hissetme) ,depresif ( çok üzüntülü, elemli,hüzünlü) ve sıkıntılı olmak üzere üç başlıkta toplanabilir .
İki uçlu bozuklukta ya yalnız taşkınlık nöbetleri ya da taşkınlık ve çökkünlük nöbetleri yaşanır.Bu hastalık için yaşam boyu hastalanma riski % 1.Kadın ve erkeklerde görülme sıklığı hemen hemen aynıdır. Biyolojik ve psikososyal etkenler birbirleri ile etkileşerek duygulanım bozuklarına neden olurlar. Taşkınlıkta ve yineleyici ağır çökkünlüklerde biyolojik etkenlerin daha büyük rol oynadığı kabul edilir. Şunu da unutmamak gerekir ki çocukluk çağında karşılaşılan acı yaşam olayları sadece o an ile sınırlı kalmamakta ,bunların beyinde kalıcı izler bırakabileceği bilinmelidir
Hastalık ile ilgili aile ve kalıtım araştırmalarında duygudurum bozukluğu olanların 1. derece akrabalarında hastalanma riskinin belirgin olarak yüksek olduğunu göstermektedir .Yineleyici çökkünlük geçiren hastaların 1. derece akrabalarında hastalanma riski genel nüfustaki riske göre 2-3 kat yüksektir ,iki uçlu bozukluk gösterenlerde ise risk bunun da iki katıdır .yapılan çalışmalar bu hastalıkta kalıtımın önemli rolü olduğunu göstermektedir.
Biyolojik etkenlerden biri de beyindeki biyokimyasal değişikliklerdir , özellikle noradrenalin ve serotonin düzenindeki değişikliklerin önemli olduğu belirtilmektedir .Ayrıca bazı hormonların da etkisi olduğu bilinmektedir( tiroid ve stres hormonları gibi)
Belirtiler:
Taşkınlık(mani-hipomani) dönemleri: Aşırı neşeli ya da öfkeli, çoşkulu bir duygudurum hali, düşünce, konuşma ve hareket halinde hızlanma, aşırı güçlülük ve büyüklük düşünceleri, uykusuzluk, bazen de gerçek olmayan düşünceler
Çökkünlük dönemleri : Depresyonda ortaya çıkan belirtilerle aynıdır
Gidiş ve sonlanış :
Ciddi bir taşkınlık nöbeti en az bir hafta sürer,bazen de aylarca sürebilir ,ortalama 4-6 haftadır.
Fakat taşkınlık, kişinin uyumunu bozan,hastanın kendisini ve çevresini çok zor, hatta tehlikeli duruma sokabilen bir rahatsızlık olduğu için ,çökkünlükten farklı olarak daha sıklıkla hekime ya da hastaneye götürülür.Tedavi ile 2-3 günden sonra yatışabilir . Hafif derecedeki durumlarda ise tedavi görmeden geçebilir
Depresyon dönemindeki tedavi de antidepresan ilaçlarla yapılmakta olup, ağır durumlar ve ölüm düşüncesi varsa hastaneye yatırılıp tedavi yapmak gerekebilir.
Atakların tekrarını önlemek için de duygudurum düzenleyici ilaçlar(lityum, na-valproat, karbamazepin, lomotrigin gibi) kullanılabilmektedir ..
Hastalığı tek nöbet ile atlatan azdır .çoğu hasta iyileşme döneminden bir süre sonra ya yeniden bir taşkınlık ya da çökkünlük nöbeti geçirir.İlk nöbet genç yaşta geçirilmiş ise uzun yıllar nöbet olmayabilir, orta ve geç yaşlarda ise nöbet aralarıdaha kısadır. Orta yaşta birkaç kez çökkünlük nöbetinden sonra tipik bir iki uçlu bozukluğun gelişmesi seyrek değildir. Genel olarak hastalığın başlangıcı, nöbetlerin yinelemesi,iyileşme dönemleri süre, sıklık, ve klinik belirtiler bakımından çok değişkendir.
Kaynak: www.kozapsikiyatri.com