Varoluş korkularımız ile içimizdeki çocuğun korkuları farklıdır. Varlığımız ölmek ve yok olmaktan korkar, içimizdeki çocuk ise yaşamaktan, dışarı çıkmaktan ve hayata katılmaktan korkar. Biz çalışmalarımızda içimizdeki çocuğun dört temel korkusu ile uğraşırız, bunların hepsi de bir şekilde dünyaya geldiğimiz andan itibaren yaşadığımız travmalardan kaynaklanır.
İçimizdeki yaralı çocuğun dört büyük korkusu vardır; baskı ve beklenti korkuları, reddedilme ve terk edilme korkuları, yeterli alana sahip olamama, yanlış anlaşılma veya önemsenmeme korkuları, fiziksel ve enerjisel taciz veya şiddete maruz kalma korkuları
Ben dışarı açılıp güven duyma konusundaki kendi korkumu incelediğimde hep bu dördünden biri ile karşılaştığımı gördüm ve birlikte çalıştığım insanlar içinde aynı şeyin geçerli olduğunu fark ettim. Bu korkular yaşamımızın bütün önemli alanlarında kendini gösteriyor-cinselliğimiz, yaratıcılığımız, kendimizi ortaya koymamız, hissedebilme becerimiz ve hayatımızdaki sevgili, dost, tanıdık ve otorite figürleri ile ilişki kurmamız. Ama durup bu korkuları hissedip çözümlemek yerine, onlardan kaçmanın bir yolunu aramaya alışmışız.
Pek çok açıdan bakıldığında batı dünyasında yaşayan insanların yaşam tarzlarının büyük kısmı, korku hissetmeye karşı büyük önlemler alarak oluşuyor. Kendimizi koruma içgüdüsüyle sararak ölümle baş etmekten kaçıyoruz ve böylece beklenmeyene karşı ne kadar kırılgan olduğumuzu da hissetmek zorunda kalmıyoruz. Aslında, bu düşünceler, kültürümüzün bize empoze ettiği şeyler. Bunlar ebeveynlerimiz, öğretmenlerimiz, dini liderlerimiz, politikacılarımız yani saygı duyup örnek aldığımız herkes tarafından bize devamlı olarak iletiliyor. Yaşama karşı müthiş bir güven duyulan bir ortamda yetiştirilseydik eğer, muhtemelen içimizde böylesine paniğe kapılmış bir çocuk olmayacaktı. Ben derinlemesine spiritüel, uyumlu bir ortamda yetişmiş olsaydım ve tüm şartlanmam varoluş ile yeryüzüne derin bir bağ üzerine kurulu olsaydı o kadar çok korkuya sahip olmamayı öğrenebilirdim. Ama durum böyle değildi, hatta çoğumuz için durum böyle değil.
İçindeki çocuktan herkes bahseder ama kimse onun ne kadar yaralı olduğunu söylemez. Hadi onun yaralandığını kabul edin ve onu iyileştirin İyileşmek istiyorsak onu iyileştirmek istiyorsak; korkularımızla yüzleşmeliyiz hepsiyle- ve başlangıç noktamız da yaralı çocuğun korkuları olmalı