İbnü’l Arabi’de İnsan Psikolojisine Yaklaşımlar ve Kişilik Çözümlemeleri

Henüz sistematik olarak psikoloji biliminin oluşmadığı dönemlerde, o günün şartlarında insana ilişkin önemli kişilik çözümlemeleri ve insanı anlama çabalarının olduğu bilinmektedir.

Henüz sistematik olarak psikoloji biliminin oluşmadığı dönemlerde, o günün şartlarında insana ilişkin önemli kişilik çözümlemeleri ve insanı anlama çabalarının olduğu bilinmektedir. M. Dogan KARACOSKUN'un "İbnü’l Arabi’de İnsan Psikolojisine Yaklaşımlar  ve Kişilik Çözümlemeleri" başlıklı makalesinin ayrıntıları:


Çok yakın bir geçmişi olan Modern Psikoloji’nin, bu kısa süreçte, insanı tanıma ve anlama noktasında çok önemli ilerlemeler içinde olduğu herkesin kabul edebileceği bir gerçektir. Bununla birlikte, henüz sistematik olarak psikoloji biliminin oluşmadığı dönemlerde de, o günün şartlarında insana ilişkin önemli kişilik çözümlemeleri ve insanı anlama çabalarının olduğu bilinmektedir.

Bu anlamda, bir kısmı günümüze kadar gelmis olan bu baglamdaki materyallerin önemli bir kısmının, felsefe, edebiyat, tasavvuf ve diger mistik alanlara ait oldugu görülmektedir. Bu tarz kisilik çözümlemeleri ve insan davranıslarını anlama çabalarında, genellikle düsünce ortaya koyanların içinde bulundukları kendi inanç, kültür, felsefî düsünce ve tasavvufî anlayıs gibi belirleyicilerin ısıgında degerlendirme yaptıkları görülmektedir. O günün ilim anlayısı ve dünya görüsünün hâkim rol oynadıgı bu çalısmaların, günümüz ilim anlayısı, metot, teknik ve teorileri ile tam bir örtüsme içinde olmasını beklemek dogru olmaz.

Modern psikolojinin tecrübeye dayalı, olgular üzerine odaklanan arastırmalarıyla karsılastırıldıgında, insana iliskin geçmiste kalan bu tür yaklasımların spekülatif oldukları iddia edilebilir. Böyle bir iddia, her ne kadar kendi içinde tutarlı ve geçerli gibi gözükse de, kanaatimizce, geçmisin insan psikolojisi ve kisiligine iliskin çözümlemelerinin gereksiz ve önemsiz oldugu ve Modern psikoloji’ye hiçbir katkı saglamayacagı gibi bir yargıya varılamaz. Her sey bir yana, böyle düsünmek için çok temel sayılabilecek iki nedenden söz etmenin mümkün olabilecegini düsünüyoruz. Bilindigi gibi, Psikoloji ve Din Psikolojisi bilim dalları, çok yakın bir tarihî geçmise sahiptir. Böyle olmakla birlikte, bu bilim dallarının, insanlık düsünce ve bilim tarihinin geçmis dönemlerinde, sistematik ve kavramsal anlamda olmasa da, her toplumun kendi kültürel gelisimi dogrultusunda, az-çok var olduklarını söylemek yanlıs olmasa gerekir. Bu açıdan bakıldıgında, en azından günümüz bilim anlayıs ve yaklasımlarının tarihteki kökenlerine ulasmak ve gelinen asamayı bu düzlemde görebilmek yoluyla, bilimin daha saglıklı bir zeminde yürütülebilmesi saglanabilecektir.

İkinci olarak, Din Psikolojisi bilimi içerisinde, önemli bir arastırma alanı olarak önümüzde duran “tasavvuf psikolojisi”nin, günümüzde bu tür bir yasantıyı tercih edenlerin üzerinde yapılacak salt ampirik arastırmalarla yeterince anlasılabilmesi pek kolay olmayacaktır. Kanaatimizce, Din psikolojisi alanında çalısan bilim insanları, bu yasantı içindeki insanları daha iyi anlayabilmek için, daha farklı arastırma-inceleme çalısmalarını da yapmalıdırlar. Örnegin, asırlardır tasavvufî hayata ısık tutan önemli sûfî düsünürlerin hayatlarını, eserlerini ve bu balgamda ulasılabilecek diger materyalleri psikolojik bir bakıs açısıyla inceleyebilmelidirler. Çünkü bu tarz materyalleri incelemek ve psikolojik analizlerini yapmaya çalısmak, tasavvufî hayatın ortaya konulmasında, bize çok zengin gözlem ve arastırma imkânları sunacaktır.1

Hiç süphesiz Din Psikolojisi ve Tasavvuf bilimleri, iki ayrı alan olmakla birlikte, insandaki ruhsal süreçleri ve gelismenin dinamigini anlamaya çalısma noktasında, konu birligi ve dolayısıyla yakınlık arz ederler. Ancak aynı obje ve süreçleri arastırma inceleme konusu olarak görmelerine karsın, uyguladıkları yöntem ve tekniklerin yanında, normatif olup olmamak gibi temel ve oldukça ayrıstırıcı noktalar da gözden kaçırılmaması gereken hususlardır. Örneğin; Tasavvuf bilimi, insanın kendini arındırması yahut kendinin farkına varması ve yetkinlik (insan-ı kâmil olma) noktasına ulasması baglamında, mutasavvıfların ögütledigi ve yasantıladıgı hayat biçimini sadece olgusal bir yaklasımı esas alarak aktarmakla yetinmez. Bu yasantı biçiminin kisisel bir deneyime dönüstürülmesini, kendini gerçeklestirmenin tek güvenilir yolu olarak zorunlu görür. Böylesi normatif bir yaklasımın din psikolojisinde geçerli olamayacagı açıktır. Çünkü bilimsel arastırma, objektif veriler elde etme ve bunlardan genel geçer evrensel kurallara ulasma dısında bir amaç tasımaz.

Makelenin devamı için tıklayınız

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Din Psikolojisi Haberleri