Hz. Yunus Kompleksi Nedir?

Psk. Gökhan Ergür

Abraham Maslow. Amerikalı psikolog 1943 yılında ortaya koyduğu ‘’ihtiyaçlar hiyerarşisi’’  teorisi ile tüm dünyayı etkiledi ve hafızalarda böyle yer edindi.  Teorisi öyle enteresan ve gerçekçiydi ki bu gerçekçilik bizi kendine bağladı, Maslow’da farklı şeyler aramamıza engel oldu. Fakat Maslow çok farklı meseleleri de derinlemesine tahlil edip bizlere sundu. Hele içlerinde bir konu var ki neden bu kadar geç öğrendim diye uzun uzun pişmanlıklar yaşadım. Nedir peki bu konu? Biraz değineyim.

Maslow’a göre hepimizin içinde bir ‘yücelik’ hapsolmuştur. Tüm insanlar yüce olabilme ve dünyaya özel bir şeyler katabilme potansiyeli ile doğmuştur. Maslow bunun istisnasız her insanda bulunduğunu öne sürmektedir, bu insanların kaderidir. Fakat burada problem şudur ki; insanların çok azı bu amaçlarının ve kaderinin farkına varma şansına erişebilirler. Çok az sayıda insan bu potansiyelinin farkına varır, bunun için uğraşır ve çok az insan başarılı olur. Sonuç olarak potansiyelini ve yazgısını gerçekleştiren çok az insan vardır. Televizyonlarda büyük futbolcuların ya da tanınmış şarkıcıların küçüklüğü anlatılır. Saç fırçasıyla şarkı söylemeleri, futbol topuyla ve formalarıyla uyumaları dillendirilir ve adam olacak çocuk küçüklüğünden belli olur denir. Bana göre esaslı bir palavradır bu. Çünkü çocukların büyük çoğunluğu izlediği sanatçıların etkisinde kalarak saç fırçasıyla ayna karşısında şarkı söyler. Ya da babasının ekran başında heyecanla ismini zikrettiği futbolcuya özenip evin içinde top sektirir. Bu çocuklar belki bilinçli, belki de bilinçsizce potansiyellerini gerçekleştirmek için yola koyuldular ve büyük bir çoğunluğu başarısız olup kayboldu. Dünya sadece Messi’nin başarısını görüyor ve biliyor, onunla birlikte futbol topuna sarılıp uyuyanların milyonlarcası şimdi hayatını farklı yollarla kazanıyor. Hayatın kanunu bu, birileri hep elenir.

Peki bu teoriye neden Hz. Yunus kompleksi adı verildi? Hz. Yunus’un hikayesini bilmeyen yoktur ama yine de kısaca değineyim.  İncil’de yazıldığına göre Hz. Yunus’a Tanrı tarafından Nineveh şehrine gidip oradaki insanlara Tanrı’nın kendilerinden memnun olmadığı ve yollarını değiştirmezlerse üzerlerine dehşetli bir hüküm göndereceğinin bildirilmesi söylendi. Fakat Hz. Yunus bu görevden kaçmak istedi ve bu görevi yapmayıp Tarshish şehrine doğru yola çıktı. Fakat Tarshish'e doğru giden  gemide  Tanrı üzerine muazzam bir fırtına gönderdi, gemideki adamlar onu sorguladıklarında Hz. Yunus yüzünden tehlike içinde olduklarını anladılar. Bunun üzerine Hz. Yunus’u gemiden aşağı atıp  fırtınayı dindirdiler. Hz. Yunus bir balık tarafından yutuldu ve kuru toprağa çıkarılmadan önce onun midesinde üç gün geçirdi. Daha sonra Tanrı ona verdiği görevi hatırlattı. Hz. Yunus bunun üzerine kendisine verilen görevi yerine getirip görevini gerçekleştirmek üzere yola koyuldu. Nineveh halkı tövbe etti ve Tanrı onları bağışladı. Yani Hz. Yunus kendi yüceliğini ortaya koymaktan çekindi, potansiyelini yerine getirmeyi ilk anda başaramadı. Görevinden kaçtı.

Hz. Yunus karmaşası, Maslow’a göre, "gelişimden ve kişinin en iyi yeteneklerini icra etmesinden kaçmasıdır". Peki neden insanlar kendi yüceliklerinden, amaçlarından kaçarlar? Maslow’a  göre bunun sebebi kişinin hayattaki amacının ve yüceliğinin mevcut hayat koşullarına uymamasıdır. Standart bir hayatı küçük bir işletme sahibi olan birisi için bankadan kredi alıp tüm birikmiş parasıyla yeni bir işe atılması kendisi için çok büyük bir sorumluluktur. Kişi belki bu atılımı sonunda çok büyük bir işadamı olacaktır ama hayat normları ve yücelik korkusu bunu engeller. Kişi bu sorumluluğu almaktan korkar. Bu korku Hz. Yunus kompleksinin getirdiği en büyük zorluktur. Bu noktada korkularla yüzleşmek yerine kaçarız ve kaygımızı bastırırız. Ama unutmamak gerekir büyük kader, büyük sorumluluk getirir.

Her yüce insan, başka pek çok insanın hayatından ve kaderinden sorumlu olduğunu az çok fark eder. Hz. Yunus, tüm Nineveh şehrinin halkından sorumluydu ve şehir, Hz Yunus’un kendisine verilen mesajı iletmesi sayesinde kurtuldu. Bu sorumluluğu kabul etmeseydi tüm şehir helak olabilirdi. Acaba sizin kendi Hz. Yunus kompleksinizin ağırlığı altında sorumluluk almaktan ve kaderinizden kaçındığınız için kaç insan sıradanlıklar içinde boğulup ve helak oluyor? Elini taşın altına koymak diye güzel bir deyimimiz var. El o taşın altına girmeden feraha erilmez. Büyük savaşları düşünün, büyük imtihanları, büyük kavgaları. Ortaya muhakkak birileri çıkar başı dik bir şekilde. İçindeki yüceliğin ve potansiyelin farkındadır ama o korkmaz. Ve bu korkusuzluğu onu kahraman yapar kısacası Hz. Yunus kompleksini yener. Maslow’un bu konuda şöyle bir tavsiyesi vardır  ''Eğer varolma kapasitenden az olmayı planlarsan, bu durumda hayatının sonuna kadar derin bir mutsuzluk içinde olursun. Kendi kapasitenden, kendi olasılıklarından kaçmış olursun''. Doğru söze ne hacet.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, Hz. Yunus kompleksine bizi sürükleyen en önemli etken korkudur. Başarısız olma korkusu, ‘’acaba bana ne derler’’ korkusu ve yenilme korkusu. Hele bir de kalkışacağımız işler büyük ise bu durum bizde üst seviyede bir anksiyete ve kaçınma yaratır. Bu korkular hiçbir zaman sorumluluk almamızı engellemesin, buna izin vermemeliyiz. Unutmayın ki "cesaret korkunun yokluğu değildir, korkuya rağmen harekete geçmektir".


Kişisel Web Sitem

www.gokhanergur.com

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.