Akşam eve geldiniz. Çantanızdan anahtarınızı çıkarttınız ve önce üst kilide soktunuz, kilidi açtınız. Sonra anahtarı alt kilide sokup çevirdiniz ve kapıyı açmak için içeriye doğru hamle yaptınız. ‘Aaa kapı açılmıyor; içeriden sürgü çekilmiş!
Evden çıkıyorsunuz. Kapıyı kapattınız. Anahtarı üst kilide soktunuz ve kilitlediniz, sonra anahtarı alt kilide sokup orayı da kilitlediniz. Son olarak içinizin rahat etmesi için kapıyı bir kez daha yokladınız. Artık eminsiniz; eviniz tamamıyla güvende çünkü kapınızı kilitlediniz!
Akşam eve geldiniz. Çantanızdan anahtarınızı çıkarttınız ve önce üst kilide soktunuz, kilidi açtınız. Sonra anahtarı alt kilide sokup çevirdiniz ve kapıyı açmak için içeriye doğru hamle yaptınız. ‘Aaa kapı açılmıyor; içeriden sürgü çekilmiş! Aklınıza ilk olarak, sizden önce aileden birisinin eve girip girmediğini sorgulamak geldi. Hayır, o gün eve sizden önce kimse gelmeyecekti. Veee doğal olarak aklınıza ikinci seçenek geldi. ‘Hayır, olamaz! ‘ ‘Evet, galiba oldu!’ ‘Ama o zaman evde yabancı biri var. Galiba içeride hırsız vaaar!!!!’
Eyvah! Şimdi ne yapmalısınız? Acaba size bir zarar gelmemesi için hemen oradan uzaklaşmalı mısınız? Yok, yok belki de hırsızın yakalanması için kapıda beklemelisiniz. Peki ya balkondan kaçarsa! Hemen apartmanın dışına çıkıp balkon kapısına yöneldiniz. O da ne; demir parmaklık açılmış. Yerde, demir parmaklığın kilidi gözünüze ilişti. Artık eminsiniz; balkon kapısından eve hırsız girmiş.
…
Önde elindeki copu her an birisinin üzerine indirmeye hazır şekilde dik tutan güvenlik görevlisi, arkada siz, kapıdan evin içine doğru yavaş adımlara ilerliyorsunuz. Aaa dün akşam, üzerinizden çıkartıp özenle askılığa astığınız palto yere atılmış, banyonun ve diğer odaların kapıları ardına kadar açılmış. Koridorun sonuna doğru geldiğinizde ise karşılaştığınız manzara karşısında dehşete kapılıyorsunuz. Odanızın bütün çekmeceleri etrafa savrulmuş, içindeki eşyalar yerlere saçılmış, üzerlerine çamurlu ayakkabı ile basılmış!
…
Polis, parmak izinin araştırılması için etrafa bakıyor. İzin çıkma ihtimali yüksek olan yerlere kimyasal bir toz sürülüyor. Siyah toza daldırılan fırça, kapıların, dolapların, eşyaların üzerinde gezdirilerek parmak izi aranıyor. İşlemler bittikten sonra görevli uyarıyor; ‘İçerdiği maddeden ötürü sağlığınıza zarar vermemesi için etrafa saçılmış olan tozu hemen temizlemeniz gerekiyor.’
…
Bir gün birisi geliyor ve size ait olduğunu düşündüğünüz, temizleyip zarar görmesin diye dolaba yerleştirdiğiniz kısaca üzerine emek verdiğiniz eşyalarınızı, rızanız olmadan evinize girerek sağa sola dağıtıp kirletiyor hatta bununla da kalmayıp bazılarını alıp götürüyor. Ne yazarak ne anlatılarak ne de resmedilerek ifade edilebilecek garip bir durum bu. Ailenizle elbirliği ile yapmaya çalıştığınız, koruyup gözettiğiniz cam fanusun içine, sizden habersiz başkalarının da soluduğunu düşündüğünüzde bir kez daha eşyaya gereğinden fazla anlam yükleyip onları ‘kimliklendirerek’, aranızda kurduğunuz bağ nedeniyle kendinize kızıyorsunuz.
…
Annem, ablam, ben hepimiz evin bir tarafına dağılıyoruz. Off yapılacak ne kadar da çok iş var! Üst üste yığılmış eşyalara bakarken aklımdan derslerde öğrendiğim mikroorganizmaların ismi ve hijyen kuralları geçiyor. ‘Anne, bunların hepsini kuru temizlemeye mi verelim?’ diye soruyorum. Annem; ‘Olur mu kızım öyle şey! Biz temizleriz. Hadi sen yazına başla.’ diyor.
Ben de bir köşeye çekildim, bu yazıyı yazıyorum…