Dila DİNÇ / Hürriyet
BÜLENT Uran Hipnoz Merkezinin kurucusu Hipnoterapist Dr. Bülent Uran, hipnoz ile yanlış bilinen doğrulara dikkat çekti. Uran, hipnozla her derde deva olmak gibi bir iddiaları bulunmadığını aksine sadece günlük yaşantısını sürdürebilen insanların üzerinde anlayışa bağlı çok başarılı etkiler gösterdiğinin altını çizdi ve hipnozla ilgili merak edilen soruları yanıtladı. Uran, açıklamasında şunları söyledi:
“‘Hipnoz’ dediğimiz zaman kişiler, zihinlerinin başkaları tarafından kontrol edildiği bir durum olarak algılıyor. Ancak Hipnoterapistlerin bakış açısından bakıldığında ise, hipnoz olarak adlandırdığımız zihinsel bir durumun yaratılmasıdır. Bu durumda, insanın zihni telkine açıktır. Telkinden kastım, bir şekilde zihin söylenen her türlü sözü, verilen bir komut olarak algılar ve yerine getirir. Bilinçli aklımız buna o anda karışmaz, hipnoz böyle bir akli durumun yaratılmasıdır. Bir şekilde saf bir çocuk gibi söylenen her şeye inanıp, onu yerine getirmesi. Bilinçaltı o anda verilen her türlü sözü yerine getirme gücüne sahiptir. Bu telkinler, ‘kolunu kaldır’, ‘kedi gibi miyavla’, ‘tavuk gibi gıdakla’ gibi değildir, şovlardan dolayı öyle diye düşünebiliyor insanlar. Komik duruma düşeceklerinden korkabiliyorlar.
Değişim kalıcı oluyor
Bizim burada telkinden anladığımız, insanın davranışları, düşünceleri ve duygularında değişim yaratan bir sözcük grubundan bahsediyoruz. Bu telkinler hipnotik durumda dinlendiğinde değişimde kalıcı hale geliyor. Mesela kişinin hipnozda olup olmadığını anlayabilmemiz için yaptığımız en basit telkin; ‘elin uyuşuyor’dur. Bilinçaltı o anda hipnozdaysa verilen sözü dinler ve o anda orayı uyuşturur. Eleştirmeden, yargılamadan yerine getirmekten bunu anlıyoruz. Hipnozda, ‘elini uyuştur’ telkini alan bir beyin o anda elinde ameliyat yapılsa yada bir şey batsa hissetmez, farkına varamaz. Tabii bu uyuşukluk hali telkinle yaratılan bir durumdur. İlla her hipnoz da eller uyuşur gibi bir durum yoktur. Bir obje sallanarak yada başka herhangi bir uygulamayla hipnoza geçişi de şöyle anlatabilirim; başlangıçta hipnoz haline geçiş için yapılan her şey işin ritüel kısmıdır. Beden de işleyen bir fizyoloji var, bir inanca inandığın zaman o inanca yönelik olarak bedende değişim oluyor. Kişi değişime inandığı zaman otomatik olarak hipnoz oluşmaya başlar zaten. Ancak, siz bir kişiye ‘sana şunları yapınca hipnoza geçeceksin’ derse kişi bunları bekler ve öyle bir şeyler yapılınca hipnoza gireceğine inandığı için onlar yapılınca hipnoza girer. O anda zaten neyi yaparsanız yapın, kişi hipnoza girer çünkü bilinç ‘bir şey yapılacak ve ben o duruma gireceğim’ düşüncesinin oluşması.
Yeniden organizasyon
Günlük yaşantımız da hipnoz da olmadığımız anlar o kadar azdır ki, bunları bulmaya çalışmak hipnoza girdiğimiz anları yakalamaya çalışmaktan çok daha kolaydır. Tüm yaşantımız hipnoz zaten. Benim, ‘hipnoz olma’ dediğim durum esasen hipnotik duruma geçme halidir. Hipnotik durum, beyinin telkine açık olmasıdır. Salt hipnoz dediğimizde anlamamız gereken, kişinin içinde bulunduğu durumu gerçek zannedip, o gerçekliğe göre davranmasıdır. Örnek olarak, bugün bir iş arkadaşı selam vermediği için kişinin sevilmediğini düşünerek bu durumu ‘gerçek’ olarak addetmesi. Yada bazen denir ki ‘bugün bana öyle bir laf etti ki yerimden kalkamadım’, kelimeye ağırlık yüklemek. Bilinçaltında o kelimenin bir ağırlığı vardır, o yüzden üzerine bir ağırlık gelmiş gibi olur ve kalkamaz yerinden, o kişinin gerçeği odur o anda. Aslında, bir lafa olmayan bir ağırlık yüklenmiş oluyor hepsi bundan ibaret. Tabii bunlardan bahsederken, bir hastalıkla, davranış mühendisliğini bir birinden ayırmak gerekiyor. Psikiyatri biliminin kabul ettiği bir takim hastalıklar varsa bunlar, bilimsel tedavi yöntemleriyle tedavi edilmeli. Ancak hipnoterapi dendiği zaman burada daha çok zihinsel düzende yeniden organizasyonu düşünmek gerekiyor. Kişinin bu söz ettiğimiz yanılgıların üstüne kurulabilen, gerçeklik algısını değiştirmeye yönelik bir tedavi biçimidir, hipnoterapi.
Yansımayı dünya sanıyoruz
İçinde olduğu hipnozu kişiye fark ettirmenin faydası çok ciddi boyutlarda oluyor çünkü kişi içinde olduğu hipnozu fark edemiyor ve ‘gerçeklik’ olarak yaşıyor. Kişi bir şeyi gerçek olarak kabul ettiyse, bunu bu çerçevenin dışına çıkıp da sorgulayamaz. içindesin çünkü ama ‘çerçevenin içindesin, hipnozdasın’ dendiği zaman kişi bunu algılarsa ancak bir şeyleri değiştirebilir. Klasik hipnoz hep telkine bağlı işler, burada bir kaç kalıp cümle vardır ve bunları söylersin. Telkin kalıbı diyoruz bunlara, hipnotik haldeki kişiye söylendiğinde, kişinin değişimi beklenir. Ancak bu çok fazla işleyen bir sistem değildir. Kalıcı5 bir değişim yapmaz, onun için burada amaç telkinden çok farkındalık yaratmak. Kişi, önce içinde bulunduğu kalıbın, yanlış hipnozun farkında olmalı. Bu farkındalıktan sonra, sözünü ettiğimiz yanlış hipnoz çocukluktan gelen bir takım yerleşmiş inançlara dayalıdır. En büyük hipnoz, çocuklukta yapılan hipnozdur zaten. Ondan hep hipnozda yaşıyoruz. Herkesin yetiştirilme tarzına göre gerçekliği farklı oluyor, yani dış dünyaya göre yaşamıyor insanlar. Dış dünyanın kendi zihnindeki yansımasına göre yaşıyor. Ama kafasındaki bu yansımayı, gerçek dünya zannediyor. Yansımaları inançlarımızın toplamı olarak görmek gerekiyor, o zaman da bu yansımalara dayalı inançları değiştirmek gerekiyor.”
“‘Hipnoz’ dediğimiz zaman kişiler, zihinlerinin başkaları tarafından kontrol edildiği bir durum olarak algılıyor. Ancak Hipnoterapistlerin bakış açısından bakıldığında ise, hipnoz olarak adlandırdığımız zihinsel bir durumun yaratılmasıdır. Bu durumda, insanın zihni telkine açıktır. Telkinden kastım, bir şekilde zihin söylenen her türlü sözü, verilen bir komut olarak algılar ve yerine getirir. Bilinçli aklımız buna o anda karışmaz, hipnoz böyle bir akli durumun yaratılmasıdır. Bir şekilde saf bir çocuk gibi söylenen her şeye inanıp, onu yerine getirmesi. Bilinçaltı o anda verilen her türlü sözü yerine getirme gücüne sahiptir. Bu telkinler, ‘kolunu kaldır’, ‘kedi gibi miyavla’, ‘tavuk gibi gıdakla’ gibi değildir, şovlardan dolayı öyle diye düşünebiliyor insanlar. Komik duruma düşeceklerinden korkabiliyorlar.
Değişim kalıcı oluyor
Bizim burada telkinden anladığımız, insanın davranışları, düşünceleri ve duygularında değişim yaratan bir sözcük grubundan bahsediyoruz. Bu telkinler hipnotik durumda dinlendiğinde değişimde kalıcı hale geliyor. Mesela kişinin hipnozda olup olmadığını anlayabilmemiz için yaptığımız en basit telkin; ‘elin uyuşuyor’dur. Bilinçaltı o anda hipnozdaysa verilen sözü dinler ve o anda orayı uyuşturur. Eleştirmeden, yargılamadan yerine getirmekten bunu anlıyoruz. Hipnozda, ‘elini uyuştur’ telkini alan bir beyin o anda elinde ameliyat yapılsa yada bir şey batsa hissetmez, farkına varamaz. Tabii bu uyuşukluk hali telkinle yaratılan bir durumdur. İlla her hipnoz da eller uyuşur gibi bir durum yoktur. Bir obje sallanarak yada başka herhangi bir uygulamayla hipnoza geçişi de şöyle anlatabilirim; başlangıçta hipnoz haline geçiş için yapılan her şey işin ritüel kısmıdır. Beden de işleyen bir fizyoloji var, bir inanca inandığın zaman o inanca yönelik olarak bedende değişim oluyor. Kişi değişime inandığı zaman otomatik olarak hipnoz oluşmaya başlar zaten. Ancak, siz bir kişiye ‘sana şunları yapınca hipnoza geçeceksin’ derse kişi bunları bekler ve öyle bir şeyler yapılınca hipnoza gireceğine inandığı için onlar yapılınca hipnoza girer. O anda zaten neyi yaparsanız yapın, kişi hipnoza girer çünkü bilinç ‘bir şey yapılacak ve ben o duruma gireceğim’ düşüncesinin oluşması.
Yeniden organizasyon
Günlük yaşantımız da hipnoz da olmadığımız anlar o kadar azdır ki, bunları bulmaya çalışmak hipnoza girdiğimiz anları yakalamaya çalışmaktan çok daha kolaydır. Tüm yaşantımız hipnoz zaten. Benim, ‘hipnoz olma’ dediğim durum esasen hipnotik duruma geçme halidir. Hipnotik durum, beyinin telkine açık olmasıdır. Salt hipnoz dediğimizde anlamamız gereken, kişinin içinde bulunduğu durumu gerçek zannedip, o gerçekliğe göre davranmasıdır. Örnek olarak, bugün bir iş arkadaşı selam vermediği için kişinin sevilmediğini düşünerek bu durumu ‘gerçek’ olarak addetmesi. Yada bazen denir ki ‘bugün bana öyle bir laf etti ki yerimden kalkamadım’, kelimeye ağırlık yüklemek. Bilinçaltında o kelimenin bir ağırlığı vardır, o yüzden üzerine bir ağırlık gelmiş gibi olur ve kalkamaz yerinden, o kişinin gerçeği odur o anda. Aslında, bir lafa olmayan bir ağırlık yüklenmiş oluyor hepsi bundan ibaret. Tabii bunlardan bahsederken, bir hastalıkla, davranış mühendisliğini bir birinden ayırmak gerekiyor. Psikiyatri biliminin kabul ettiği bir takim hastalıklar varsa bunlar, bilimsel tedavi yöntemleriyle tedavi edilmeli. Ancak hipnoterapi dendiği zaman burada daha çok zihinsel düzende yeniden organizasyonu düşünmek gerekiyor. Kişinin bu söz ettiğimiz yanılgıların üstüne kurulabilen, gerçeklik algısını değiştirmeye yönelik bir tedavi biçimidir, hipnoterapi.
Yansımayı dünya sanıyoruz
İçinde olduğu hipnozu kişiye fark ettirmenin faydası çok ciddi boyutlarda oluyor çünkü kişi içinde olduğu hipnozu fark edemiyor ve ‘gerçeklik’ olarak yaşıyor. Kişi bir şeyi gerçek olarak kabul ettiyse, bunu bu çerçevenin dışına çıkıp da sorgulayamaz. içindesin çünkü ama ‘çerçevenin içindesin, hipnozdasın’ dendiği zaman kişi bunu algılarsa ancak bir şeyleri değiştirebilir. Klasik hipnoz hep telkine bağlı işler, burada bir kaç kalıp cümle vardır ve bunları söylersin. Telkin kalıbı diyoruz bunlara, hipnotik haldeki kişiye söylendiğinde, kişinin değişimi beklenir. Ancak bu çok fazla işleyen bir sistem değildir. Kalıcı5 bir değişim yapmaz, onun için burada amaç telkinden çok farkındalık yaratmak. Kişi, önce içinde bulunduğu kalıbın, yanlış hipnozun farkında olmalı. Bu farkındalıktan sonra, sözünü ettiğimiz yanlış hipnoz çocukluktan gelen bir takım yerleşmiş inançlara dayalıdır. En büyük hipnoz, çocuklukta yapılan hipnozdur zaten. Ondan hep hipnozda yaşıyoruz. Herkesin yetiştirilme tarzına göre gerçekliği farklı oluyor, yani dış dünyaya göre yaşamıyor insanlar. Dış dünyanın kendi zihnindeki yansımasına göre yaşıyor. Ama kafasındaki bu yansımayı, gerçek dünya zannediyor. Yansımaları inançlarımızın toplamı olarak görmek gerekiyor, o zaman da bu yansımalara dayalı inançları değiştirmek gerekiyor.”