Herkesin çocukluk hayali vardır belki küsüp saklanmıştır

Melda BEKCAN
Arıyorum… Caddelerde, sokaklarda, tramvay raylarında, Yağan yağmurun burnuma düşen her damlasında, Gökteki uçağın ardında bıraktığı beyaz çizgide, Bulutların meydana getirdiği ilginç şekillerde, Kek yaparken hamurun tadına baktığımda, Tavada yeni kızarmış patatesleri kimse görmeden ağzıma attığımda, Annemin elime tutuşturduğu sütlaç tenceresini karıştırdığımda, Arıyorum ama eski lezzeti bulamıyorum.

…

Hâlâ arıyorum!

Evin kapısını çalarken, kapının önündeki misafir ayakkabısında,

Naftalin kokulu kıyafetler içinde gördüğüm ilkokul önlüğümde,

‘Seksenler’ dizisinde geçen diyaloglarda,

Perdede, kanepede hatta setteki tüm dekorda,

Nafile! Çocukluk hayallerime ulaşamıyorum.

Araba kullanırken radyoyu açıyorum,

İstasyon istasyon dolaşıyorum,

Eski şarkıları dinliyorum,

O yıllara gidiyorum ama bulamıyorum.

…

Bazen eski albümler geçiyor elime,

Vesikalıklar, siyah beyaz fotoğraflar,

Her simaya teker teker bakıyorum.

Yüzdeki ifadeler kilometrelerce uzak duruyor, bugüne.

Ara ara geçmişte verilen hediyelere dalıp gidiyorum,

Aynı hissiyatı tekrar yaşamak istiyorum.

Öyle kolay değil! Olmuyor işte!

Aynalara takılıyor gözüm,

İlk kez aynaya baktığım günü hatırlamaya çalışıyorum.

Bir keresinde kuaföre gittiğimde saçlarımı kısacık kesmişlerdi,

Aynaya baktığımda ağlaya ağlaya inmiştim tabureden.

Yerdeki saçlarımı toplamıştım,

Günlerce koklamıştım,

Başkalarının uzun saçlarını kıskanmıştım.

…

Küçükken Heybeliada’ da yazlığımız vardı.

Cuma akşamları iş çıkışında babam gelirdi yanımıza,

Vapurdan inmesini beklerdik, sahil kenarında.

Bana çikolatalar getirirdi, elinde taşıdığı alışveriş torbalarında.

Ada’ ya gidebilmek için yaz aylarının gelmesini hasretle beklerdim.

Çünkü benim hayallerim vardı,

Herkesten uzaklaşıp onlarla baş başa kalmak isterdim.

Hiç vakit kaybetmezlerdi.

En sadık dostlarım gibi başucumda bekler,

Gözlerimi kapattığım anda yanıma gelirlerdi.

 …    

 Üniversitede okurken yurtta kaldığım yılları hatırlıyorum.

İki katlı ranzanın üst katında yatardım.

Her sabah uyandığımda yastığın altındaki cep telefonu düşerdi yere,

O kadar büyük ve ağırdı ki takozu aratmazdı,

Maşallah hiç bozulmadı,

Ne kadar düşse bile hep çalışmaya devam etti.

Akşamları yurtta aç kaldığımızda odaları dolaşıp yemek isterdik.

Bayat ekmekleri tutuştururlardı elimize,

Yokluk içinde mutluyduk,

Elimize kırıntı geçse bile şükrederdik.

…

Büyüdükçe imtihanlar zorlaştı,

Dişe diş, kana kan savaşlar başladı.

Öyle derin yaralar aldım ki…

Öyle canım yandı ki…

Hiç dinlenemedim…

Dişimi sıkarak savaşmaya devam ettim.

Her nasılsa!

Her kim sebep olduysa!

Kaybetmişim, çocukluğumda kurduğum hayalleri.

…

Şimdi deliler gibi arıyorum,

Aklıma gelen her yere baktım ama bulamıyorum.

Sanırım alınıp küstüler,

Bana, gerçeklere mahkûmiyet cezası verdiler.

İç geçirerek gıpta ediyorum, çocukluk hayallerini gerçekleştirenlere,

Pilotlara, mühendislere…

Hayallerim olmadan ruhumu çıplak hissediyorum.

Söyler misiniz?

Sizin çocukluk hayaliniz hâlâ etrafınızda pervane mi? Yoksa karşılaştığınızda selam vermeden geçip gidiyor mu?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.