Star Gazetesinden Esra CENGİZ,; İspanyol Manuel Tapial ve Laura Arau, Yunanlı Aris Chatzistefanou, İtalyan Manolo Luppichini, Katarlı Jamal ElShayyal ile meslek hayatlarının en heyecan verici olayını konuştu.
İsrail askerlerinin insani yardım taşıyan uluslararası sulardaki Mavi Marmara gemisine 31 Mayıs’ta düzenledikleri kanlı baskının üzerinden haftalar geçti. Olay yavaş yavaş gündemden düşmeye başladı ancak biri gazeteci, dokuz kişinin hayatını kaybettiği bu saldırıdan kurtulmayı başaran yerli-yabancı basın mensupları, olayı unutturmamaya kararlı. “Bizler uluslararası hukuk çerçevesinde haklarımızı aramak üzere yola çıktık” diyen gazeteciler Flotilla Free Press (FFP) adlı bir platform kurdu.
Platform, ilk buluşmasını geçen hafta İstanbul’da yaptı. Mavi Marmara ve Sfendoni gemilerinde bulunan 15 gazeteci bir araya geldi ve bir basın açıklaması yaptı. Açıklamada İsrail devletinin suç işlediğini vurgulayan gazeteciler, saldırı emrini veren ve uygulayanların uluslararası bağımsız mahkemelerde yargılanması, olaydan zarar görenlere tazminat ödenmesi ve İsrail’in Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla kınanması gerektiğini tekrarladı. Dünyanın değişik yerlerinden gelen bu gazetecilerle Mavi Marmara’da neler yaşadıkları, İsrail’e bakış açıları ve gelecek planlarını konuştuk.
Hepsinin birleştiği ortak nokta, İsrail meselesine taraf olmamamın İsrail tarafında olmak anlamına geldiği. Görüştüğümüz basın mensuplarının tamamının gelecek planlarında İsrail’in gerçek yüzünü dünyaya gösterebilecek mesleki üretimler yapmak var. Kimi belgesel çekmek, kimi kitap yazmak istiyor. Ancak en büyük sıkıntıları baskın sırasında el konulan görüntüler ve gazetecilik ekipmanlarının iade edilmeyişi... Onlar geçen hafta İnsani Yardım Vakfı merkezine İsrail’den gönderilen eşyalar arasında kendi malzemelerini bulmak için gittiler. Ama karşılaştıkları sadece birkaç eşya, ekipmanların kabloları ve üzerinde insan dışkısı bulunan çantalardı.
Flotilla Free Press Platformu’nda buluştular
Mavi Marmara gemisindeki 60’a yakın gazeteci hak arama mücadelesinde ortak hareket etme kararı aldı. Geçen hafta İstanbul’da buluşan yerli ve yabancı basın mensupları İsrail’i bir kez daha kınadı.
Tıpkı Filistinliler gibi direneceğiz dedik
İspanyol gazeteciler Manuel Tapial ve Laura Arau, Mavi Marmara’da yaşananlara birlikte tanık oldu. Amaçları Gazze’den okumak için çıkmak isteyen çocukların yaşadığı sorunlar üzerine bir belgesel hazırlamaktı. Tapial, gemiye binerken korkmadığını ama İsrail’in tehditlerinin kendilerinde bir miktar endişe yarattığını söylüyor. Saldırı öncesindeki hislerini ise şöyle anlatıyor Tapial: “Benim için Mavi Marmara’da edindiğim tecrübeler harikaydı çünkü hayatımda ilk kez Müslüman, Hıristiyan farklı ülkelerden, farklı ideolojilerden birçok insanla bir barış hareketine katılıyordum. Gemide beraber yaşıyorduk ve hepimiz aynı şeyleri hissediyorduk.”
Tapial, saldırı anına tanık olan herkes gibi o korkunç dakikaları yeniden yaşıyormuşçasına anlatıyor: “Saldırı olduktan 10 dakika sonra ilk yaralıyı gördüm. Sonra diğerlerini... Yaklaşık bir saat içinde bütün zemin kanla kaplanmıştı. Sonrasında birçok anons duyduk. Biz basın odasında bu anonsları dinleyerek bekledik. Bir saat kadar sonra askerler gemiye geldi. İnsanların ellerinin arkalarından bağlandığını görebiliyorduk. Başlarına torbalar geçirilmişti. Basın odasına girmediler ve bizi dışardan tek tek ‘Sen dışarı’ diyerek çağırdılar. Gördüğüm ilk şey güvertede yaklaşık 200 kişinin elleri arkalarından bağlı, dizleri üzerine çökmüş, yere bakıyor olduğuydu. Bunların hepsi Müslümanlardı. Avrupalılarsa yolcu koltuklarında oturuyordu. Bunu görmek çok korkunç ve acıydı. Nasıl bir ırkçılıktı? Yaşananlara daha fazla katlanamazdık. Oturduğumuz yerlerden kalkıp olanların yanına giderek biz de dizlerimizin üzerine çöktük.”
Laura Arau ise saldırıyla ilgili şunları anlatıyor: “Duyduğum silah seslerinin gerçek silahlara ait olabileceğini hiç düşünmemiştim ve askerlerin helikopterlerden gemiye ineceğine de inanmadım. Saldırı anında kendi güvenliğimi düşünmüyordum. Ben orada Filistin’de bulunan bir Filistinli gibiydim ve bütün dünyaya bizim de Filistinliler gibi direndiğimizi göstermek zorundaydım.”
Öyle bir dayak yedim ki kaburgalarım kırılıyordu
Filodaki Yunan gemisinde bulunan İtalyan gazeteci Manolo Luppichini saldırıdan önce yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Gezinin en güzel kısmı bütün gemilerin Güneydoğu Kıbrıs açıklarında buluştuğu andı. Biz kendi gemimizle Mavi Marmara etrafinda dolandığımızda inanılmaz bir mutluluk vardı, herkes birbirine el sallıyordu.”
İsrail botlarının gemilerin etrafında dolaşmasıyla başlayan huzursuzlukların böyle bir vahşete dönüceğini hiç düşünmediklerini söyleyen Luppichini “Mavi Marmara’da ölenler olduğunu ilk defa hapishanedeyken öğrendik. Bize yapılan saldırı da çok zalimce ve şiddetliydi. Ancak bize sahte kurşunlarla ateş ettiler” diyor.
Luppichini, hapishanede tutuldukları döneme dair de şunları söylüyor: “Bu hapishane Filistinlilere karşı yapılan kötü uygulamalarla meşhur. Hapishaneye girdiğimde elimdeki tek şey pasaportumdu ve ona da el konuldu. Havaalanında bize pasaport sordular, ben de ‘Pasaportumu, özel eşyalarımı ve kameramı siz aldınız. İnsanları öldürdünüz. Şimdi benden ne istiyorsunuz?’ dedim. Bana çok sinirlendiler ve havaalanında çok kötü dövdüler, kaburgalarım neredeyse kırılıyordu.”
Luppichini’nin sadece eşyaları değil kredi kartı da çalınanlar arasında: “Kredi kartlarımın iptali için bankaya gittim. Birinin ben hapishanedeyken kartımı kullandığını öğrendim. İlk yaplan harcama sadece 2,5 euroydu ve muhtemelen test için yapmışlardı. İkinci harcama da İsrail’de yapılmıştı, tutarı 52 euro’ydu. Beni daha da korkutan pasaportumun hala onlarda olması.”
Ailem öldürüldüğümü düşünüp iki gün boyunca yas tutmuş
Yunanlı Aris Chatzistefanou 32 yaşında. 1996’dan beri gazetecilik yapıyor. Chatzistefanou, Mavi Marmara’ya binerken İsrail’in kendilerini rahat bırakmayacaklarını tahmin ettiğini ama bunun en fazla gözaltına alınmak olacağını düşündüklerini söylüyor: “Gemiye binmeden önce birçok mail geldi. Sıradan insanlardan gelmiş gibi görünüyordu ama ‘Gazze’ye gitmeyin. İsrail haklı’ gibi cümleler yazıyordu. Bence bunlar İsrail Dışişleri Bakanlığı’ndan bunu yapmak için ücret alan kişilerdi. Çünkü İsrail dünyanın her tarafına giden bilgi akışına sahipti ve kendi hikayesini yaratmaya çalışıyordu. Zaten sadece bir helikopterle saldırmaları da planlanmış bir senaryoydu. Sürekli bize ‘Bu yaptığınız yasa dışı’ anonsları yaptılar. Ben tüm bu süreçte en korktuğum dönemi hapishanede geçirdim çünkü diğer gemide arkadaşlarım vardı ve yaşayıp yaşamadıklarını bilmiyordum. Hiçbir şekilde kimseden haber alamıyordum.”
Chatzistefanou, İsraillilerin hapishanede hazırlanan listeye ismini yazmayı unuttuklarını, bu yüzden ailesinin iki gün boyunca onun öldürüldüğünü düşündüğünü de anlatıyor.
Bütün saldırı anını görüntülese de diğer gazeteciler gibi onun da bütün malzemelerine el konulmuş: “Fotoğraf makinemle her şeyi görüntüledim. Hafıza kartım çok küçük değildi ve ayakkabıma saklayarak birkaç arama atlattım ama sonunda buldular.”
İsrail’in yaptığı saldırıyla ilgili olarak Aris’in çok net yargıları var: “Saldırı bize İsrail’in gerçek yüzünü gösterdi. O yüzü genellikle kimse görmek istemiyor ama biz, onların masum insanlara yapabileceklerinin sınırı olmadığını kendi gözlerimizle gördük. Mavi Marmara’yla ilgili çok şey yapmak istiyorum. Ama bütün malzemelerimiz ve görüntülerimiz çalındığı için kendimi çıplak gibi hissediyorum.” Chatzistefanou ve gemideki diğer Yunanlı iki gazeteci İsrail’e dava açmaya hazırlanıyor.
İngiltere’de avukat tuttum İsrail’den davacı olacağım
27 yaşındaki İngiltere vatandaşı Katarlı El-Cezire muhabiri Jamal ElShayyal, Mavi Marmara gemisinin unutulmaz simalarından biri. Çünkü gemide olup bitenlerle ilgili en son yayını tüm dünyaya ElShayyal yaptı. İsrail’in plastik mermi değil, gerçek silahlar kullandığını medyaya ElShayyal aktardı. Genç gazeteci Mavi Marmara ile ilgili şunları anlatıyor: “Daha önce Gazze’ye gitmiştim. Ancak farklı milletlerden birçok gemiyle birlikte gönüllülerin yardım ve para götüreceğini öğrenince bunun daha önce hiç yapılmamış, çok güzel bir sivil girişim olduğunu düşündüm. Giderken korkmuyordum çünkü bu bana sadece ilginç bir deneyim gibi geliyordu. Böyle sonuçlanacağını hiç tahmin etmiyordum. Gemide sürekli El-Cezire için anons alıp yayınlar yaptım. Yaşlı, genç, Müslüman, Hıristiyan herkes yan yanaydı. Saldırı olana kadar her şey çok güzel gidiyordu.”
ElShayyal, gemidekiler arasında en son tutuklananlardan. Güvertede kameramanıyla birlikte uzun bir süre çekim yapan ElShayyal, “İnsanların beyaz bayrak açıp teslim olduktan sonra bile vurulduğunui kendi gözlerimle gördüm. Hiçbir şey umurlarında değildi. Beni de yakalayıp ellerimi bağladılar. O saatten sonra direnmek saçmaydı. Sonrasında saatlerce ne yemek ne su verdiler. Tuvalete gitmemize bile çok uzun bir zaman sonra müsaade edildi.”
ElShayyal’in ismi de bir yanlışlık sonucu yaralılar arasında yer alınca ailesi günler süren büyük bir üzüntü ve panik yaşamış. ElShayyal, şimdi bütün bu sıkıntıların bedelini ödemesi için olan bitenle ilgili bir kitap yazmaya ve İsrail hükümetine dava açmaya hazırlanıyor.
Esra Cengiz / ecengiz@stargazete.com