Hepimiz Sosyal Salgının Pençesindeyiz

Hepimiz 'sosyal salgın'ın pençesindeyiz. Yeni bilimsel araştırmalara göre obeziteden mutluluğa, yalnızlıktan boşanmaya her şey aslında bulaşıcı....

Hepimiz 'sosyal salgın'ın pençesindeyiz. Yeni bilimsel araştırmalara göre obeziteden mutluluğa, yalnızlıktan boşanmaya her şey aslında bulaşıcı. Yani eğer arkadaşınız şişmanlar, mutlu olur veya depresyona girerse siz de aynı şeyi yaşama riskiyle karşı karşıyasınız!

Dikkat, salgın her tarafı sardı, birinden diğerine derken tüm insanlara bulaşıyor! Ama panik yapmayın, bu virütik bir salgın değil; bunun adı 'sosyal salgın.' Geçen hafta bilim dünyasından gelen bir araştırma raporu, içki içme alışkanlığının, haliyle alkolizmin bulaşıcı olduğunu ortaya koydu. Geçen ay ise, bir başka araştırma, hem işbirliği yapmanın hem bencilliğin bir virüs gibi kişiden kişiye yayıldığını ortaya koymuştu. Biraz daha geriye gidersek, Şubat ayında bilim adamlarınca yapılan bir açıklama, uykusuzluğun da bulaşıcı olduğunu, kişiden kişiye geçtiğini söylüyordu. Görünen o ki, birçok alışkanlık, fiziksel ve psikolojik sıkıntı ve hatta davranış şekli, salgın hastalık gibi yayılıyor! Ve bilim dünyası bu duruma kısaca 'sosyal salgın' diyor.

OBEZİTE DE TIPKI SUÇİÇEĞİ GİBİ

Sosyal salgın kavramını, yani her şeyin kişiden kişiye bulaştığı iddiasını ortaya atan ve yukarıda bahsi geçen türde araştırmaların yapılmasına önayak olanlar Harvard Üniversitesi'nden sosyolog Nicholas Christakis ve California Üniversitesi'nden James Fowler. İki bilim adamı bu sosyal salgın durumuna ilk kez 2007 yılında çarpıcı bir iddia ortaya atarak dikkatleri çekmişti. Zira ikili, obezitenin bulaşıcı olduğunu, tıpkı suçiçeği gibi insandan insana geçtiğini söylüyordu. Elbette obezitenin genetik özellikler, aşırı yeme ve hareketsizliğe bağlı olarak ortaya çıktığına inanılırken,  'bulaşıcı' olduğunu ortaya atan bu iddia büyük sansasyon yarattı. Ama Christakis ve Fowler bununla sınırlı kalmadı, sonraki araştırmalarının ışığında fiziksel, psikolojik, davranışsal pek çok şeyin bir insandan diğerine bulaştığını da iddialarına ekledi. Buna göre yalnızlık, depresyon, mutluluk, baş ağrısı, yardımlaşma, hatta boşanma gibi başka pek çok ruh hali ve davranış şekli, virüs gibi kişiden kişiye geçebiliyor. İki bilim adamı sonunda 6 ay önce birlikte yazdıkları 'Connected: The Surprising Power of Our Social Networks and How They Shape Our Lives (Bağlantılı: Sosyal Ağımızın Şaşırtıcı Gücü ve Hayatlarımızı Şekillendirmesi)' adlı kitap da bu sosyal salgının temelinde neyin yattığını açıklıyor: 'İnsan bir süper-organizmadır' diyor Christakis - Fowler ikilisi ve ekliyorlar: 'Birbiriyle bağlantılı olmak ve birbirinden etkilenmek bu süper-organizmanın anatomik ve psikolojik özelliğidir. Bu yüzden de hissettiğimiz, düşündüğümüz, yaptığımız ya da söylediğimiz her şey, bir kişiden diğerine bulaşabilir ve insanlar arasında hemen her şey bir salgın yaratabilir.'

SOSYAL SALGIN, BİREYİ YOK EDİYOR

Sosyal salgının sırrı ise temasla bulaşmasında değil, fikir ve davranışların yayılıp bir diğerini etkilemesinde yatıyor. Nitekim, daha virüslerin keşfedilmediği M.Ö. 186 yılına dayanan Roma İmparatorluğu kayıtlarında 'bulaşıcı' ve 'salgın' kelimeleri şehirde hızla yayılan toplu seks partileri için de kullanılıyordu. 19. yüzyıl Fransa'sında, psikolog Gustave Le Bon da şu sözleriyle sosyal salgın durumunu dile getiriyordu: 'Kalabalık içerisindeyken her türlü duygu ve davranış bulaşıcıdır. Sürü psikolojisi bireyselliği öyle bir siler ki, kişi kendi iradesiyle hareket etme yetisini kaybeder.' 1888'de İngiltere'de Karındeşen Jack cinayetleri tüm gazetelerin manşetine taşındığı dönemde taklit cinayetlerin baş göstermesi de yine sosyal salgının sonucuydu. 70'lerde uyuşturucu kullanımının patlaması, 90'larda herkesin kafasında komplo teorileri kurması, günümüzün ekonomik kriz ortamında yardımlaşma hareketlerinin artması da hep sosyal salgını işaret ediyor.

 Aslında pek çok hareket, davranış ve refleksin gerçekten bulaşıcı olduğunu hayatımızdaki basit örneklerden anlayabiliriz. Örneğin birisi esnediğinde onu gören diğer kişiler de hemen esnerler. Bu bilinen bir gerçektir. Aynı şekilde gülmek de bulaşıcıdır; biri güldü mü çevresindekiler de gülmeye başlar. Alkışlamak, yüz tikler, eli yüze götürmek, ağlamak da bir kişiden diğerine bulaşan sosyal salgın virüslerinden. Tarihte yaşanan olaylar, cinayet, isyan, delilik, intihar, çocuk yapma gibi pek çok davranışın da yine insandan insana bulaşabildiğini gösteriyor.

2001 yılında, obezitenin hızla artması sonucu 'obezite salgını' lafının sık sık kullanılması sonucunda Christakis ve Fowler, bu konunun gerçekten de kişiden kişiye bulaşan bir salgın olup olmadığını araştırmaya karar vermiş. Daha önceki bilimsel araştırmaları için yıllarca kayıtlarını tuttukları  çok sayıda hasta arasında aşırı kilolu olanların birbiriyle bağlantısını araştırmış. Sonuçta ikili,  şişman insanların aynı arkadaş gruplarında yer aldığını tespit etmiş. Depresyon, baş ağrısı, yalnızlık, mutluluk, boşanma gibi diğer başlıklarda aynı analizi yapan ikili bunların da arkadaştan arkadaşa bulaşan davranış, duygu ve düşünceler olduğunu ortaya koymuş. 

Christakis ve Fowler kitaplarında 9 yıldır üzerinde çalıştıkları bu sosyal salgın durumunu şöyle açıklıyor: 'Örneğin bir tanıdığımız şişmansa, onu gördüğümüz zaman obezite virüsü beynimize giriveriyor ve normal bir insanın nasıl göründüğü bilgisini siliyor; onun normal olduğuna inanıyoruz ve bu bize de şişmanlama izni veriyor. Böylece şişmanlık bize de bulaşmış oluyor. Sivilceden ya da baş ağrısından mustarip biriyle karşılaştığımızda da onun yaşadığı endişeden etkileniyoruz ve birden biz de sivilce çıkarıyor, baş ağrısı çekiyoruz. Ya da yalnız birini görüp izlediğimizdeyse beynimizdeki ayna nöronları o olumsuz, mutsuz duyguyla uyum sağlıyor ve biz de içimize kapanıyor, yalnızlaşıyoruz.'
İki bilim adamı bunun sebebini tam olarak açıklayamasa da istatistiki araştırmalarının sosyal salgın durumunu kanıtladığını söylüyor. Bu fiziksel, davranışsal, ruhsal pek çok şeyden virüs kapma halinin de büyük oranda bilinçsizce gerçekleştiğini sözlerine ekliyorlar.

Sonuçta iki bilim adamının ortaya koyduğu şu çarpıcı iddia, sosyal salgın konusunun uzun süre tartışılacağının garantisini veriyor: 'İnsanlar aslında kendi kendilerine bireysel kararlar vermiyor, hayatlarındaki pek çok şeyi 'insan süper-organizması'nın tüm insan ağıyla bağlantı kurma ve uyum sağlama dürtüsüyle şekillendiriyor. Yani bağlantılı olduğu diğer insanlar neyi istiyorsa onu istiyor, neyi yaşıyorsa onu yaşıyor, neyi hissediyorsa onu hissediyor.'

Uzun lafın kısası insan da tıpkı sürü halinde yaşayan koyunlar gibi hayatını sürüyor!

MİNE AKVERDİ / AKŞAM GAZETESİ

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Psikoloji Haberleri