Hayat kurtaran olimpiyat

160 ülkeden 1,5 milyon engellinin katıldığı ‘Özel Olimpiyatlar’, bir spor etkinliği olmanın yanında toplu rehabilitasyon işlevi görüyor.

160 ülkeden 1,5 milyon engellinin katıldığı ‘Özel Olimpiyatlar’, bir spor etkinliği olmanın yanında toplu rehabilitasyon işlevi görüyor. Aksiyon Dergisi'nden TÛBA KABACAOĞLU, Varşova’da derece alan Türk sporcularla olimpiyat sonrası değişen hayatlarını konuştu...   


1960’ların Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı John F. Kennedy’nin kız kardeşi Rosemary, zihinsel engellidir. Bir gün ablası Eunice Kennedy Shriver, onu havuz başında oynarken gözlemler ve daha mutlu, hareketli olduğunu fark eder. Bundan yola çıkarak zihinsel engellilerin spor yoluyla hayata daha kolay katılabileceklerini düşünür. Zihinsel engellilerin farklı spor ve fiziksel aktivitelerde yeteneklerini gösterebilecekleri yaz kampını bu vesileyle başlatır. Bu mütevazı girişim 1968’den bu yana yapılan özel olimpiyatların (special olympics) çekirdeğini oluşturur. Zamanla da 160 ülkede, 1,5 milyon zihinsel engelli sporcusu, 250 bin antrenörü, 1 milyonu aşan izleyicisi, 3 milyon aile ferdi, 1 milyon gönüllü çalışanı, 5 milyondan fazla finansal destekçisi ile dünyanın en büyük amatör spor organizasyonu hâline gelir. Binlerce genç burada ‘öteki’leştirilmeden, itilip kakılmadan gönüllerince eğleniyor, yarışıyor, yeni yeni arkadaşlar ediniyor, kendilerini ispatlamış olmanın verdiği mutluluk ve özgüvenle ülkelerine dönüyor. Ve onlara tüm dünyada ‘özel sporcu’ deniyor. Çünkü onlar zoru başarıyor, biz varız diyor!

Bu yılki Özel Olimpiyatlar Avrupa Oyunları, Polonya’nın başkenti Varşova’da yapıldı. Türkiye’den, masa tenisi, basketbol, atletizm ve bowling branşlarından 23 özel sporcu katıldı. Ülkemize 15 altın, 5 gümüş ve 7 bronz madalya kazandırdılar. Bundan dolayı yakın zamanda devlet erkânı da ödül töreni düzenleyip özel sporculara ödüllerini verdi. Gazetecilerin objektifleri, boyunlarındaki madalyalarla sürekli gülümseyen heyecanlı gençlere dönüktü uzun süre. Ertesi gün sporcular hayatlarına kaldıkları yerden devam etti. Tabii birçok farkla... Biz de bunları merak ettik; madalya alan zihinsel engelli gençlerle, aileleriyle, antrenörleriyle tanıştık, olimpiyat sonrası değişen hayatlarını konuştuk.

Uzun atlamada 1’incilik, 100 metre koşuda da 4’üncülük kazanan Sevinç Sertel (22) İstanbul’da yaşıyor. Bebeklik döneminde geçirdiği havale onun zihinsel fonksiyonlarını etkilemiş. Fakat teşhis ortaöğrenimini bitirip liseye başladığında konmuş. Uzun yıllar Bulgaristan’da yaşadıkları için derslerindeki başarısızlığı dil problemine bağlamış ailesi. Liseye başlasa da devamını getirememiş. Zihinsel engelli olduğu testlerle fark edilince de İlk Yaz Özel Eğitim Merkezi’ne kaydedilmiş. Şimdi eğitimine haftada üç gün orada devam ediyor. Koşu ve yüksek atlamanın dışında karateyle uzun zamandır ilgileniyor. Hatta kahverengi kuşak sahibi. Özel eğitimden geri kalan zamanlarını İSMEK’in nakış kursuna giderek değerlendiriyor. Yemek yapmayı çok seven sporcu, gününün bir kısmını da yeni yemekleri keşfederek geçiriyor.

Engin Erman (42) masa tenisinde 3’üncülük kazanan öğrencilerden. İstanbul’da yaşıyor. Onun da özrü ilkokula başlayacağı yıl ortaya çıkıyor. Baba Dr. Metin Erman, “Çok araştırdık ama sebebini bulamadık.” diyor. Engin birçok açıdan aynı kaderi paylaştığı arkadaşlarına göre şanslı. Çünkü onu hayatın içine katacak her türlü bilgi ve beceriyi özel öğretmenler yardımıyla almış. O tarihlerde Türkiye’de özel eğitim diye bir kavram yoktur. Özel eğitim kurumları yeni yeni açılmaya başladığında ise Engin’in yaşı 18’i çoktan geçmiştir. Daha sonra, bugünkü adıyla, Metin Sabancı Spastik Çocuk ve Gençler Rehabilitasyon Eğitim ve Üretim Merkezi’ne başlamış. Hâlâ haftada iki gün oraya devam ediyor. Bir gün spor yapıyor, bir gün de takı tasarımı eğitimi alıyor. Öğretmeniyle harika takılar tasarlıyor. Zaman zaman küçük aralar verse de 15 yıldır masa tenisi oynuyor. Yüzmüş, uzun atlama yapmış ama en büyük başarıyı masa tenisinde yakalamış. Şu an gittiği vakıfta karşısında oynayacak biri bulunamadığı için masa tenisine düzenli şekilde devam edemiyor. Gününün büyük bir kısmını annesiyle geçiriyor. Birlikte alışverişe, konsere, yürüyüşlere, arkadaş gezmelerine gidiyorlar. Akşamları televizyon seyrediyor. Yalnız, seyredeceği dizinin konusunu gazeteden bakıp bir kâğıda yazmak şartıyla. Anne Özden Hanım, yazı yazmayı bu vesileyle unutmayacağını düşünüyor.

Sevinç ve Engin’in günleri özetle böyle geçiyor. Aileler çocuklarını tek başlarına bırakmaktan çekiniyor. Bir yerden bir yere gittiklerinde de akılları onlarda kalıyor. İstanbul gibi büyük bir şehirde başlarına her türlü kötülük gelebilir diye düşünüyorlar. Fakat, gündelik ihtiyaçlarını kendi kendilerine karşılamaları için de fırsat veriyorlar. Mesela, Engin para hesabını bilmese de Özden Hanım’ın siparişlerini alıp getirebiliyor. Hatta annesi, “10 kez göndersem neden daha önce söylemedin demez.” diyor. Sevinç de kursuna devam ediyor. Arada Zeytinburnu’ndaki koşu alanına gidip antrenman yapıyor. Hayatları belli bir rutin içinde geçerken birden olimpiyat fırsatı önlerine çıkıyor. İlk kez uçağa biniyor, ilk kez ailelerinden biri yanlarında olmadan çok uzaklara gidiyorlar. Yaşadıklarının onlar için anlamı çok büyük. Bunu anlatmaya başladıklarında gözlerindeki o mutluluğu görmemekse neredeyse imkânsız. Aileler için de ayrı bir sınav dönemi. Yıllar yılı yanlarından bir an olsun ayırmadıkları evlatlarından ayrı kalmaları zor. Özden Erman, “Engin gittikten sonra ev boşaldı. Sabah kalktığımda ne yapacağımı şaşırdım.” diyor.  Sevinç’in babası Seracettin Bey ise bir imtihan gibi görüyor o kısa ayrılığı: “Çok özledik. Evde yokluğu belliydi. Bizim için değişik bir imtihandı kızımın yokluğu.”

Özel olimpiyatlar için tüm Türkiye’de seçmeler yapılıyor. Herkes yerel, bölgesel ve ulusal yarışlara katılıyor. Ardından, Özel Olimpiyatlar Yönetmeliği’ne göre, altın madalya alanların arasından yönetim kurulu kura çekerek kimlerin Polonya’ya geleceğini belirliyor. Yurt dışına çıkacak sporcular iki haftalık kampa alınıyor. Öncelikle olimpiyat kuralları anlatılıyor. Birlikte yaşama alışkanlıkları kazandırılıyor. Bol bol antrenman yapılıyor.

“KAMPTAKİ GELİŞİMLERİ MÜKEMMEL ÖTESİYDİ”

15 yıldır zihinsel engelli çocuklarla çalışan Aynur Kaynak, beden eğitimi öğretmeni. Hem de özel olimpiyatların Türkiye’deki ayağını organize eden Türkiye Özel Sporcular Spor Eğitim ve Rehabilitasyon Derneği’nin (TÖSSED) gönüllülerinden. Mezun olduğu yıllarda engellilere özel sporların esamesi bile okunmazken; o zihinsel engelli öğrencilerle çalışmaya başlamış. Bunun sebebi, 3 yaşından itibaren her geçen gün görme yetisini kaybeden yeğeni: “15’ine geldiğinde onun tamamen göremeyeceğini biliyorduk. Bundan dolayı o yıllar içinde engellilere duyduğumuz hassasiyet katlanarak arttı. Onlar her zaman bizim hayatımızdaydı, hiçbir zaman uzağımıza düşmedi ki.”

Aynur Öğretmen aslında masa tenisi antrenörü. Fakat olimpiyat ekibinde tek kadın gönüllü o olduğu için kızlar onun gözetimindeymiş. İki haftalık kampta neler yaşandığını ondan dinleyelim: “Çocuklar farklı farklı şehirlerden geldi. Çoğu ilk defa ailesinden ayrı kalıyor, ilk defa otel odasında konaklıyor, ilk defa yattığı odanın içinde duş alabileceği bir yer var, ilk defa düzenli bir hayat sunuluyor, ilk defa bir başkasıyla aynı odayı paylaşıyor. Kampta birçok ‘ilk’in yanında disiplinli yaşamayı öğrendiler. Özel sporculara oturup kalkmaktan kişisel temizliğe varıncaya kadar bir dizi eğitim verildi. Başaramadıkları her şeyi birlikte, tekrar tekrar yaptık, öğrendiler. Hatta bunların üzerine de yeni beceriler kazandılar. Nasıl hareket edeceklerini, bulundukları ortamda nelere dikkat etmeleri gerektiğini kavradılar. Kamp ve 10 günlük olimpiyat sonunda kendi kendilerine yetecek duruma geldiler. Zihinsel engelli çocukların gelişim hızlarını düşününce geldiğimiz nokta mükemmel ötesiydi.”

Kampın ilk günlerinde anne-babasını özlediği için ağlayanlar, açlık grevi yapanlar, tüm rezervasyonlar hazırken eve gitmek istediğini söyleyenler olmuş. İlk 3-4 gün atlatıldıktan sonra özel sporcular kendi aralarında oynamaya, şakalaşmaya, sohbet etmeye başlamış. Paylaştıkça artan samimiyet onlara hayli iyi gelmiş. Uzun zaman sonra aynı dilden konuştukları birilerini bulmak, belki de olimpiyatın en güzel tarafıymış. Ebeveynler normalde sessiz ve içine kapanık diye bildikleri çocuklarını ekip arkadaşlarıyla gördüklerinde neredeyse tanıyamamışlar. Alınan madalyalardan ziyade, belki de en çok bu tablo hoşnut etmiş onları. Zira, evlatlarının yalnızlığını onlardan daha iyi kim bilebilir?

Antrenör Aynur Kaynak zihinsel engelli çocuklarla yurt dışına çıkmanın sanıldığı kadar zor olmadığını söylüyor. Öğrenciler antrenörlerinin sözünden hiç çıkmamış. Yalnız, her eylem için onları tek tek uyarmak, gerekli değişikliği bizzat göstermek, anlayamayanlar için de birkaç kez tekrar etmek gerekmiş… 

Özel olimpiyatların hayati öneme sahip amaçları var. Mesela, sporcuların fizik kondisyonlarını, becerilerini, yeteneklerini geliştirmek; kişisel karar verme yetilerini artırmak; cesaret sergilemelerini, özgüven kazanmalarını sağlamak; toplumsal uyumlarını artırmak; arkadaş- çevre ve aile ile ilişkilerini güçlendirmek; toplumda üretken bireyler olarak kabul görmelerini desteklemek… Dolayısıyla burada önemli olan yarışmak değil; onların yıllar içinde kangrenleşen sorunlarına mütevazı çözümler bulmak, yeni bir başlangıcın fişeğini ateşlemek… Dünyanın her yerinde bu bilinçle yürütülüyor tüm çalışmalar. Yoksa altın, gümüş, bronz madalyalarla kimse ilgilenmiyor. Zaten sporcuların birçoğu, aldıkları ödülün ne anlama geldiğini kavrayamıyor. Önemli olan, binlerce zihinsel engellinin evinden çıkıp bireysel azimleriyle, istekleriyle orada bulunması, hayatın başka başka taraflarını görmesi. Özel olimpiyatın sistemi de bu mantık üzerine kurulmuş. Ne olursa olsun kaybetmek yok!

Nasıl mı? Olimpiyat başlamadan bir gün önce sporcular kendi alanlarındaki rakipleriyle maçlar yapıyor. Müsabakaları izleyen profesyoneller yarışmacılar hakkında performans raporu hazırlıyor. Hangi grupta oynayacaklarına buna göre karar veriliyor. Böylece gençler kendileriyle aynı seviyedeki sporcularla yarışıyor. Oyunlar çoğu zaman başa baş gidiyor, heyecan dorukta yaşanıyor. Altın, gümüş, bronz madalyaların dışında kalanlara katılımlarından dolayı kurdeleler, hediyeler veriliyor. Sonuçta binlerce sporcu madalyanın ötesinde bambaşka bir dünyayı omuzlayarak ülkelerine dönüyor…

“BENDE HÂLÂ İŞ VARMIŞ!”

Olimpiyat dönüşü Sevinç’te ciddi değişiklikler olduğunu söylüyor, baba Seracettin Sentel: “Önceden daha içine kapanıktı. Akrabalarımızın yanına gittiğinde de konuşmazdı. Artık daha sıcak. Olimpiyatta yaşadıklarını anlatıyor herkese. Son zamanlarda daha sosyalleşti. Ödül töreninden sonra canlı yayında televizyon programına katıldı. Tüm tanıdıkları aradık. Sonra baktık, kızımın başarısını görünce onların da tavırları değişti. Sevinç’e daha sıcak ve normal davranmaya başladılar. Keşke kızım seneye de bu organizasyona katılabilse.” Engin ise yaşadıklarını esprili bir dille anlatmayı tercih ediyor: “Mutlu oldum. Anladım ki bende hâlâ iş varmış!” Baba Metin Erman, ödül töreninde çok heyecanlandıklarını, Engin’le gurur duyduklarını belirtiyor: “Arkadaşlarıyla kurduğu samimi ilişki bizi şaşırttı. Birbirlerine âdeta bağlanmışlar. En çok bu açıdan sevindik. Oğlum için güzel bir anıydı.”

Her anne hamile kaldığını öğrendiği andan itibaren sağlıklı bir bebeğe sahip olup onu hayatı boyunca en iyi şartlarla yetiştirmek ister. Bundan dolayı çocuğunuzun kronik bir hastalığını, özrünü kabul etmek de zordur. Hatta konumuz zihinsel engellilikse ailelerin daha da zorlandığını söylüyor Aynur Hoca. Ve önemli bir ayrıntıya dikkat çekiyor: “Olimpiyatlar vesilesiyle aileler çocuklarının özrüyle barışıyor. Çünkü ilk defa evlatları bir şey başarıyor, özel ilgi görüyor, vali, kaymakam, milletvekilleri, bakanlarla muhatap oluyor, etkinlik esnasında binlerce gönüllü onlar için çalışıyor. Hatta çocuğuna temiz çamaşır getirmek için kampa gelen bir baba, sporcunun nasıl bir ortamda, hangi şartlarda yaşadığını görünce gözleri doldu: ‘Oğlun zihinsel engelli dediklerinde dünyam başıma yıkıldı. İyi ki çocuğum özürlü doğmuş. Çünkü böyle bir ortamı ben sağlıklı çocuklarımın hiçbirine yaşatamadım.’ dedi.”  

Ülkemizde zihinsel engelli çocuklar branş öğretmeninden ancak 10 yaşına geldiklerinde eğitim almaya başlıyor. Tüm dünyadaki eğitim standartlarını düşününce uzmanlar oldukça gecikildiğini söylüyor. Oysa zihinsel engelliler için spor çok önemli. Kendilerini gösterebildikleri, kanıtlayabildikleri tek alan...

Melih Gürel*:Kayıtlı 14 bine yakın sporcu var

-TÖSSED kimdir? Özel olimpiyatlar açısından önemi nedir?

Türkiye’de özel olimpiyat çalışmaları ilk 1982’de Prof. Dr. Hıfzı Özcan ile Kennedy Vakfı arasında imzalanan anlaşma sonucu Türk Spastik Çocuklar Derneği’nde başlatıldı. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Millî Eğitim Bakanlığı ve Türkiye Olimpiyat Komitesi tarafından tanınıp desteklenen özel olimpiyatlar, Zihinsel Engelliler Spor Federasyonu’nun resmî programı olarak da benimsendi. 2003 yılına gelindiğinde 45 ilde 5 bin sporcuya ulaşıldı. Bu büyümenin gereği olarak 26 Kasım 2002’de Özel Sporcular Spor Eğitim ve Rehabilitasyon Derneği (ÖSSED) ile özerk bir statü kazandık. Sonraki yıllarda da Türkiye ismi alındı. Hâlihazırda 13 bin 880 özel sporcumuz var. 11 farklı branşta hizmet veriyoruz. Özel olimpiyatlarda 30 branş var. Biz futbol, basketbol, voleybol, yüzme ve masa tenisine odaklanmış durumdayız. 10 üniversiteyle protokol imzaladık. Beden eğitimi yüksek enstitülerinin alanlarını kullanıyoruz. Oralarda faaliyetlerimizi gerçekleştiriyoruz. 2008 yılında Türkiye Spor Federasyonu’yla bir protokol imzaladık. Buna göre, Türkiye’deki lisanslı zihinsel engelli sporcularla federasyon ilgileniyor, biz de diğer sporcularla ilgileniyoruz. Ülkemizdeki gençlerin yüzde 80’i bizim gruba dâhil.

-Ülkemizde özel olimpiyatlar sistemi nasıl işliyor?

Özel olimpiyatlar tüm dünyada gönüllü ağına dayanıyor. Bizim birinci gönüllülerimiz Türkiye’deki özel- özel eğitim ve devlet özel eğitim okullarındaki beden eğitimi öğretmenlerimiz. İlk önce bunlara ulaşıyoruz. Programları, kuralları gönderip ‘Gönüllümüz olur musunuz?’ diyoruz. Kabul eden öğretmenler sporculara yatkınlıklarına göre eğitim vermeye başlıyor. Yerel, bölgesel ve ulusal yarışlar düzenleniyor. Birinci olanlar arasından kura çekerek özel olimpiyatlara gelecek sporcuları belirliyoruz. Kuraya giren sporcuların daha önce uluslararası deneyimi olmaması gerekiyor. Gitmeyene öncelik veriyoruz.

Özel olimpiyatların paralimpik oyunlarından farkı

Özel olimpiyatlar genelde paralimpik oyunlarıyla karıştırılıyor. Oysa paralimpik oyunlara tüm engel grupları katılıyor. Orada sadece elit sporcular yarışabiliyor. Olimpiyatların hemen ardından yapılıyor. Özel olimpiyatlara ise; yalnızca zihinsel engelli sporcular katılabiliyor. Profesyonel sporcular değil; amatörler yarışıyor. 
 
TÛBA KABACAOĞLU / Aksiyon Dergisi 

*Özel Olimpiyatlar Türkiye Ulusal Direktörü

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Röportaj Haberleri