Başlık size ilk etapta çok yorgun gelebilir. Yoğun ve boğucu bir güne başlıyorsanız tamda size uygun olduğunu düşünebilirsiniz. Eğer beş dakika zamanınız varsa derin bir nefes alın ve ne düşlüyordunuz?
Şimdi düşlerinizin neresindesiniz? bir düşünün isterim. Hepimiz hayata dair birçok hayal kurarız, hayallerimize ulaşmak için planlar yaparız. Bugüne başlarken not defterimize yazdığımız işler gibi yani. Bir yıl sonrayı, beş yıl sonrayı, 10 yıl sonrayı düşünerek hedefler koyarak yaşarız. Hedeflerimize ulaşmak için yoğun şekilde çalışır çabalarız. Bu sayede birçoğunu gerçekleştiririz hayallerimizin. Bir taraftan da tükenmeye başlarız, çalıştıkça engeller çıkar yolumuza her engel sonrasında ruhumuz yorulur.
Bir gün bir arkadaşımla beraber otururken beyninin çürüdüğünü hissettiğini söyledi. Sohbetin gerisini çok merak ettim. Ve arkasından sağlıklıyım, param var, işim var ama mutsuzum dedi. Nedenini sorduğumda aslında birçok kişinin ortak olarak yaşadığı tanıdık bir hayattan bahsetti. Hayalim avukat olmaktı, bunun için çok çalıştım hatta dış dünyadan kendimi yalıttım. Sadece dersler ve ben vardım. X ve Y ile konuşuyor, üçgenin iç açılarını dış açılarına anlatıyor dert yanıyordum. Ve sonunda Hukuk Fakültesini kazandım. O yıl içimden bir şeyin kopup benden ayrıldığını hissettim. Amacım Hukuk okumaktı ve ben kazanmıştım. Sonra 4 yıl bir şekilde okudum. İlk yıl onur belgesi aldım, ikinci yıl birkaç puanla kaçırdım, üçüncü yıl ortalamam düşüktü ve dördüncü yıl 5 dersten uzatmaya kaldım mezun olamadım. O yaz okulunda o kadar çok çalıştım ki hayalim avukat olmaktı ve beş ders engeldi. Derslerin hepsini verdim ve mezun oldum. O yıl içimden ikinci bir parça koptu. Sonra biraz bir avukatın yanında çalıştım ve beklemediğim bir anda kamuya atandım tek tercihimde nokta atış olmuştu. İşe başladım yoğun bir şekilde devam ederken içimin bomboş olduğun ve mutsuzluğun beynimi kemirdiğini hissettim. Artık hiçbir şey yapmak istemiyorum öyle işe gidip geliyorum. En acısı içim artık hayata karşı bomboş
Günlük hayatta farklı ortamlarda bu ve benzeri konuşmaları sık sık duyarız, günler yoğun ve hızlı geçmekte ve bizim bir yerlere yetişmek gibi bir amacımız yoktur artık. Enerjimiz hızla tükenirken sürekli yorgun ve huysuzdur artık. Önümüzü göremeyiz, hayal kurmayı ertelemişizdir. Pilimiz bitmiş gibi her şeye karşı isteksiz ve halsizizdir artık. Basit sekiz saatlik bir uyku bizi dinlendirmiyordur ve biz çok yalnızlaşmış hissediyoruzdur kendimizi. Yolda hızla ilerlerken bir anda önümüze küçük bir çakıl taşı çıkmış ve ayağımızla basitçe iteleyecek gücü bulamamış gibi hissederiz. Değişimler artık bizi korkutur ve tepkilerimiz çok sert olmaya başlar. Aşırı mutsuzluk vardır, umudumuz yok gibidir. Artık yavaş yavaş tükenmeye başlıyoruzdur.
İnsanoğlu hayalle gelişir. Hayalleri güzelse onunla rahatlaşır. Yok eğer gözüne kötü hayaller görünürse ateşten eriyen mum gibi erir gider. der Mevlana. Bizde aslında yapmamız gereken işleri hayallerimizin bir parçası gibi görürüz çoğu zaman. Barınmamız ve açlığımızı gidermemiz için para kazanmamız lazım bu sayede sağlığımızı koruyabiliriz. Para kazanmak için bir meslek edinmeliyiz çalışırız mesleğimiz olur, paramız olur, sağlığımız olur(!), sıcak bir yuvamız olur ama artık bir ruhumuz yoktur. Yaşarken kendi iç dünyamızı tüketmişizdir.
Bu aşamada iş temponuzu düşürmeye çalışıyorsanız, kendinize kısa molalar veriyorsanız, yemek ve uyku saatlerinizi düzene koymaya çalışıyorsanız, kendinize tatil ödülleri veriyorsanız bunları yapmanıza rağmen sıkıntılarınız değişmiyorsa TÜKENMİŞLİK SENDROMU yaşıyorsunuz demektir.
Kişilerin yaptıkları işin anlamını ve amacını kaybetmeleri, hizmet verdikleri insanlarla ilgilenememeleri, aşırı stres ve tatminsizlik yüzünden ruhsal olarak işlerine olan motivasyonlarını kaybetmeleri durumuna tükenmişlik adını veriyoruz. Tükenmişlik, kişinin uzun dönemli stres, fiziksel/duygusal/zihinsel zorlanmalar karşısında işinden, ilişkilerinden kopma sürecine girmesidir. Özellikle insanlarla birebir iletişimde bulunulması gereken hizmet sektörlerinde kendini gösteren bir sorundur.
Peki Tükenmemek için neler yapmalıyız?
Öncelikle odanızı mutlaka kısa aralıklarla havalandırmaya çalışın. Zihinsel bulanıklık, negatif düşünce, depresyon gibi birçok şeyin nedeni yeterli miktarda beyine oksijen gitmemesidir.
Unutmayın ki bu durum herkesin başına gelebilir. yoğun iş temposu, kazanılmış hayaller her çalışana dair tükenilmişlik için bir tuzaktı. Siz değersiz değilsiniz! İçiniz boşalmıyor! Ve beyniniz çürümüş değil.
Motivasyon kalıcı olmayabilir. Bir anda parlayıp sonra sizi başladığınız ana tekrar döndürebilir. Bu yüzden hala bir parça hayal kurma yeteneğinizi kaybetmediyseniz her şey daha anlamlı olabilir.
İşinizi yaparken bulunduğunuz ortamı sahiplenmeyin. Bugün siz ordasınız yarın başka bir yerde, başka bir mekânda çalışabilirsiniz. Değişimlerden korkmayın. Her gün güneş evrenin farklı bir yerinden dünyamızı aydınlatırken bizi küçük değişimler tedirgin etmemeli.
Kendinizi tehlikeye atmadan riskler alın, olaylara daha esnek bakın. Sabit fikirlilik ve tek pencereden bakmak hayal kurmamızı engelleyen bir süreçtir.
İnsan olarak mükemmel bir varlık olabiliriz. Ama hepimiz zaman zaman hata yapabiliriz. Hatalarınızı kabullenin ve onlarla yüzleşin.
En önemlisi yaptığınız işe farklı boyutlar kendinizden bir şeyler katın.
İçinde yaşadığınız bu durumu kişilerle paylaşmaktan çekinmeyin. Ve mümkünse profesyonel bir yardım almayı deneyin. Çünkü önlem alınmazsa ilerde ruhsal bazı hastalıklar ortaya çıkabilir.
Hayal kurmayı ertelemeyin, hayal kurarken gerçekleştirdiğiniz her hayalin sizi tüketmesine izin vermeyin. İnsan doğası gereği meraklı bir canlıdır, siz şu anda gözlerinizi kapatıp bir dakika kurduğunuz hayalin arkasından gerçekleşecek olan hayatınızı merak etmiyor musunuz?
Şimdi arkanıza yaslanın ve derin bir nefes alın. Korkmayın Tükenmişlik Sendromu önlenebilir ve ilerlemesi durdurulabilir bir durumdur.