Bilindiği üzere dün gece saat 21:30 sularında Şırnak'ın Uludere ilçesine bağlı Ortasu köyünde yaşayan vatandaşlardan 35 tanesi F-16 uçaklarından açılan ateş sonucu öldürüldü. Açıklamalar yapıldı. Kaza dendi. Bölge PKK’nın kamplarının olduğu bölgedir denildi. O bölgede yerleşim yerleri yok açıklaması yapıldı. Öldürülenler mazot yada sigara kaçakçısı bilgisi verildi. Vb… vb…
Çocukluğumdan şimdiye kadar en net hatırladığım klişeleşmiş cümlelerin başında şu ifade gelir. “Güvenlik güçleri …………. kırsalında bir grup PKK’lı teröristle karşılaştı. Güvenlik güçlerinin dur ihtarına ateşle karşılık veren teröristlerle çıkan çatışmada ……….. terörist öldürüldü…”
Aynı jenerasyonu paylaştığımız ve biraz habere ilgi duyan herkesin hafızasında bu klişeleşmiş cümle eminim benimki kadar net olarak hatırlanıyordur. Aslında ben bu açıklamaya yada ihtara hiçbir zaman inanmadım. Bazen inanmadığım için acaba güvenlik güçlerine (dünyadaki tüm güvenlik güçlerine) haksızlık mı ediyorum diye içimden geçirmedim de değil. Ancak bu son yaşanan olay maalesef inanmıyor oluşumu haklı çıkarttı.
Şimdi soru yada sorun şu: Kaza sonucu 35 kişi öldürüldü. Kaza olduğuna yasal olarak inanmak zorundayız. Yada neden kasıtlı yapılsın sorusunun cevabı yok. Çünkü o insanları öldürmek için bir gerekçe yok. Kürt oldukları için öldürüldüğüne inanmıyorum. Böyle bir açıklama art yada rant toplama niyetli olur. Sonuçlarından nemalanmak olur. Ancak bu olay şunu gösterdi ki devletin kurumları bize yansıtıldığı gibi güvenilir değil. Yasanızda kanun dışı faaliyet gösteren bir kişi, kurum, grup yada örgüte ateş açmadan önce “Teslim ol” çağrısı yapmanın zorunlu olmasının hiçbir ehemmiyeti yada işlevi yok. Bu hukukun kılıf giydirici mantığının bir sonucu olarak sadece formalitedir. Öyle olmasa üslerinden kalkan F16’lar o insanlara önce “Teslim ol” çağrısı yaparlardı. Yapmadan ateş açıp 35 insanı öldürdüler. Soruşturma açılacak. İhmali olanlar cezalandırılacak. Vb… vb…
Medyanın bu olaya ilgisi çok kötü. Hükümetin tepkisi samimiyetsiz ve insani duyarlılıktan uzak. Ölen öldüğüyle kaldı, öldüren öldürdüğü yanında kar kalmış olarak yaşamına devam edecek.
Bundan sonra “Güvenlik güçleri …………. kırsalında bir grup PKK’lı teröristle karşılaştı. Güvenlik güçlerinin dur ihtarına ateşle karşılık veren teröristlerle çıkan çatışmada ……….. terörist öldürüldü…” ibaresi, 35 insanın enkazının altında kalarak inandırıcılığını yitirmiş ve pert hükmündedir.
Dünyanın her köşesinde kirli hesaplara kurban olan nice canlar var. İnsanoğlu hergün kendi türünü yapay gerekçelerle öldürüyor. Hiçbir canlı türü insanlar kadar kendi türüne zarar vermedi, vermiyor…
Apolitikleşmek yada apolitikleşmiş bir coğrafyada yaşamayı istemek zahiri olarak kötü bir duruş olsa da sanırım yaşama tutunmanın en pratik yoludur.
Bundan sonra ne olacak? Aslında hiçbir şey olmaz. Birkaç soruşturma, duruşma evrak kayıt, diplomatik yada bürokrasinin sıkıcı diliyle yazılmış resmi açıklama, kağıt israfı, gereksiz mürekkep tüketimi… Ölen öldüğüyle kalacak. 2 gün sonra her şey unutulacak. 35 insanın yok yere öldürülmesi ne bireylerin ne kitlelerin ne de medyanın hafızasında kalacak. Cumartesi gecesi yeni bir yıla girmenin heyecanıyla bir çok kişi şampanyalarını patlatıp nisyan moduna girecek…
Kim hangi moda girerse girsin ben “Teslim Ol” çağrısının yalan olduğuna inanmayı sürdüreceğim. “İnsan hakları” kavramına inanmadığım gibi. Zulme uğrayanların bir gün güçlü olunca zülüm edeceğine inanmaya maalesef devam edeceğim. Daha gür, daha agresif, daha pervasız ve daha cüretkar bir edayla bağırmak istiyorum. Ama sanırım cesaretimi yitirdim. Çünkü muktedirler korkutuyor beni. Çünkü “İktidar doğası gereği bünyesinde zulümden parçalar taşır” Kimin iktidarı olursa olsun fark etmez. Durum ve tasvirin özeti budur. Muktedir olan zulüm eder.
Uçağı olan müstekbirlerin yürüyen mustazafları bombalaması gibi…
Güvenlik Güçlerinin Teslim Ol Çağrısına…
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.