Günümüz Kent İnsanına Hitaben; Masadaki Sükunet

Psk. Dan. Emre ALICI

Her şey o kadar hızlı ki... Şehrin koşuşturmasındaki gün hızlı,

ayaküstü ve bilgisayar başındaki masaüstü sohbetler hızlı, akşam

yemekleri hızlı, değişen gündem hızlı, teknoloji hızlı...

Bütün bunları sindirmek, hissetmek, düşünmek ve dinginlik için ayrılan

süre de hızlı ve de ne yazık ki az. Çünkü bilinçaltımıza işlemeye

çalışan o reklamdaki gibi " koş yoksa düşersin" iyi de nereye

koşuyorduk biz? Hatırlayan var mı?  Sürekli koşuşturan ama nereye

ulaşmak istediğini çoktan unutmuş olan insanlar...

Masadaki sükuneti duyumsamayı özlemediniz mi?

Gün bitmiştir veya yeni başlamıştır. Usulca sandalyeni çeker ve masana

oturursun. Kendinle baş başasındır. Zihnin ve yüreğinle de. Akıp giden

zaman senindir. Kitabını açar okumaya başlarsın ya da defterine kendin

için birkaç satır karalarsın. Sadece kendi sesini duyar, kendi

harflerine bakarsın. Dününü , gününü , yaşamını kısaca bir gözden

geçirir ve sadece gülümsersin. Ruhunu dinler, dinginliğin ferahlatıcı

yeşilliğine uğrayıverirsin. Derin bir nefes alır bir kez daha

gülümsersin. Ne de çok zaman geçmiştir durgun sudaki yüzünün iz

düşümüne bakıp şaşırmayalı ve de ruhuna dokunmayalı.

Yaşamdaki bu sonsuz hızın seni senden uzaklaştırdığını, üretmenin

hazzından uzaklaşıp , tüketmenin zırhına büründüğünü kavrayıverirsin

masadaki sükunet hücrelerine temas ettikçe.

Çünkü düşmemek için koşuyorsundur oysa zaman zaman düşüp çimlerin

üstünde yuvarlanmak gerektiğini unutalı kaç zaman olmuştur.

Sükunet hücrelerine temas ettikçe anlarsın...

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.