HEMEN her şeyin yaşının düştüğü batılı liberal demokrasilerde cinayetin ve intiharın da yaşı düşüyor. 1998'deki Arkansas VVestside ortaokulu öğrencileri, dört arkadaşlarını ve bir öğretmeni öldürdüklerinde henüz 13 ve 11 yaşındaydılar.
Bu katliamların en kanlısı 1999'da Colorado'daki Columbine Lisesi'nde yapılanıydı. 12 çocuğu ve bir öğretmeni gözlerini kırpmadan öldüren iki ergenin yaptıkları plan, çizim ve tasarımlar da katliamın kendisi kadar çok konuşuldu. İkiliden Eric Haris günlüğüne "Simsiyah giyinip okula gideceğiz. Oklahoma'ya, Vietnam'a, 2. Dünya Savaşı'na benzer bir şeyler yapacağız. Dünyada bir iz bırakmak istiyorum" diye yazmıştı. Olaylar olayları izledi, Columbine velilerin korkulu rüyası olurken, saldırganların kopyaları türedi, amacına vasıl olan yığınla okul cinayeti var, onlarca teşebbüs.
Almanya'da gerçekleşen okul katliamları ise son yedi yılda düzenli olarak can aldı. 2002 kanlı hasadın tavan yaptığı yıldı. Aynı yıl içinde başrolünde liselilerin olduğu üç ayrı vak'a yaşandı ve 2006'da. Şimdi bir kez daha. Tim K. olarak saptanan saldırganın ölümüne sebep olduğu kişi sayısı dün itibariyle 17 idi. Okulda başlayan saldırı, alışveriş merkezinde devam eden çatışma ve kaçınılmaz son.
ÇOK SİLAH, ÇOK MEDYA
Olayların açığa çıkardığı iki unsur var: İlki bu yaştaki gençlerin silahlara nasıl bu kadar j çabuk ulaşabildiği sorusu, ikincisi 'iz bırakma arzusu'. Alman basını, saldırının ardından Tim K.nm evine yaptığı baskında 18 adet ruhsatlı silah buldu. Bir insana 18 kere ruhsat vererek onu tek kişilik tim haline getiren devle¬tin kamu güvenliğini sağ¬lama görevini hakkıyla yerine getirdiğini söyleyebilir miyiz?
Columbine Lisesi'ndeki katliamdan yola çıkarak ABD halkının silahlanma iştahına ilişkin bir belgesel yapan Michael Moore'un filminde çarpıcı bir sahne vardı, hatırlayın. Moore, müşterilerine yeni bir hesap açarken, silah deposundaki mevcutlardan diledikleri silahı hediye olarak veren North Country Bank'ta hesap açıyor ve aldığı tüfeği omzuna alıp çıkıyordu bankadan. Ne kadar basit. Ne kadar saçma! Columbine'deki katliamın okul kameraları aracılığıyla naklen bir medya kanalına aktarılıp seyirlik hale getirilmesi de aynı ölçüde saçmaydı.
Canilerin iz bırakma arzusuna böylesi bir yardım ve yataklık. Andy VVarhol'un müjdelediği 15 dakikalık şöhret için sırasını bekleyecek sabrı olmayanlara 'yap ve tarihe geç' teşviki.
Kimi ülkeler bu konuda daha akıllı. Katil ya da katillerin isimlerini saklama, yıldızlaşmalarını ve taklitçilerinin çıkmasını önlemenin ilk adımının, medyanın doğru kullanımı olduğunu bilerek hareket ediyorlar.
Objektiflerin katilin üzerinde patlamasına engel olamazsanız, öykü seven muhabirlerin failin gizemli kişiliğine, sıra dışı portresine filan duyduğu ilgiyi kontrol edemezseniz işler çığrından çıkıyor zira.
MODERN-FEODAL CİNAYETLER
Tabii bu söylediklerim 'modern' caniler için geçerli. Feodal toplumlara ve ilişkilere özgü nedenlerle cinayet işlemiş kişiler, yakalandıklarında yüzünü saklayanlar ve 'pişmanım hakim bey' diyenler için değil.
Bu bağlamda bizde de epey bir değişim var.Bu bağlamda bizde de epey bir değişim var. Şahsen 3D teknolojisiyle çekilmiş 'Sevgililer Günü Katliamı' filmini izledikten sonra kız arkadaşını ikiye bölen, başını 'gitar kutusuna' gövdesini 'konteynere' bölüştüren pembe yanaklı burjuva çocuğu, EtilerTi Cem G.'nin yakalanma anında nasıl davranacağını merak ediyorum. Erkek kardeşini öldürme aşamalarını 'cep telefonuna' kaydedip çocuklarına izleten Ataşehir'li Ufuk D.'nin durumunu da. Artık cinayetlere silahlar kadar medya ve audiovisual medya araçları da dahil olmakta. Feodal çağlarda ve toplumlarda cinayetin nedeni toprak, namus ve onurdu, kan davasıydı, töreydi. Cinayet, benliğini adadığı bir değeri ayakta tutma adına, insan hayatından daha kutsal bir şeyler adına işleniyordu. İnsan hayatının başlı başına kutsal olduğu modern toplumda ise 'varlığına tanık bulma' nın bir yolu oldu cinayet. "Şerefim için öldürdüm" ün yerini, "Burada bir de 'ben' varım şerefsizler! Beni görün!" alıyor. "Öyle bir görün ki, bir daha da unutamayın'".
Acıklı bir iletişim serüveni.