TÛBA KABACAOĞLU / AKSİYON
Mehmet Akif Kur’an Kursu 5-C sınıfındayız. Nurşen, Rabia, Özgül, Gülcan, Beyza, Hanife, Hülya, Tuba ve arkadaşları her zamanki yerlerinde bizi karşılıyor. Cıvıl cıvıllar. Önce bizi tanımak istiyorlar. Dış görünüşümüzü, ne iş yaptığımızı, niçin onları ziyaret ettiğimizi soruyorlar, ardından kendileri anlatmaya başlıyor...
Hepsinin gelecekle ilgili planları var. Kimi psikolog olacak, kimi hâkim, kimi öğretmen. Yaşıtlarından hiçbir farkları yok. Tek sorunları bir vesileyle göremiyor olmak. Kış aylarında okullarına devam eden bu gençler, yaz dönemini kabartma Kur’an-ı Kerim okumayı öğrenmek, temel dinî bilgileri edinmek amacıyla burada geçiriyor.
İstanbul’da görme engelli kızlara dinî eğitim veren tek yer Ümraniye’deki bu yatılı kız Kur’an kursu. Öğretmenleri de İstanbul Müftülüğü’ndeki tek görme engelli kadın din görevlisi Emine Türk.
Hem kış hem de yaz aylarında birçok öğrenci gidip geliyor bu huzurlu mekâna. Yaklaşık 180 öğrenciye hizmet veren okulda engelli sayısı 25’i geçmiyor. Güz dönemindeki kursa yurt dışında yaşayan gurbetçi engelliler bile geliyor. Görenlerle göremeyen öğrenciler yemekhanede, yatakhanede, sosyal etkinliklerde hep beraber vakit geçiriyor, birbirini tanımaya, anlamaya çalışıyorlar. Her iki taraf da hayatından oldukça memnun gözüküyor. Biz de bu farklı atmosferi soluklayıp öğrencilere nasıl kabartma Kur’an-ı Kerim öğrendiklerini, aldıkları eğitimle hayatlarında nelerin değiştiğini sorduk. Bir de Emine Hanım’ın ‘engellilere verilen din eğitimi’ hakkındaki fikirlerinden istifade ettik…
Aynı zamanda hafız da yetiştiren Mehmet Akif Kız Kur’an Kursu’ndaki engellilerin yaz programı 8 hafta sürüyor. Türkiye’nin her ilinden öğrenci kabul ediliyor. İstanbul’da yaşayanlar da yatılı kalıyor. Çünkü gidip gelirken öğrencilere herhangi bir zarar gelmesi istenmiyor. Ailesinden, yaşadığı, alıştığı ortamdan uzaklaşan talebeler kursa daha kolay adapte oluyor. Kısa zamanda çokça bilginin verilmek istenmesi de bu sistemi destekliyor. Öğrenciler, sabah 09.00’dan 12.00’ye kadar Emine Türk hocayla vakit geçiriyor. Geri kalan sürede de Kur’an kursunda yatılı kalan belletmenlerin himayesindeler. 45 dakikalık etütlerde ev ödevlerini yaparken, gün içinde öğrendiklerini de tekrarlıyorlar. Gençlerin enerjisini almak içinse; oyunlar, yarışmalar düzenleniyor. Akşam yemeğinden sonra isteyenler, ‘Huzur Sohbetleri’ diye anılan maneviyat ağırlıklı programa katılabiliyor. Yarım saat Peygamber Efendimiz (sas) ve sahabelerin hayatlarını anlatan kitaplar okunuyor, merak edilen sorular yöneltiliyor.
Önce bilmeyenlere kabartma yazı öğretiliyor. Braille sistemini (6 noktadan oluşan kabartma alfabe) tam anlamıyla kavrayanlar kabartma cüz’e geçiyor. ‘Altı nokta’nın 29 farklı kullanımını ezberleyenler de artık Kur’an-ı Kerim’i okuyabiliyor. Bazı öğrencilerin parmak uçları yeterince hassas değil. Emine Hoca onlarla daha fazla ilgileniyor. Ön çalışmalar dâhil yaklaşık 15 günde zorlu süreç aşılıyor. Yalnız Emine Hanım “Bu sistemle bir öğrenci ne kadar süratle okursa okusun hiçbir zaman bir gören kadar hızlanamaz.” diyor. Gerekçe olarak da engellilerin gözleriyle değil, dokunarak okumalarını gösteriyor.
Yaz aylarındaki kursa katılan öğrencilerin çoğunun eğitim hayatı devam ediyor. Geneli ya ilköğretim ya da lisede. Hatta içlerinde bu yıl ilk kez üniversiteye başlayacaklar da var. Bazılarına anne-baba hasreti ağır bassa da eğitimlerini yarım bırakmayı düşünmüyorlar hiç.
Gelecekte psikolog olmak istediğini söyleyen Nurşen Ay (13) sekizinci sınıfa geçmiş. Türkan Sabancı Görme Engelliler Okulu’na gidiyor. Hayatında ilk kez böyle bir ortamda bulunduğunu söylüyor. Kur’an okumayı öğrenip temel dinî bilgiler konusunda hayli yol aldığı kanaatini taşıyor: “Arkadaş ortamı çok güzel. Daha önce toplum içine girebilen biri değildim. Zarar gelir diye anne-babam dışarı çıkmama izin vermezdi. Pek çok yeni arkadaşım oldu. Kendimi burada hiç yalnız hissetmedim.”
Rabia Depeharman da (13) Türkçe kabartma yazıyı bildiği için kolayca Kur’an okumayı öğrenenlerden. İlk kez burada namaz kılmayı öğrenmiş. Deniz-İş İlköğretim Okulu’nda kaynaştırma eğitimi alan Depeharman özetle “Tok, açın hâlinden anlamaz.” diyor, kendi gibi engelli arkadaşlarıyla eğitim almanın tadına burada vardığını söylüyor. Diğer arkadaşlarının aksine yüzde 4-5 oranında görebilen Özgül Fındık (22) ise eğitim hayatını görenlerle birlikte okuyarak tamamlamış. İlk kez görme engelli arkadaşlarıyla aynı ortamı paylaşıyor. Keyfine diyecek yok: “Güz dönemindeki kursa da geleceğim. Benzer sorunlar yaşayanların paylaşımları da farklı oluyormuş. Konuştuğumuz konular genellikle benzer. Kendimi hiç bu kadar iyi hissetmemiştim. Yıllardır elimden düşürmediğim büyüteci de artık bıraktım. Kabartma yazıyı okumak çok daha kolay.”
Hemen hemen herkesin kütüphanesinde Peygamber Efendimiz’in (sas) hayatını anlatan eser ya da eserler ile Kur’an-ı Kerim meali vardır. Raflarda tozlanmayı bekleyen kitapları çok azımız ara ara elimize alıp karıştırır, huzur iklimine yolculuk yaparız. Yalnız engelli vatandaşlar ne yazık ki bu kadar şanslı değil. Eğer interneti kullanıp sesli programlardan yararlanma şansları yoksa, ne temel dinî bilgilerin verildiği ne de Peygamberimiz’in hayatını anlatan kaynaklardan istifade edebiliyorlar. Çünkü onların yararlanabileceği kabartma dinî kitaplar büyük kütüphanelerde bile yok. Kur’an kursundaki engelli öğrenciler ise bu konuda yaşıtlarından bir adım önde. İki ay boyunca hem belli surelerin mealini hem de ‘Peygamberler hayatı’nı hocalarından dinleyerek öğreniyorlar. Kursiyerler dinledikçe dinlemek istediklerini, öğrendikleri kıssalarla da hayata bakış açılarının değiştiğini söylüyor. Bu yıl üniversite imtihanında Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü kazanan Gülşen Ergül (21) uzun zamandır hayalini kurduğu bir ortamda bulunduğunu, manevi yoğunluğun ruhunu dinlendirdiğini anlatıyor: “Kaynak sıkıntısı yüzünden dinî bilgi sahibi olamıyordum. Başkalarının anlattığı kadar biliyordum her şeyi. Peygamberimiz’in hayatını çok merak ediyordum. Ben normalde tesettürlü biri değilim. Aldığım eğitimin içeriği sebebiyle başımı örtüyorum şimdi. Tesettürlü birinin hangi ayet sebebiyle başını kapattığını, namazın hayatımızdaki yeri ve önemini, yaratıcıya inanmanın ne anlama geldiğini öğrendim.”
Nevşehir Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı’nı kazanan Tuba Lortoğlu da engellilerin dinî bilgi birikiminin zayıf olduğu görüşünde. Bundan dolayı öğrendiklerini ailesi ve arkadaşlarıyla paylaşıyor. İki aylık eğitimlerinde en çok etkilendiği mevzu tesettürle alakalı: “Günümüzde başörtülülerin yaşadığı ciddi sıkıntılar var. Bundan dolayı eksiklikler de yaşanıyor. Ama tesettür ayeti iner inmez o dönemin insanları perdelerini yırtmış, kıyafetlerini parçalamış, başlarını örtmüş. Bunu duyunca çok etkilendim. Bu emrin mahiyetini o an anladım.” Emine Hoca, görme engellilerin daha birinci sınıftayken ailelerinden ayrılıp yatılı okudukları için dinimizi tam anlamıyla öğrenemediğini düşünüyor: “Çocuklar aileleriyle yeterince beraber olamıyor. Dinî bilgilerin temelleri de bu dönemde atıldığı için bilgisiz kalıyorlar. Buradaki tiyatro, sosyal aktiviteler, sohbetler onların hayatında ciddi değişimlere vesile oluyor. Birbirlerinden de olumlu anlamda etkileniyorlar.”
Yaz Kur’an kursunda tüm bilgiler ‘sıkıştırılmış’ vaziyette veriliyor. Güz döneminde ise ayrıntıya iniliyor, öğretmen-öğrenci ilişkileri daha sağlam bir temelden ilerliyor. Emine Hoca ve çalışma arkadaşları engelli öğrencilerin maddi-manevi tüm sıkıntılarını gidermek için elinden geleni yapıyor. Kış döneminde gelen öğrencilerin bir kısmının okula hiç gitmemiş olması onları üzüyor. Bu problemin önüne geçmek, talebelerine yepyeni ufuklar açabilmek için önce Türkçe kabartma yazı öğretiyorlar. Emine Türk Hoca, halk eğitimle görüşmelerinin sürdüğünü, bu yıldan itibaren hiç okumamış ya da eğitim hayatını yarıda bırakmış öğrencilere hem ders hem de sınav takibinde yardımcı olacaklarını, böylece öğrencilerin ilköğretim diploması alabileceklerini belirtiyor.
Emine hocanın engel tanımayan mücadelesi
Emine Türk (27) yedi senedir görme engelli öğrencilere hocalık yapıyor. Onun hayatı da birçok engellininki gibi meşakkatlerle dolu. Yedi çocuklu bir ailenin beşinci ferdi. Göz damarlarının kuruması sebebiyle doğduğundan bu yana göremiyor. Aynı sorunu yaşayan iki kardeşi daha var. Onların biri memur, diğeri de bir özel şirkette görevli. Azmi, hayata tutunma becerisi sayesinde âmâ mektebine hiç gitmeden okul hayatını tamamlamış. Bundan dolayı ciddi sıkıntılar da yaşamamış değil. Gerçi bu durum Düzce İmam Hatip Lisesi’nin başarılı öğrencilerinden biri olmasına engel teşkil etmemiş. Kimi öğretmen onu tahtaya kaldırıp problem çözdürmek istemiş, kimi de sınav kâğıdını kendisinin doldurmasını talep etmiş. Tabii rutin derslerin dışında onu çalıştırmak isteyen fedakâr öğretmenleri de olmuş. Liseyi bitirdiği yıl üniversitelerdeki başörtü problemi sebebiyle Öğrenci Seçme Sınavı’na (ÖSS) girmemiş. Yurt dışına gidip orada eğitim almaya karar vermiş. Yalnız maddi-manevi en büyük destekçisi babasını o yıl kaybetmiş. Tabii üniversite hayalini de...
Maddi anlamda da sıkıntı yaşadığı bir süreçte Düzce Müftüsü’ne giderek “İmam hatip mezunuyum. Beyaz Ay Derneği’nin açtığı kurslara katılarak iyi derecede kabartma Kur’an-ı Kerim okumayı da öğrendim. Bildiklerimi kendim gibi engelli arkadaşlara aktarmak istiyorum.” der. Müftü Bey eğer öğrenci bulabilirse fahri şekilde hocalık yapabileceğini söyler. Komşulara, akrabalara haber salar. Kulaktan kulağa yayılan bu havadisle görme engelli altı öğrenci bulup hayalindeki eğitime Düzce Hamidiye Kur’an Kursu’nda başlar. Bir yıllık eğitim süreci tamamlandıktan sonra ikinci yıl için talebe bulmakta zorlanır. Engelli sayısı fazla olmasına karşın aileleri ikna etmek zordur çünkü. “Büyük şehirde daha çok engelliye ulaşabilirim” düşüncesiyle İstanbul’a tayinini ister. Onun vesilesiyle Mehmet Akif Kur’an Kursu’nda ilk kez görme engellilere yönelik dinî eğitim programı başlar.
İlk zamanlar diğer din görevlisi ile belletmenler hem de öğrenciler nasıl davranacaklarını, ne yapacaklarını bilemez. Diğer eğitimciler Emine Hanım’ın talebelerini yatakların toplanması, mescitte toplu namaz kılınması gibi sorumluluklardan muaf tutmak ister. Emine Hoca bir engellinin neyi yapıp neyi yapamayacağını ayrıntısıyla anlatınca okuldaki düzen oturur. Görme engelli talebeleri okulda gören hayırseverler onlara özel bir mekân yaptırmak istese de bu fikre Türk Hoca karşı çıkar. Aslında önemli bir gerekçesi de vardır: “Göremeyenlerin azmini, başarılarını görünce diğer öğrencilerin motivasyonu arttı. Bizim sıkıntılarımızı görünce şükürleri fazlalaştı. Yardım etme kabiliyetleri gelişti. Aralarında çok güzel bir bağ oluştu.”
Engellilere eğitim vermek zor olduğu kadar onlarla sağlıklı iletişim kurmak da bilgi ve deneyim gerektiriyor. Bundan dolayı eğitim hayatında engellilerin engellilere yardım etmesi elzem gözüküyor. Emine Hoca’ya göre bazı öğrenciler göremediğini kabul edemiyor, “Ben niye böyleyim?” sorgusuyla uğraşıyor sürekli. Ailesiyle iletişim sorunları yaşayabiliyor. Önce bu sıkıntıları aşmak, çocuğun kalbine girmek gerekiyor. Diğer öğrencilerin de aileleriyle sorunları bulunuyor ama engellilerde bu durumla daha sık karşılaşılıyor. Öğrenciler engelli öğretmenleri kendilerine daha yakın hissediyor. Diğer hocalara sundukları bahaneleri onlara sunamıyorlar. Tabii tüm bu duygusal gidiş-gelişler engelli eğitimcilerin yıllar içinde daha çok yıpranıp yorulmasına vesile oluyor. Yalnız Emine Türk bu durumdan şikâyetçi de değil. Önemli bir tesellisi var: “Bir öğrencim vardı. Sonradan görme yetisini kaybetmiş. Üç yıl evden dışarı çıkmamış. Ailesi de saklamış onu. Bir anda hayatı değişiverince üç yılını isyan etmekle geçirmiş. Bu öğrencimle iki yıl uğraşarak ancak normale döndürebildik. Çok agresifti. En ufak bir yardım teklifini bile acımak olarak algılardı. Ama şükür ki zamanla fikri değişti. Eğer ben bir talebenin yaşadığı sıkıntılara bakış açısını değiştirebiliyorsam dünyada bundan daha iyi bir hizmet olamayacağını düşünüyorum. Öğrencilerin aldığı din eğitimi onların engelleriyle, hayatla barışmasını sağlıyor üstelik.”
Engelli öğrencilerinin kaynak ihtiyacını da karşılamak Türk Hoca’ya düşüyor. Her gün fazladan 2-3 saat çalışarak öğrencilerine yardım edecek kitapları kabartma şeklinde basıyor. Hatta Urfa ve Düzce’deki engelli Kur’an kurslarının ihtiyaçlarını da onlar gideriyor. Yurdun revir bölümünden sorumlu Hemşire Hümeyra Sofuoğlu da yaklaşık dört yıldır kabartma kitap faaliyetlerine gönüllü katılıyor. Hatta kendi kendine Türkçe kabartma yazıyı bile öğrenmiş. Basılacak eserlerin tashihini zevkle üstleniyor.
Emine Hanım’ın en önemli projesine gelince, kış dönemindeki öğrencilerin hayata daha iyi hazırlanabilmesi için baston kullanımı, bilgisayar, yabancı dil, ütü-yemek-temizlik-yapmak, dikiş dikmek gibi günlük ev işleri ile kültür-sanat faaliyetlerini de içine alan sertifikalı bir eğitim vermek…