Başkasının imkânlarına, başarısına; hatta mutluluğuna bile tahammül edemeyenler var sağımızda solumuzda. İşin en zor yanı ise tüm bu tahammülsüzlüklere tahammül ederek, hayatı olağan akışını bozmadan sürdürebilmek sanırım.
8 Mayıs Perşembe gününden beri Rusya, başbakan olan eski devlet başkanı Vladimir Putin ile devlet başkanı olan eski başbakan Dimitri Medvedev ikilisi tarafından yönetiliyor. Yeni iktidarın yürürlüğe geçmesi bir İsviçre saati dakikliği ile oldu…’ şeklinde aktarıyor Le Monde gazetesi Rusya’daki iktidar değişimini.
Tespitin doğruluğu nedeniyle yazıda en çok dikkatimi çeken nokta ‘İsviçre saati’ benzetmesi oldu. Komşu ülkede yaşanan bu tarihî değişim süreci adına yapılan hazırlıkların sistematiğinin engellenmemesi amacıyla bulutlar -yağmur yağmaması için- kimyasal bombalarla vurulmuştu. Anlayacağınız törenin ‘şekil itibariyle’ o kadar mükemmel olması gerekiyordu ki sarf edilen bunca emekten sonra kimse ‘doğa kanunlarına’ tahammül edemezdi!
Pekin Olimpiyatları’nda futbol karşılaşmalarının güvenliğinden sorumlu olan askerî birliğin diğer güvenlik kuvvetleri gibi çok sıkı bir eğitimden geçtiği haberi çıktı geçtiğimiz günlerde gazetelerde. Verilen bilgiye göre askerî üs’te talim yapan birlik, milim şaşmadan aynı duruşa sahip olabilmek için ‘sopa’ ile -tahtalar haç şeklinde sırtlara bağlanıyor- eğitiliyordu.
Ayrıca personelin gömlek yakalarına -boyunlarını dik tutmaları ve oynatmamaları için- iğne iliştiriliyordu. Anlayacağınız birlikten ‘şekil itibariyle’ öylesine mükemmel bir nizam isteniyordu ki insanî sebeplerle başların milim dahi oynamasına tahammül edilmiyordu!
Birkaç ay önce tüm Türkiye, hukuk fakültesinde okuyan kızı tarafından boğazı kesilerek öldürülen profesör annenin dramını konuştu. Cinayetin nedeninden tutun da işleniş şekline kadar bütün detayların insanın kanını dondurduğu bu tabloda katil evlat polise verdiği ifadede, ‘Annemi öldürürken soyu tükenecek diye düşünmüştüm. Bir ablası var, onun da çocuğu yok’ demişti.
Hayatta en değerli varlığı olan annesine ve onun soyundan hiç kimseye tahammülü olmayan bu gencin atladığı çok önemli bir nokta vardı; kromozomlarına annesinden aktarılan genetik kodlamalar sebebiyle ‘kendisi’ yaşadığı sürece annesinin birincil dereceden namzediydi! Bugün farkına varabildi mi bilmem ama bence asıl tahammül edemediği kendisiydi, hatalarıydı ya da kontrol edemedikleriydi…
Her şeyi kontrol altına alma güdüsü, bu güdünün yaptırdıkları ve kontrol altına alınamayanlara karşı tahammülsüzlüğün boyutlarına dair birkaç örnek vermek istedim sizlere bu haftaki yazımda. Farkında olmasak da tahammülsüzlüklerimizin azar azar arttığını düşünüyorum. İçimizdeki sıkışmış öfkenin ve negativitenin en önemli patlama noktalarından birisi olan bu duygu trafikte, evde, okulda, işyerinde kısaca her yerde soğuk nefesini ensemizde hissettiriyor.
Başkasının imkânlarına, başarısına; hatta mutluluğuna bile tahammül edemeyenler var. Böylesine hasta ruha sahip olanlar kendilerini dizginleyemediklerinde bir hayvanın sahip olduğu seviyeden bile aşağılara inebiliyorlar maalesef.
İşin en zor yanı ise tüm bu tahammülsüzlüklere tahammül ederek, hayatı olağan akışını bozmadan devam ettirebilmek. Bazı durumlarda küçük bir öfke yumağı bile yüksek gerilim hattında olduğu gibi insanları kendisine doğru çekebiliyor.
Aslında bu çekim gücünü ortadan kaldırabilmenin tek yolu gönüllerimizdeki görme bulanıklığını yok edebilmekten geçiyor; çünkü ancak görüş alanındaki sisler ortadan çekilince görebiliriz sahip olduklarımızın değerini… Ve dünyayı keyfimize göre kontrol edemeyeceğimizin nedenlerini...