Göbek Sadece Estetik Bir Kaygı Değil!

Metabolik Sendrom Sempozyumunda; "Daha önceleri göbekli olmak estetik bir kaygı olarak ele alınırdı ancak, göbekli olmak hastalığa ve dolayısıyla ölüme davetiye çıkarıyor" uyarısı yapıldı...

Aktüel Psikoloji / Haber Merkezi


Metabolik Sendrom Derneği'nin bu yıl 7.'sini düzenlediği 'Metabolik Sendrom Sempozyumu' Antalya Belek'te yapıldı. Sempozyum kapsamında düzenlenen basın toplantısında konuşan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı'ndan Prof. Dr. Sadi Güleç, metabolik sendromun temelinde yatan şeyin bel çevresi kalınlığı olduğuna işaret etti. Prof. Dr. Güleç, "Bel çevresinde toplanan yağlar vücuda daha çok zarar veriyor. Bel çevresindeki yağlardan salgılanan maddeler kalbe ve damarlara çok zararlı. Kalp krizlerinin yüzde 90'ının sebebi kolesterol, şeker, sigara ve tansiyonla izah edilebilir. Bunlar olmasaydı kalp krizi geçirenlerin yüzde 90'ı ölmeyecekti. Bunlar önlenebilir sebepler, önlenebilir sebeplerden de ölüm izah edilemez. Bu, kaza olacağı kesin bir arabanın içinde emniyet kemeri takmamak gibi bir şey. Kalp krizlerinin yüzde 60'ı hiç sağlık şikayeti olmayanların başına geliyor. Şikayet olmaması sağlıklı olduğunuz anlamına gelmiyor. 3 önlenebilir sebebin hepsi göbeklilikte var. Göbeği olan insanda şeker değerleri bozuluyor, yüksek tansiyon  ve  kolesterol oluyor. Daha önceleri göbekli olmak estetik bir kaygı olarak ele alınırdı ancak, göbekli olmak hastalığa ve dolayısıyla ölüme davetiye çıkarıyor" diye konuştu.

HER 10 KİŞİDEN 1’İNİN GİZLİ ŞEKERİ VAR

Metabolik Sendrom Derneği Başkanı Prof. Dr. Aytekin Oğuz, Türkiye'de diyabet görülme sıklığında artış olduğunu belirterek, "Pre-diyabeti olan yani gizli şekeri olanların oranı yüzde 9,6 olarak bulunmuştur. Yapılan çalışmaya göre 35 yaş üstü 4 kişiden birinin kan şekeri değeri normal sınırda değildir. Her diyabetliden 3'ü kan şekerini kontrol edememektedir. Diyabet sıklığı 50 yaşından sonra artış göstermektedir, 60 yaşından sonra oran yüzde 30'lara çıkmıştır" dedi.

PURE Türkiye Sağlık Çalışması sonucuna göre 10 kişiden 1'inin diyabet hastası olmamasına rağmen kalp krizi geçirme riski taşıdığını söyleyen Prof. Dr. Oğuz, zayıflama ilaçları konusunda ise, "En riskli şey farklı yaklaşımlarla obezite ile mücadele etmek. Şu ana kadar şişmanları zayıflatacak mucize bir ilaç bulunamadı, bu ilaçların kullanımını onaylamıyoruz" diye konuştu.

TÜRKLER MUTFAK ALIŞKANLIKLARINI DEĞİŞTİRMELİ

Metabolik Sendrom Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Yüksel Altuntaş ise, karın bölgesi yağlanan kişilerin kalp zarlarının da yağlandığını belirterek, en zararlı yağ dokusunun kalbin etrafındaki yağ dokusu olduğunu söyledi. Prof. Dr. Altuntaş, toplumun 3'te 2'sinin insülin direnci olduğunu, 1997'ye kadar diyabet sınırı kan şekerinin 140 olduğunu ifade ederek, "Şimdi 100'e indi. Türkiye'de mutfak alışkanlığı değişmeli. Pirinç pilavının kan şekerini yükseltme hızı fazla. Türk halkı geleneksel yemeği bulgura dönmeli, bunu da sebzeyle pişirmeli. Beyaz ekmeğin sofradan kalkması gerekiyor." diye konuştu.

YEDİKLERİNİZİN ÜÇTE BİRİNİ KENARA AYIRIN

Prof. Dr. Karşıdağ da, iki erkek maymun üzerinde yapılan araştırmayı kamuoyu ile paylaştı. Prof. Dr. Karşıdağ şunları söyledi:

"Kardeş iki maymunu alıp, aynı ortama koyuyorlar, yaşam şartları ve yemek çeşitleri aynı. İkisine de 2 bin kaloriye eşdeğer yemek veriliyor ve 20 yıl takip ediyorlar. Birinin yaşlanmadığı görülüyor, hareketli davrandığı ve kireçlenmesi olmadığı görülüyor, kanında kolesterol değeri normal bulunuyor. Diğerine ise verilen yemeğin miktarı yüzde 30 artırılıyor. Bu maymunda ise 20 yıl sonra sırtta kamburlaşma, kireçlenme görülüyor, hareketleri yavaşlıyor. Daha az kalori verilen hayvan daha genç görünüyor.

Yediğiniz yemeğin üçte birini yemeyin, kenara ayırın diyerek sözlerine devam eden Prof. Dr. Karşıdağ, asla yenilmeyecekler listesinde sofra şekeri ve bundan yapılan her ürünün, ayrıca mayonez, ketçap, cips ve meyve suyunu sıralarken, çok yağ çektiği için ekmeğin yemeğin suyuna batırılmaması gerektiğini söyledi. Karşıdağ, makarna, pilav, ekmek, kızartma ve hamur işlerinin tüketiminin yüzde 50 azaltılmasını önerirken, az ve sık beslenilmesini, günde 3-5 öğün meyve tüketilmesini, salata, yoğurt, peynir ve süt tüketilmesini önerdi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Kongre-seminer Haberleri