Geri zekalılığın özüne dair

Dücane CÜNDİOĞLU

Gerçi şimdi çok farklı klinik şemalar kullanılıyor ama bir zamanlar psikologlar zekâ ölçümlerinde bilhassa Binet-Simon Yöntemi'nden istifadeyle hastalarına tanı koyarlardı. Çünkü bu yöntemle kişilerin sadece malumat ve muhakeme düzeyleri değil, zekâlarının dereceleri de tayin edilebiliyordu. Nitekim bu yönteme göre zekâ geriliği üç mertebeye ayrılmış ve böylece geri-zekâlılığı üç terimle adlandırmak mümkün olmuştu:

1. Débile

2. Imbécile

3. Idiot

Bu terimlerin üçü de bugün aşağı yukarı eş anlamlarla Türkçeleştiriliyor, daha da kötüsü öyle de sayılıyor.

Eldeki en yaygın sözcük bir tamlama: gerizekâlı. (ekonomik kullanımı: gerzek)

Oysa Mazhar Osman, bundan yaklaşık 80 yıl önce bu üç terimi farklı kelimelerle Türkçeleştirmiş ve üstelik tanımlamıştır da:

1. Kalınkafalı

2. Budala

3. Aptal

Doktorun “kalınkafalı” tanımı şu:

— “Çabuk anlamayan, anladığını iyi muhakeme edemeyen, duyduklarından umumî bir fikir meydana getiremeyen, teessürü künt olan, hayatta hiçbir şeye hararetle sarılmayan adam.”

Bu arada budala'yı “kalınkafalı'nın ileri derecesi” olarak tanımlar, aptal'ın ise insan zekâsı ile karşılaştırılamayacağına işaret edip, ancak bir köpeğin veya bir maymunun zekâ derecesinden düşük olanlara aptal denebileceğini söyler.


* * *
Bu kelimelerden 'budala' ve 'aptal' (abdal) aynı kökten, ve Arapça.

Budala 'bedîl'in çoğulu, b-d-l kökünden. Hâli değişen, istikrarsız, davranışlarına hâkim olamayan, kontrolsüz kişi demek. İlginç bir biçimde biz Türkler kelimenin çoğulunu tekilinin yerine ikame etmişiz.

Bir farkla ki bugün budala kelimesini, idiot karşılığında kullanıyoruz. Meselâ Dostoyevski'nin ünlü romanı 'Idiot' bizde çoktan 'Budala' adıyla şöhret buldu bile.

Ne ki Dogma kültlerinden, Lars von Trier'in 'Ideoterne' (The Idiots) adlı filmi, çevirmenlerce 'Gerizekâlılar' şeklinde Türkçe'ye aktarıldı. Oysa filmi seyredenlerin de hatırlayacağı üzere, 'idiot' rolü oynayan ekibin bütün iddiası gerçek moronlarla karşılaştıkları anda çöküvermişti.

Moron ise imbécile'den normale daha yakın görünür. Bu yüzden débile için verilen karşılıklar arasında 'moronic' hemen baş köşeye kurulur. (Kalınkafalılık )

[İlgilisine not: Akira Kurosawa'nın, Dostoyevski'nin 'Budala'sına 'Hakuchi' adıyla getirdiği yorum, muhakkak sizi de yormalı!]


* * *
Aptal kelimesinin de tıpkı budala gibi Arapça b-d-l kökünden geldiğine işaret etmiştim. Istılahî (terim) anlamına da. Abdal, bedîl'in (budala'nın) bir adım önünde gidenidir, Mazhar Osman üçüncü sıraya yerleştirirken sözcüğün kipini de dikkate almıştır.

Lâkin abdal'ın hem lugavî, hem de tarihî anlamı, bilhassa Türkçelerinde bedel, tebdîl(-i kıyafet), tebeddül gibi sözcüklere yer verenlerin kolayca farkedecekleri üzere, gündelik anlamından çok ötelerdedir.

Sözcüğün kök anlamı doğrudan değişmekle, değiştirmekle alâkalıdır. Abdal, hâlini kötüden iyiye, batıldan hakka, zahirden batına değiştiren, yüzünü yerden semaya çeviren demektir. Toprakta yeşeren bilgiyi değil, bilakis toprağı yeşerten bilgiyi önemser abdallar.

“Abdala malum olur!” deyişindeki abdal, Anadolu irfanının temsilcisidir. Abdalan-ı Rum'dandır. Şâman'ın yerini almış olan halk bilgesidir.

Doğru, abdal da kontrolsüzdür. Kontrol edilemezdir. Aklın bağlarından bile isteye özgürleşmiştir çünkü. Gönlüne tâbidir. Tutkularına. Sevdalarına. Yalın ayak, başı çıplak yollardadır. Geleceği yoktur. Geçmişi de. Sahip olduğu tek şey ânıdır. Vakti. An değiştikçe değişir. Daima hâlden hâle geçer. Makamdan makama. İbn'ul vakt'tir, ânın çocuğudur. Bir ânın ve her ânın çocuğu.


* * *
Budala ile abdal'ın yerine kullanılması gereken kelimeler aslında ahmak veya ebleh olmalıydı. Budala yerine hamakat'ten türeyen 'ahmak', abdal yerine belâhet'ten türeyen 'ebleh'.

Ama olmadı. Diğer kelimeler dilimize yapıştı.

Bu arada kalınkafalı'da hödüklük bulunsa da hödük adı uygun değildir. Çünkü kelime öd'den türer ve aslı ödük'tür. Bir tür ödlek. Yani korkak ve çekingen. Etimolojisi de, etyolojisi de klasik tıp tasavvuruna uygundur. O nedenle sadece bazı yaygın-anksiyete türleri için kullanılabilir.


* * *
İmdi ey talib, bu lüzümsuz teferruatı boşver de sen benim şu sorumu cevapla:

Hakikat, tarih boyunca, niçin normal zekâ seviyesinin (en) üst tarafında değil de hep (en) alt tarafında yer aldıklarını kabul ve itiraf eden erdemli kimselerin sevdası hâline gelmiştir?

Gerizekâlılıklarından mı?

Not 1: Bugün Tüyap Fuarı'nda, Etkileşim Yayınları standında kitaplarımı imzalayacağım. Saat: 13.00-17.00 arası.

Not 2: Uzun bir aradan sonra en nihayet “Metafizik Soruşturmalar” başlıyor, hem de kadim mekânımızda. Taksim Atatürk Kitaplığında. İlk Salı. Hep Salı. Akşamleyin. 4 Kasım Salı akşamı.18.30'da.

Üsküdar'da düşünmeye devam ediyoruz. İlk ders 7 Kasım Cuma akşamı. Altunizade Kültür Merkezi'nde.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.