Gençlik Psikolojisi Ve Gençler

Dr. Hüseyin ŞAHİN

Gençlik, insanın başına hayatta bir kere gelir”. ( Longfellow )

Çocukluk dönemini erişkinlikten ayıran gençlik çağı, yaşanan yoğun ve karmaşık duygularla bir çok şeyin yeniden gözden geçirildiği bir dönemdir. Cinsel olgunlaşma ile fizyolojik ve bedendeki biçimsel değişimle de bağlantılı olarak duyguların,düşüncelerin ve davranışların da değişmeye başladığı bir dönemdir.

Gençlik çağı,birkaç alt döneme ayrılabilmektedir. Hızlı büyüme ile birlikte bedensel, cinsel, duygusal ve sosyal yaşamda gözlenen gelişme, farklılaşma ve değişimle bağlantılı olarak olumsuz davranış ve tepkilerin yoğun gözlendiği 12-15/16 yaş arası “ilk ergenlik ve ön ergenlik” dönemi olarak ifade edilebilir. Çekingenliğin, kendine güvensizliğin, yalnızlığı tercih etmenin iç içe sıklıkla yaşandığı 15-17/18 yaş arası “orta ergenlik” dönemidir. Kendine güvenin,bağımsız olma çabasının, gösterişin ağır bastığı ve değer çatışmalarının, kimlik arayışına yönelik tutarsızlıkların, duygusal iniş-çıkışların, ani duygu değişmelerinin ağır bastığı 17-21 yaşları arası “son ergenlik”, yani “delikanlılık” dönemidir.Hayat felsefesinin şekillendiği, meslek ve iş seçiminin netleştiği, evlilik ve gelecekteki yetişkinlik yaşamı için hayat planlarının yapıldığı; sosyal statü ve kariyer elde etmenin ön planda olduğu  21- 25  yaşları arası  ise  uzamış gençlik dönemi” olarak ifade edilebilmektedir.

Genel olarak  “gençlik dönemi” geniş bir yaşam dönemini kapsamaktadır. Ancak, günümüzde farklı nedenlerle ergenliğe giriş yaşı bazı kızlarda 9 yaşına, bazı erkeklerde ise 10 yaşına kadar düşmüş durumdadır. Bu durum, üzerinde bilimsel ve ahlaki açıdan ciddi bir şekilde araştırılıp, tartışılması gereken önemli bir insanlık sorunudur. Bu gerçeğe rağmen ergenlik yaşının başlangıç ve sonu her kız ve her erkek çocuğuna göre değişebilmektedir. Ancak, kızlar ergenlik dönemine erkeklerden yaklaşık iki yıl önce girmektedirler.

Duygusal olarak bağlanmanın, özdeşleşmenin ön planda olduğu; tutarsızlıkların ya da acı çekme, neşe, öfke, kaçış, saldırganlık gibi duyguların yoğun  biçimde yaşandığı zor bir dönem olarak kabul edilmektedir. Bu dönemde kız ve erkeklerde boy uzaması görülen en temel değişimlerden biridir. Kızların kilo aldıklarından sıklıkla yakındıkları görülmektedir. Kendilerindeki değişimlerin farkında olan ergenler, bu değişimi daha iyi anlayabilmek için, bir çok konuda daha fazla şey bilmeye ihtiyaç duymaktadırlar.Uzmanlar kilo ve sivilce sorunundan şikayet eden gençlere öncelikle spor yapmalarını önermektedirler. Dengeli ve sağlıklı beslenme ile spor, kilo ve ergenlik sivilceleri konusunda sorun yaşayan gencin gelişimini oldukça olumlu yönde etkilemektedir.Bu amaçla gençlerin doğru bir şekilde bilgilendirilmeleri ve yönlendirilmesi gerekmektedir. Ancak, gençlere verilen veya çevreden öğrendikleri bilgilerin  eksik ve  yanlış bilgiler olmamasına dikkat etmek gerekir. Gençler kendi aralarında kulaktan dolma yanlış bilgileri tartışarak birbirlerini de yanlış bilgilendirebilmektedirler.

Öncelikle gençlere ihtiyaçları olan bilgiler aile içinde verilmeli, bunun gerçekleşebilmesi için de, anne-babaların gençlik dönemi hakkında  doğru  ve yeterli bilgiye  sahip olmaları gerektirmektedir. Zaten genç kız ya da oğlunu doğru şekilde ve geniş bir anlayış içinde bilgilendirebilen bir ebeveyn,  gencin gelişimini olumlu yönde etkileyecektir.

Kendini bir sosyal gruba dahil etme isteğinin, “herkesten farklı olmak isteği” ile çakışması, ergenlik çağındaki gençleri tereddüde itmekte ve ilişkilerinde değişken bir yapıya sokabilmektedir. Günümüzde  tüm uzmanlar, gençlik döneminde değişim içindeki gençlere, karşılaştıkları güçlükleri, kendilerine ve çevrelerine zarar vermeden aşabilmeleri için “anlayış”  ve  “geniş bir hoşgörü” içinde yaklaşmanın en doğru yöntem olduğu konusunda fikir birliği içindedirler.

Geçmişte ve günümüzde bazı toplumlar kız ve erkeklerin ergenliğe girişlerini özel törenlerle kutlamışlar ve de kutlamaktadırlar. Bu geçiş törenleri ile amaç, bedensel değişiklikleri veya cinsel olgunluğa girişi kutsamaktan öte;  gerçekleşen bedensel, duygusal,sosyal ve  cinsel değişikliklerin aile ve toplum tarafından bilindiğini, önemsendiğini ve kabul gördüğünü ifade etmek; ahlaki yükümlülükleri ve sosyal sorumluluklarının başladığını da hatırlatmaktadır.

Gençlik döneminde “duygular yoğundur”  ve sürekli dalgalanma gösterir, yani iniş-çıkışlıdır. Biraz önce ağlamakta olan bir genç,  hemen akabinde kahkahalara boğulabilir. Genç sevinç  ile üzüntü, sevgi ile nefret arasında gidip gelir. Ruhsal tepkilerinde aşırılık, davranışlarındaki çelişki bu döneme özgü olan bir bocalamanın ve tereddüdün belirtisidir. Genç bir yandan içinden gelen dürtülerini dizginlemeye çabalarken,  öte yandan çevresi ile çatışmaya girebilmektedir. İç dünyası ile dış dünya arasında dengeler kurmaya çalışır. Genç kendine özgü ve kendine göre yaşamak istemekte, bağımsızlığını kazanmaya ve birilerine bağımlı olmadan yaşamaya çabalamaktadır. Ancak, gerçekte halen birilerine muhtaç ve bağımlıdır. Okul harçlığını babası vermekte, ihtiyaçlarını ailesi karşılamakta,  katılmayı düşündüğü bir aktivite için ebeveynlerinin onayına  ihtiyaç duymaktadır..

Aslında onun, yani gencin aradığı yeni bir  “kimlik”tir. Bir taraftan artık büyüdüğünü düşünmekte ve öyle yaşamak istemekte; öte yandan ise bir çok konuda halen büyüklerinin yardım ve desteğine ihtiyaç duymaktadır. Ben kimim ? , neyim ?, nasıl bir insan olmalıyım ?, ne şekilde yaşamalıyım? , kim, benim için ne ifade etmektedir ? gibi sorularına cevaplar aramaktadır. Anne-babası ve diğer büyüklerinden değişik ve farklı, yani  “özgün bir insan”, olduğunun da bilincine varmaya başlamıştır. Önce kendisine, sonra çevresine eleştirici ve yargılayıcı bir şekilde bakmaktadır.Yıllarca bilge gördüğü, en güçlü bulduğu, yanılmaz ve kusursuz tanıdığı ana -babasını yeni bir değerlendirmeden geçirir ve sorgular. Onlarda o güne dek hiç görmediği yetersizlikler gözlemler, eksikler, beğenmediği yanlar bulur.  Nasihatleri, öğütleri saçma,;koydukları kuralları katı ve acımasız bulabilir.

Genel olarak yetişkinlerin koydukları yasaklar ve sınırlar saçma ve anlamsızdır. Ne yaşamasını, ne yiyip-içmesini, ne giyinmesini, ,ne de eğlenmesini bilirler. Onlar aslında yaşamdan ve yaşamaktan ne anlarlar ki?..Bir taraftan kafasında bunlar yer ederken, diğer taraftan kendisi için yapılanlara ve ailesinin yaptıklarına takılarak “derin bir suçluluk” ve “pişmanlık” yaşamaktadır. Aslında,  tek kelimeyle genç,  kendisini ispatlama, “kendisi olma” gayreti ve çabası içindedir. Çelişkilerden kurtulup, bağımsız olduğunda kendi kimliğini bulacaktır. Gerçekte ise ne yeterli hayat deneyimi vardır, ne de yeterli bilgi ve diğer güç kaynaklarına sahiptir.Buna rağmen denemekten kaçınmaz ve adeta yaşayarak deneyimsiz olduğunu yaşar.Böylesine karmaşık bir  süreç içinde hayal kırıklıkları, kırgınlıklar, incinmeler, incitmeler, hatta bazen travma etkisi oluşturacak kadar olumsuzluklar yaşayabilir. Bütün bunları yaşarken ve bazı olumsuzlukları ailesine ve çevresine de yaşatırken; “kendi yürümek istediği yolun ve yaşamak istediği hayatın arayışı içindedir”.  Uyarılara, hele hele verilen farklı kaynaklı öğütlere genellikle kulaklarını tıkamıştır.Adeta, “siz ne derseniz deyin, ben bildiğimi yaparım” anlayışı içindedir. Ancak, bütün bunlar en uç noktada yaşanması muhtemel durumlardır.

Gerçekte önünde doğru modellerim olduğu, eleştirilmeden ve yargılanmadan, olduğu haliyle kabul gören ve benimsenen; duygu ve düşünceleri anlaşılarak yetişmiş olan; tepkileri, çelişkileri, tereddütleri, çabaları, bedensel, cinsel ve duygusal değişimi ve gelişimi geniş bir hoşgörü ve anlayışla değerlendirilen; toplumsal ve ahlaki değerlerin  “yaşam içinde ve yaşanarak yerleştirildiği”, aile ve çevre ortamlarında olumlu ve sağlıklı iletişim çerçevesinde deneyim kazanmış olan  genç için bir geçiş dönemi olan gençlik çağı; uyum, başarı ve mutlulukla sonuçlanacaktır. Böyle sonuçlansa da, “gençlik zor bir dönem, genç olmak ise zor bir iş”tir.

Zor olan  ve her yetişkinin de bir zamanlar yaşamış oldukları gençlik dönemi ve gençliğe ilişkin olarak, ayrıca şunları ifade etmekte yarar vardır: Bir defa  gençlik, o güne kadar insanın biriktirdiği ne varsa hepsini ortaya koyup düşünme ve onlara bir biçim verme zamanıdır. Genç artık her şeyi kendi penceresinden sorgular ve yargılar. Sahip olduğu gücü fark etmesi, “hayır” diyebilmesi, yetişkinleri şaşırtmakta ve çatışmaya neden olabilmektedir. Sabırla, sevgi, ilgi ve anlayışı devam ettirmek ve  hem anne-babanın  hem de gencin yeni  baştan birbirlerini tanıma çabası içinde olmaları, gerekliliğin ötesinde gerçek bir erdemliliktir. Zorluğuna rağmen gençlik dönemi, birçok hoş olanı da içinde barındırmaktadır. Duygular en yoğun şekilde bu dönemde yaşanır. En yakın ve kalıcı arkadaşlıklar bu dönemde kurulur. Değişime, dürüstlüğe, doğruya, doğrunun yanında olmak gerektiğine, iyiye, güzele, geleceğe daha çok inanılır. Gencin içi umut doludur. Genç sevgisinde de, öfkesin de coşkulu ve tam  bir delikanlıdır. Derin hayalleri vardır, birçok defa hayal kırıklıkları yaşasa da.Çok büyük beklentileri vardır, birçoğu gerçekleşmese de. Bunlardan dolayı hayata küsebilir, içine kapanabilir, yalnızlığı tercih edebilir. Ancak, bütün bunlar ani bir şekilde bir anda yaşama coşkusuna, hayata bağlılığa dönüşüverir. Aile ve çevresinin beklentilerinden bunaldığı olur, beklentileri karşılayamamanın ezikliğini hisseder; kendisini değersiz, işe yaramaz, beş para etmez birisi olarak değerlendirebilir.Daha çok kendisini eleştirir, başarılarını unutur,hata yapmanın insana özgü bir gerçeklik olduğunu düşünemez.Sonuçlarını büyüklerinin kabullenemeyecekleri, bazı yanlış kararları da verebilir ancak, kendisi için asıl zor olan, yaptığının hatalı ve yanlış olduğunu kabullenememesidir..

Genç, içinde bulunduğu dönemin her aşamasında  aslında yine o ilaca ihtiyaç duymaktadır:“Sabır, hoşgörü ve anlayış”.  İşte, çevresindeki büyüklerinden  bunları görememesi ve yetişkinler tarafından  işlerine geldiğinde “sen  daha çocuksun, daha yaşın ” ya da  “ kocaman oldun” şeklinde yaklaşmaları ile genellikle sıklıkla eleştirilmeleri, başarısız bulunmaları, suçlanmaları, bir başkası ile kıyaslanmaları ve hatta  şımarık, uyumsuz, saygısız olarak nitelendirilmeleri, gençler ile yetişkinlerin tartışmalarına  ve çatışmalarına  neden olabilmektedir. Bununla birlikte genç, büyükleri ile yaşadığından çok daha yoğun olarak “kendi  içinde çatışmalar” yaşamaktadır.

Ayrıca, kendisini ilgilendiren konu ve durumlarda  “kararlarını kendisinin verebileceğini”  önce kendisine, sonrada  başkalarına “ispatlama” ya çalışmaktadır..Oysa ki, anne-baba için o henüz  karar verebilecek yaşta ve olgunlukta değildir, yanlış yapabilir. Ancak, anne-babanın bakışı ve beklentisi farklı olsa da genç, fiziksel ve psikolojik olarak bağımsız davranabilme gücüne ve yeterliliğine sahip olduğunu düşünerek, bu gücünü sonuna kadar kullanmak ister.

Yanlışlığa ve haksızlığa katlanamaz ve bazen gerçekten “asi” dir. Yine de her gencin tepkisi kendine özgüdür, bazıları çok gürültülü, bazıları sessiz ve suskun  olabilmektedir. Fakat, var olana ve yaşananlara tepkili olmak ve hatta isyan etmek genç olmanın özünde vardır. Bu nedenle asi ve tepkili  davranışlar gösteren gençten değil de; asıl, hemen hiçbir şeye tepki göstermeyen gençten korkmalı ve çevremizdeki bu özellikteki gençler bizleri düşündürmelidir. Sormak gerekir, sağlıklı olan; “var olan gücünü fark etmemek ve kullanmaktan korkmak mıdır, yoksa var olan gücünü kullanma cesaretini göstermek midir ? ” Önemli olan var olan gücün, cesaret gösterilerek yapıcı bir tarzda kullanılmasına fırsat verilmektir. Özellikle kendi akranları arasında değer görmek, beğenilmek, kabul görmek, fark edilmek bir genç için çok  önemlidir. Bu nedenledir ki giyim ve kuşamına karşı akranlarının kayıtsızlığını gören bir genç bunu günlerce dert edinebilir. Çünkü, bir genç için güzel ve yakışıklı olmak demek,her şey demektir. Bu nedenledir ki zamanının büyük kısmını ayna karşısında geçirir ve kişisel bakımına ayırır. Daha güzel giyinmek, daha güzel görünmek ve daha yakışıklı olmak için neler yapılmaz ki…Oysa ki asıl önemli olan saygı görünmek, yakışıklığı veya güzelliğinden söz ettirmek, saygı ve kabul görmek, sevmek ve sevilmektir…

“Genç kendisine bir şey olabileceğini ancak, bir şey olduğu zaman tam olarak fark eder”. Ölümün, hastalığın, iflasın, kazanın insanlar için var olduğunu; bir insan olarak kendi başına  da bunların veya kötü bir şeylerin gelebileceğini düşünemeyebilir. Bu nedenledir ki her an bir maceraya atılır, çabuk ve abartılı riskleri çok kolay alır. Kendisine ve başkalarına ciddi zararlar verebilecek tehlikeli ve riskli işleri yapabilir, hız tutkunu olabilir, tehlikeli işlere kalkışabilir. Adeta, “bana bir şey olmaz” diyerek, her şeyin hep aynı olacağını ve kalacağını düşünür. Gözü karadır ancak, yine de bir taraftan korkar,  bir taraftan heyecanlanır. Hayatı boyunca hiçbir zaman cesaret edemeyeceği bazı şeyleri bu dönemde yapabilir, deneyebilir. Sıkça hayatın, dünyanın ve var olan her şeyin  anlamını sorgular. Sorun bu sorgulamadan çok, zamanla genç için, sorguladığı şeylerin anlamını bulmanın amaç haline dönüşmesidir ki, bu onun için tek kelime ile bunaltıcı bir durumdur. Anne ve babalar da, geçip gidenin ve  özlem duydukları ancak kendilerinin yaşayamadıkları  hayatın, bir daha hiçbir şekilde geri gelemeyecek ve yaşanamayacak  olmasından mıdır, nedir; sık sık çocukluklarına ve gençliklerine özlem duyarlar.  Ve  sıkça  “ben senin yaşındayken…” diye başlarlar sözlerine. Aslında , kendi yaşadıklarını ve yaşamlarını hatırlatma ihtiyacı duyarlar. ..Özlem, hüzün, pişmanlık, acı duyma gibi karışık duygular içinde sesli ya da sessiz şekilde sorarlar ve sorgularlar geçmişleriyle kıyaslayarak bugünleri: Nerede benim yaşadığım dönem?  Her şey niçin bu kadar değişti? Ben mi değiştim, yoksa dünyamı değişti?  diyerek… Ancak, sorularına tatmin olacakları bir cevabı çoğunlukla bulamazlar.

Gerçekte  gencin de,  anne babanın da hedefleri aynıdır: İlerde dönüp baktığında hüznün, acının, pişmanlığın, incinmişliğin en az hissedileceği bir gençlik kurulmaya çalışılır. Ama ,”her iki taraf da hep hata yapar”. Zaman zaman yaşanan ve yaşanması da gereken bazı çatışmalar  hem anne ve babayı hem de genci olgunlaştırır. Yaşanan kırgınlıklar unutulur, gerçekten herkes olması gerektiği şekli ve yeri alır. Önemli olan tıpkı çocukluk ya da yetişkinlik gibi gelip geçici olan bir yaşam evresinin kendine özgü genel geçer özelliklerinden haberdar olmak ve olanı olduğu gibi kabullenebilmektir.

Unutulmamalıdır ki, Hz.Ali’ nin dediği gibi iki şeyin elden gitmeden, değerini anlamak zordur:  Biri sağlık, ötekisi de gençliktir”. Ve gençlik söz konusu olduğunda Genç ve gençlik ile ilgili sözler asıl önemli  olan; sabır, anlayış, hoşgörü içinde olmak; karşılıklı saymak ve saygı görmek, sevmek ve sevildiğini bilmektir. Gerisi teferruattır…