Çocuk eğitimi ailede başlar. Çok klişe ama bir o kadar doğru olan bu söz üzerine, insanlık tarihi boyunca birçok araştırma yapılmış, yapılmaya da devam ediliyor. İnsanın gelişim sürecinde kalıtım mı yoksa çevre mi etkili olduğu yoksa her ikisinin de mi gelişimi etkilediği hala araştırılmakta ve her üç görüşü de destekleyecek görüşler ortaya çıkmaktadır. Bizi şuanda ilgilendiren, üzerinde duracağımız kısım çevre etkisi bilhassa ailenin çocuğun gelişimindeki etkisi olacak.
Gelişim psikologlarının tamamı bu konu üzerine bir sav ortaya atmış, teoriler kurmuş; kimisi geliştirdikleri bu teorileri bilimsel bir temel üzerine oturtarak genel-geçerliliğini üst düzeye çıkarmak istemiş ki bunun için yüzlerce çocuk üzerinde deneyler yapanlarda var, kimisi ise teori geliştirmekle kalıp deney işine girmeyerek sadece gözlemlemiştir.
"Ortaçağ'da yaşasaydım düşüncelerimden dolayı beni yakarlardı, şimdi o kadar ilerledik ki sadece kitaplarımı yakmakla tatmin oluyorlar" sözü ile görüşlerinin kimi çevreler tarafından pek de hoş karşılanmadığını dile getiren Freud'a göre insan yaşamının en önemli safhası 0-6 yaş arasıdır. Özellikle görüşlerini cinsellik üzerine temellendiren Freud Elektra ve Oidipius kompleksleri ile anne ve babanın (ailenin) insan hayatının en önemli parçaları olduğunu apaçık ortaya koymuştur. Hipnoz veya rüya tabirleri ile insanları çocukluk yaşamlarıyla yüzleştirerek psikolojik destek sağlama yöntemi de yine bu görüşlerinin bir uzantısı ve destekleyicisi.
Gelişim kuramcısı Eric Ericsson da insan gelişimini 8 evrensel bölüme ayırmış ve çocuğun aile ortamında yetiştiği dönemleri en önemli evreler olarak belirtmiştir.
Aile içinde geçirilen ve anne babanın rol model olduğu dönemlerin insanın gelecekteki yaşamını şekillendiren yaş aralıklarının olduğuna hemfikir olan birçok ünlü kuramcı ve gelişim psikologu vardır.
İnsanın dışarıdan gelen uyarıcılara en açık olduğu ve gördüğü her şeyi beynine kodladığı, zamanı gelince gördüklerini profesyonelce taklit ettiği bir dönemde anne babanın hal ve hareketlerine çok dikkat etmesi gerektiğine herkes hemfikir.
Aile kavramı ve aile eğitimin çocuk üzerinde etkisinin en önemli örneklerinden biri de ünlü edebiyatçı Kafka'dır.
Kafka'yı okuyanlar bilir, karakterinin oluşmasında, edebi düşüncesinin şekillenmesinde aile kavramı özellikle baba- çok önemli yer tutar. Hatta o kadar çok etkilenmiştir ki ailesinden, edebiyat dünyasının başyapıtı olarak kabul edilen ve "Gregor samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu "(Can Yayınları, syf.19) cümlesiyle hafızalarımızda yer edinen 'Dönüşüm' kitabında ve ayrıca yaklaşık 70 sayfa süren ve babasına düşüncelerini, içinde biriktirdiklerini kusan evet resmen kusan 'Baba'ya mektup' eserlerinde alışılmışın dışında bir üslup ile aile kavramını eleştirmiştir.
Kafka aile eğitimi hakkında görüşlerini bir kuram veya teori olarak sunmamış, bir kitap olarak sunduğu da yok sadece yazdığı eserlerini satır aralarında bunu bize aktarmıştır.
Dönüşüm eserinde aile kurumunun yok edici yanlarını işlemiş, itaat etmediğinde, sürünün dışına çıktığında ezen bir toplum yapısını bir böceğe dönüşen Gregor samsa üzerinden eleştiren Kafka 'Baba'ya mektup' eserinde babasını acımasızca eleştirmekten geri durmamıştır.
Kafka'nın hayatında babasının yeri ve üzerindeki bıraktığı etki çok fazladır. "Sen benim için her şeyin ölçütüydün" dediği babasının davranışlarını ve karakter yapısını babasına yazdığı mektupta uzun uzadıya eleştirmiş ve kendisi üzerinde yarattığı yıkıcı eleştiriyi gözler önüne sermiştir. Mektup okunduğunda bir kişinin babasına yazdığı sıradan bir mektup olarak görülebilir ama derin analiz yapıldığı zaman aile kurumunun bilhassa babanın, insanın gelecekteki hayatı, düşünceleri, karakteri üzerinde ne kadar çok etkili olabileceği tüm çıplaklığı ile ortaya çıkacaktır.
Kafka'nın aile eğitimi hakkında görüşlerini birkaç paragraf altında inceleyebiliriz. Yazdıklarım Kafka'nın görüşlerinin sadece bir kısmıdır. Kafka deryasında bir damla.
Anne ve baba çocuğa en büyük rol modeldir bunu az önce belirtmiştim. Anne ve babanın, söyledikleri ve yaptıkları birer eğitimdir. İlla ki pratikte bir şeyler yapmak değil, çocuğun gözü önünde sergilediğiniz her şey onun hayatının ve düşüncelerini şekillendirmektedir. Anne ve babanın çocuğa söyledikleri ile yaptıkları çelişkili olduğunda çocuğun güvenini yerle bir edebilir. Bakın Kafka nasıl bir örnek veriyor buna;
"Çocukken seninle en çok yemekte birlikte olduğum için, dersinin büyük kısmı yemek masasındaki doğru davranışlarla ilgili olurdu. Masaya konan yemek bitirilmek zorundaydı, yemeğin güzelliği hakkında konuşulmamalıydı. oysa sen yemeği çoğu zaman yenmez bulurdun, "hayvan yemi" diye nitelendirdin, "hayvan karı"(aşçı) yine berbat etmiş olurdu. Büyük açlığın ve her şeyi çabucak sıcak ve iri lokmalar halinde yemeye duyduğun özel düşkünlük nedeniyle, çocuk acele etmek zorundaydı.
Kemikleri ısırarak kırmaya izin yoktu, sana vardı. Sirkeyi höpürdetmeye izin yoktu, sana vardı. Önemli olan ekmeği düzgün dilimlemekti; ama senin üzerinde soslar damlayan bıçağınla yaptıkların önemsizdi. Yemek artıklarının yere dökülmemesine dikkat edilmeliydi, sonunda en fazla yemek kırıntısı senin altında olurdu. Masada yalnızca yemek ile ilgilenilmeliydi oysa sen tırnaklarını temizler ve keserdin, kurşunkalem traş ederdin, kürdanla kulaklarını karıştırırdın. Benim için böylesine belirleyici olan sen, bana dayattığın davranış kurallarına kendin uymadığın için ezici bir boyut kazandın." (can yayınları, syf. 24)
Babanın sadece fiziksel şiddet uygulaması çocukta tahribata yol açmaz, hepimiz biliyoruz ki azarlanmamız tokat yememizden bizi çok daha fazla yerin dibine batırır. Babası Kafka'ya hayatı boyunca bir tokat bile atmış değil, "ama sen sözlerinle döverdin, kimseye acımazdın, ne söylerken ne de sonrasında, insan senin karşında tamamen savunmasız kalırdı" cümlesinde olduğu gibi babasının bağırması ve babasının yüzünün kızarması, pantolon askılarını telaşla çözmesi onda çok daha fazla tahribata yol açmıştır
" Daha yedi yaşındayken at arabasıyla dolaşmak zorundaydım". " Hepimiz tek göz evde uyumak zorundaydık." "Yiyecek patates bulduğumuzda, mutlu olurduk" "Evden yardım almadım, askerdeyken bile üstelik eve de para gönderirdim" bu cümleler bir yerden tandık geldi mi. Bir çocuğumuzun babamızdan duyduğu ortak cümleler değil mi bunlar. Prag'da bile doğmuş olsan bu yazgı değişmiyor demek ki; Babasının Kafka'yı cesaretlendirmesi için söylediği sözler bunlar.
İstisnasız hepimizin aklından mutlaka bazı cevaplar geçiyordu babalarımız bu sözleri söylerken lakin söyleyemiyorduk. Durun Kafka söylesin; "insanın kendini senin yaptığın gibi gösterebileceği bir fırsat yoktu. Böyle fırsat zorla ve yıkarak yaratmalıydı, evden kaçmak gerekirdi. Ama sen bunları istemiyordun zaten. Yani bir yandan örneklerle hikâyelerle ve utandırarak özendirdiğin şeyi, diğer yandan şiddetle yasaklıyordun"
Kafka'nın hayatında bu tür örnekler çoğaltılabilir. Baba'ya mektup kitabında ayrıntıyla anlatılmış bunlar. Aile kavramını özellikle babanın çocuk üzerinde hâkimiyeti ve eğitimdeki önemini herkes gibi Kafka'da farkındaydı. Sadece olumsuz değildi babasının hakkında düşündükleri ama o kadar çok olumsuzluk birikmişti ki olumlu anları görebilmesi için onları kovlaması ve optimist bir tavır takınması gerekirdi. Baba baskısının üzerinde ne kadar yoğun olduğunu belki de en iyi özetleyen(belki de birçoğumuzun düşüncesi) " eğer sana daha az uysaydım, benden daha hoşnut kalırdın mutlaka" cümlesidir.
Araştırmalar devam edecektir. Kalıtım ve çevre ekseninde insanın karmaşık hayatını çözmeye çalışma çalışmaları devam edecektir. Eğitim ailede başlar, anne ve babanın rol model olması durumu güncelliğini koruyacaktır. Tıpkı Kafka gibi.
Radikal