Asrî zamanların en büyük icadı, fail nedenin "yok edilişi" olmuştur fakat bu icad iyi ve faydalı şeylerin değil bir çok marazî durumların ortaya çıkmasını sağlamıştır. Sistematik olarak ilerleyen bu "yok ediş"; bütünden parçalara doğru bir hareketle, önemli olandan önemsize doğru bir işlevsellikle yaygınlık kazanmıştır. Dolayısıyla etki alanı düşünülenin üstünde olmuştur. Başlangıç noktası olarak herşeyin merkezi ve en büyük fail olan Tanrı, gerçek fail neden olmaktan çıkarıldıktan sonra geriye kalan çevre ve küçük failler çoğaltılarak silikleştirilmişlerdir. Böyle birşeyden çıkan şey; Tanrıdan başka herkesin ve herşeyin failleştirilmesi, o "faillerin" ise giderek törpülenmesi olmuştur. Bir anlamda nihai olarak arzulanan şeye ulaşıldığı da söylenebilir. Demek ki; Sekülerleşmenin en hayatî unsurunu fail neden etrafında aramak gerek. Fail nedenin yok edilişindeki başka bir tenakuz, ona bağlı olarak ortaya çıkan şeyi yok edemeyişidir. Yani şeyin kendisi ortadadır fakat onu ortaya çıkan "fail" kayıptır.
Postmodern teorilerin 'göstergelerin bitimsiz sürekliliği' görüşü, herhangi bir şey hakkında 'Karar verememezliği yahut 'Ertelemeyi' üretiyor olmasının yanında aslında Fail nedene yönelik bir hükümü de içerir. Bu görüşe göre; fail neden, siyasal göstergeye gizli bir şekilde bağlı bulunur ve "totaliter"dir. Zirâ baskın bir unsur, baskı yapan bir unsur olduğu varsayılır. Baskı yapmak ise her daim siyasal göstergeyle birlikte anlaşılır. Nereden bakılırsa bakılsın elde kalacak olan bu ve benzer teoriler, kendi kendisini özgürlüklerin alabildiğine kullanıldığı belki Lieberal ve Demokrat diye adlanrılabilen bir dünyanın "fail"i olduğunu bütün inkârına rağmen söyler. Buradaki en büyük tenakuz ise, Liberal ve Demokrat bir dünyanın her türlü baskı araç-gereçleriyle kendini oluşturduğu ve dayattığıdır. Bu husus, onların kavramakta zorlandığı bir noktadır.
Fail nedenin "yok edilişi", gerçek bir icaddan daha ziyade sanal bir icaddır. Zirâ varlığa bir şey katmadığı gibi ondan bir şey de almaz. Bu icad, akla Eflatûn'un 'İdealar dünyası ya da Mağarası'nı getirse de aralarında korkunç farkların olduğu söylenmesi gerek. Zirâ fail nedenin "yok olmasında" varlıklar İdealardan değil, onu ortaya çıkaran hiçbirşeyden pay almaz gibidir. Herşeye rağmen bu sanal icad, çok çeşitli alanlara uzanır. İnsanlar sadece fikri değil fiili hayatta da bu icadın üretmeye çalıştığı ve sürekli olarak telkin ettiği bir belirsizliğin içine çekilmek istenir. Şimdi fikri ve fiili olarak bunun nasıl işlediğini değişik alanlardaki birkaç misalle söyleyelim: Mesela; İnsanı ekonomik bir varlık olarak tanımlayan bu asırda ABD de zuhur eden 'Dünya Ekonomik Krizi'; Olmayan Para, Olmayan Kişi ve Kuruluşlar tarafından "meydana geldi" ve insanlar bunu makûl karşıladılar. Yani burada sadece fail değil, maddî nedenin bulunmayışı da yadırganmadı. Oysa Modern çağın düşünürlerinden biri; "Görünmeyen-olmayan Tanrı, görünür-olan alemi yarattı" dediğinde bu o kadar da Tanrının lehiye makûl karşılanmamıştı. İslâm coğrafyasında yıkımları yapanlar, kanları dökenler ve tüm olup bitenler yeterince anlaşılamamaktadır. Bunun nedeni, fail nedenin silinmesindeki iki işlem düzeyinde aranmalıdır. İki işlem düzeyi ise ya önemsizleş(tir)me ya da unut(tur)ma şeklinde fonkisyon icrâ eder. Bunlar hem fail nedende hem de ne kadar büyük olursa olsun ortaya çıkan şeyde müşterektir fakat maksad bakımından birbirlerinden ayrılır. Yani fail nedenin önemsizleşmesi, unutulmasıyla ortaya çıkan şeyin önemsizleşmesi, unutulması bazen farklı şeylere hizmet eder. Dolayısıyla coğrafyadaki her türlü operasyonların, katledilmiş milyonların, yıkımların, talanların görünmez kılınması "anlaşılır" hâle gelir.
Siyasette ise devlete yön verip insanların hayatları üzerine rapor yazan kişiler ve kurumlar hayaletlere benzemektedir ve onlar belirli bir fail olmadıkları için sorumlu da olmuyorlar.
Dolayısıyla insanların hayatları üzerine siyaset yapanlar için; 'Siyaset meydanı kelleyi koltuğa alma yeridir' şeklindeki söz, bu durumda çoktan susar daha doğrusu anlamsızlaşır. Daha güncel bir misal verirsek; diyelim ki ben cep telefonumun dinlenildiğini biliyorum-şüpheleniyorum bu durumda; dinleyen, Operatör firma mı yoksa devlet (resmi mercii) mi olacak yoksa ne operatör firma ne de devlet değil "dışardan" birisi- birileri mi olacak? Sonra cezai bir müeyyide arandığında; Operatör firma mı, devlet mi, "dışardaki" mi sorumlu olacak? Yoksa devlet, operatör firmayı, operatör firma "dışardaki"ni ve devleti mi sorumlu tutacak?..vb uzadıkça uzayacak şeylerin ve değişkenlerin içinde 'dinlenilen' sabit kalacaktır. Dikkatleri celb eden ve etmesi gereken bir husus var: Teknolojik gelişmelerle üretilen araç-gereçlerin işlevi, insanlar üzerinde denetime ve baskıya dönüştürülebildiği nisbette fail neden bulun(a)maz olur. O hâlde şunu söyleyebiliriz: Fail neden yok ise; varlıkta doğru kavrama, savaşta düşman, siyasette ceza, ahlâkta sorumluluk da yoktur. Bütün farklılığına rağmen fail nedenin belirsizleştirilmiş olması, sonuçlarına maruz kalanlar açısından başka bir yıkımı beraberinde getirir.