NEVZAT TARHAN / ZAFER DERGİSİ
KİŞİLİK yapılarındaki farklılıklar kadın erkek arasında oldukça belirgindir. Bu durum doğaldır ve genetik algoritmanın bir gereğidir. İki cinsin de karşı tarafın kendisinden farklı olması gerektiğini bilmesi, ilişkinin sağlıklı olması için ilk adımdır.
Aksi takdirde bizim hissettiğimizi onun da hissetmesini veya bizim istediğimizi istemesini arzularız. Bu ise ne mümkündür, ne de doğru ve gerekli. Çünkü insanlar tek tip yaratılmamışlardır. Biz sevdiğimiz kişiye nasıl davranıyorsak karşı tarafın da bize öyle davranmasını beklemek, olgunlaşmamış bir kişilik belirtisidir.
KADIN VE ERKEĞİN ÖNCELİKLERİ
KADINLARIN erkekler konusunda en çok dile getirdikleri yakınma, erkeklerin onları dinlemediği ve anlamadığı hususudur.
Kadının ilişkideki önceliği, paylaşmak ve yakınlık hissetmektir. Erkeğin önceliği ise yetenekli, yeterli ve güçlü olduğunu hissetmesidir.
Erkekler doyumu başarıda ve sonuç almada bulurken, kadınlar paylaşma, değer verilme ve önemsemede yaşarlar. Bir kadın eşini sevdiğinde onun gelişmesine yardımcı olmayı, erkeğinin eksiklerini gidermeyi ve düzeltmeyi görev bilir ve bunun için alışır.
Bu, doğal bir eğilimdir. Kadın bunu yaparken eşini koruduğunu düşünür. Erkek ise karısını, kendisini yönettiğini düşünmeye başlar. Yeterli olduğunu kanıtlama çabasındaki bir erkeğe kadın yardım önerdiğinde erkek yetersiz ve eksik olarak algılandığını zanneder.
Kadın, erkek istemeden öneride bulunursa bu, erkekte güçsüzlük ve beceriksizlik duygusu uyandırır. Bir erkekte ne yapacağını bilmediği duygusu uyandıran bir kadın, erkeği anlamıyor demektir. Oysa bir kadın erkeğe kendisini iyi ve yeterli hissettirir, “Kontrol bende!” duygusunu yaşatırsa o erkeğe çok şey yaptırabilir.
Kadını tatmin eden duygular, destek görmek ve destek vermek, paylaşmak, yardımcı olmak hisleridir. Kadın, erkekten çok daha fazla estetik kaygılara, sevgiye, iletişime, güzelliğe değer verir. Sevgi ve uyum onlar için daha önemlidir.
Bir erkeğin yarışı kazanmaktan veya tuttuğu takımının attığı golden aldığı zevki, kadın yakınlaşma ve paylaşma anında hisseder. Erkeğin kendisine yardım önerildiğinde bunu zayıflık olarak algılaması psikolojik konulara ilgisini de azaltır.
Psikolojik yardımı kabul etmeyi zayıflık gibi telakki eden erkek, içgüdüleriyle hareket eden bir davranış sergiler. Bu da onun kendisini aşamadığının bir işaretidir.
Bir kadının da erkeğe istemeden öğüt vermesi tenkit şeklinde anlaşılır. Erkeğin kendisini sorunlu, arızalı, yetersiz hissetmesine meydan vermeden ona öğüt vermenin yolunu bulan kadın, kendini aşmış demektir.
Erkekler bu açıdan çocuk gibidirler. Kabullenip sonra yönlendirilirlerse düşünce yanılgısına düşmezler. Eşlerin birbirlerine verecekleri en önemli armağan, güvenlerini hissetmeleridir. Bu, aynı zamanda karşımızdakini onurlandırma yoludur. Bir kadın, erkeğin giydiği gömleğin pantolonuna uymadığını gördüğünde “Bu olmamış” derse erkek kendisini beceriksiz hisseder. Bunun yerine “Bence böyle olsa sana daha çok yakışır” demek, olumsuz duyguları bertaraf edecektir.
Ancak diğer taraftan kadın, fikrini söylemediğinde kendisini işe yaramaz gibi zannedebilir. Bu noktada erkek, kadının fikrine saygı duymayı bilmelidir.
ETKİN DİNLEME
KADININ psikolojik ihtiyacında önceliği, duyguları anlamak, ifade etmek ve değiştirmek alır. Erkek ise hep çözüm odaklı düşünür ve kadının duygulara verdiği önemi algılayamaz. Kadın da erkeğin bu kadar duygusuz olmasına bir anlam veremez.
Ancak bunun sırrı, farklı genetik algoritmada saklıdır ve bu konuda gsterilecek çabayla düzeltilebilir. Erkeğin, kadının duygularını önemsediğini hissettirmesi için kadını dinlemesi gerekir. Çözüm önermeye hiç gerek yoktur. Erkeklerin yaptıkları en büyük hata, sorunu konuşurken hemen çözmek zorundaymış gibi davranmalarıdır.
Oysa kadın için, düşüncelerinin paylaşılması ve yakınlaşmak, çözümden daha önemlidir. Kadının duygularını anlamaya çalışan erkeğin, onu anlamasa da dinlemesi yeterlidir. Böyle davranmayı başarabilen bir erkek, karısının kendisini nasıl takdir ettiğini hayretle görecektir.
ÜZÜNTÜ ANLARINDA
KADIN bir şeye üzüldüğünde erkek onun duygularını göz önüne almadan önerilerde bulunmaya başlar.
Erkek bir şeye üzüldüğünde de kadın, istenmeyen tavsiye ve eleştirilerde bulunarak onun kendisini yetersiz hissetmesine sebep olur. Erkek aslında kendisine akıl verilmesini değil, kabullenilmesini istemektedir.
Kadın üzüldüğünde sorunlardan söz ederek kendini rahatlatır. Erkek eşinin çok konuştuğunu söylemeye başladığında ise kadın ihmal edildiğini düşünmeye başlar.
Üzüntü anında erkeğin ve kadının beyni farklı alışır. Erkek sessizleşir, kabuğuna ekilir, konuşmak yerine düşünmeyi tercih eder. Bir çözüm bulduğunda sessizliğini bozar.
Kadın ve erkek bir problemle karşılaştıkları zaman muhataplarının direndiğini gördüklerinde kendilerine şu soruyu sormalıdırlar:
“Zamanlama ve yaklaşım biçimi doğru mu”
Hızlı bir zihin sorgulamayla bu sorulara cevap bulan çiftler, daha az hata yaparlar. Karşı tarafın duygularını anlamak, bu inceliklerin farkına varmakla mümkün olur.
EŞLERDE DUYGULARIN ÖNEMİ
CİNSEL mutluluk, kadın erkek ilişkilerinde en özel duygudur. Bu özel ve önemli duygu insanın özel ve önemli gördüğü kişiyle, yani eşiyle paylaşılmalıdır.
Cinselliğin eşinin dışında biriyle paylaşılması aile sadakatine zarar verdiği için insanın psikolojik doğasına aykırıdır.
Erotik duygular, sadakat sınırları içerisinde paylaşıldığında iki tarafa da özel olduğunu hissettirir.
Kadının sevilmek ve okşanmak psikolojik ihtiyaçlarını giderirken, erkek de kabullenilmek, eşinin mutluluğuyla mutlu olmak, potansiyelini kanıtlamak ve iyi tarafını gösterme imkanları bularak doyuma ulaşır.
Kadını motive etmenin en iyi yollarından biri de ona saygı değer olduğunu hissettirmektir.
Saygıya layık olduğunu hisseden kadın, zorlayıcı olmaktan vazgeer, gevşer. Çok konuşma ihtiyacı azalır. Hürmet görmek için aşırı bir gayrete gerek duymayacağından müdahalecilikten vazgeçer. Çünkü zaten kendini değerli hissediyordur.
FAZLA CİNSELLİK
CİNSELLİK kuyudan su çektike kuyunun açılmasına benzer ve ne kadar açılırsa o kadar alışılır. Bir müddet sonra da morfin, eroin ya da kokain bağımlılığı gibi bağımlılık yapar.
İnsan beyninin sağ ön bölgesinde hazza ve zevke yönelmeyle ilgili hücreler, sol ön bölgesinde ise acı, elem ve kederden kaçmaya yönelik hücreler vardır.
Cinsellik müptelası olan kişinin, zevke yönelmeyle ilgili alanları daha fazla çalışır. Bu kişinin beyninde haz tuzağı oluşmuştur ve cinselliği yaşamadan zevk alamaz hale gelir.
Sabah kalkar kalkmaz onu düşünmeye başlar ve hayatına bu zevk yön verir. Artık içgüdülerinin esiri olmuştur. Tutsak olmuş bir kişi ise özgür bir iradeye sahip olamaz.
Oysa insandan beklenen, değişik meşguliyetlerle de hoş vakit geçirmeyi bilmesidir. Duygusal rahatlamayı yalnız cinsellikte arayan kimse, tatmin olmuyor, tatmin olması da mümkün değildir. İşletmecilikte şöyle bir kural vardır:
“Sermayenizi tek sepette toplamayın, farklı sepetlere dağıtın.”
Bu kuralın insan hayatına yansıma şekli, haz alanlarının farklılığıdır. Cinsellikle ulaşılan zevke, tabiatla uğraşmak, metafizik konuları düşünmek, ibadet etmek ya da kitap okumakla da erişilebilir.
İnsan beynine ok zevkliliği öğrettiğinde, bir noktaya bağımlı olmayacak ve biri haz vermediğinde diğeri onun yerine dolduracaktır.
AİLEDE KRİZ YÖNETİMİ
EŞLER birbirleriyle iletişim kuramıyorlarsa ya da sürekli çatışmalı bir iletişim içindeyseler, yapmaları gereken ilk şey birbirlerinin iletişim dilini öğrenmektir.
Bu da, iki tarafın da “Şu ana kadar uyguladığım iletişim dili başarılı olmadığına göre başka bir alternatif denemeliyim” şeklinde kendini sorgulamasına ve çözüm için kafa yormasına bağlıdır.
Eşler hep böyle sorgulama içinde olurlarsa, doğru iletişim yolunu bulacaklardır.
Çalıştığım bir kurumda aile terapisine gelen ve 50 yıldır her sabah evde ekmek tartışması yaşayan bir çift vardı. İstisnasız her sabah, erkek eve fazla ekmek alıyor, kadın ise ekmekleri atmak zorunda kaldığı için ona çıkışıyormuş.
Abartılı gibi gelebilir ama ikisi arasındaki çatışma 50 yıl sürmüş. Bunun gibi, aynı konu etrafında sürekli çatışma yaşayan ama bir türlü de çözüm üretemeyen çok sayıda çift vardır.
Böyle durumlarda iki taraf da tutumunu değiştirmediği için sürekli çatışma çıkması doğaldır. Sürekli tekrarlanan çatışmaların önüne geçmek için taraflardan birinin yöntem değiştirmesi şarttır. Ekmek sorunu örneğimize geri dönersek, kadının, bir hafta boyunca tüketilmeyen ekmekleri çöpe atmak yerine biriktirip “Bunları ne yapalım” diye eşine sorması, soruna farklı bir bakış açısı getirecektir.
Çöpe giden ekmeklerin miktarını gören erkek de, fazla ekmek almaktan vazgeçecek ya da ekmeklerin farklı bir alanda değerlendirilmesi için fikir geliştirecek, böylece her sabah yaşanan çatışma bitecektir.
HÜRREM SULTAN ÖRNEĞİ
ÇATIŞMA ve krizlerde taraflardan birinin biraz alttan alması ve diğer tarafı yönetmesi, yönlendirmesi çok nemlidir.
Gerek kültürel yapımız, gerekse aile içindeki rol dağılımı bu konuda fedakarca davranmayı daha ziyade kadına yükler.
Siyasi sonuçlarını bir kenara bırakırsak, Hürrem Sultan'ın Kanuni Sultan Süleyman gibi bir padişahı yönlendirebilmesini buna örnek verebiliriz.
Bilindiği gibi Kanuni, Hürrem Sultan'dan doğan ve kendisine isyan eden oğullarından birinin idam edilmesine karar verir.
Hürrem Sultan, oğlunu kurtarmak için Kanuni'ye “Sen ne biçim babasın, nasıl oğlunu öldürmeyi düşünürsün” demek yerine, “Yüksek ruhlarda kin barınmaz, sen yüksek ruhlu bir insansın. Affet oğlunu.” der.
Kanuni de bu sözlerden etkilenerek oğlunu affeder. Yani Hürrem Sultan, Kanuni'nin olumlu özelliklerini ön plana çıkararak, beklenmedik bir şekilde onun kararını değiştirmeyi başarır.
AKŞAM SENDROMU
Tıpkı Hürrem Sultan gibi, eşler evlilikte yaşanan sorunları çözmek için sürekli çatışmaya girmek yerine; karşı tarafın olumsuz özelliklerini bir kenara bırakıp olumlu özelliklerine odaklanmalı ve duygularına hitap etmelidir.
Bir çok sorunu çözmek için, güzel söz söylemek bile yeterlidir. Çünkü güzel söz, sevgiyi arttırır. İnsanın güzel konuşabilmesi için de önce güzel görmesi gerekir. Güzel gören güzel düşünür ve konuşur, güzel konuşan ise iyi ilişkiler kurar, çevresinde pozitif çekim oluşturur.
İslam dininde de karı kocanın birbirine lütufkar davranması esastır. Yani, sadece kadının ya da erkeğin değil, ikisinin de birbirine lütufkar davranması tavsiye edilir.
Çoğu evde, erkek eve geldiği zaman bir akşam sendromu yaşanır. Erkek eve girer girmez, eşi hemen ya çocuklardan ya da herhangi bir sorundan şikayet etmeye başlar.
Erkek o anda yorgun, işte yaşadığı sorunlardan ötürü zayıf ve kırılgan halde ise kontrolsüz biçimde tepki verir. Bu nedenle kadınlar problemleri anlatmak için akşam sessiz bir zamanı kollamalıdırlar.
AİLEDE KRİZLER FIRSATTIR
Çince'de "kriz" kelimesinin iki farklı anlamı vardır; tehlike ve fırsat. Evlilikteki çatışmalar da aile için hem tehlike hem de fırsattır. Bir çatışma yaşayan eşler kendilerine, “Bu bana ne öğretti Ben nasıl bir hata yaptım da böyle bir çatışma oldu çatışmanın tekrarlanmaması için ne yapmalıyım” gibi sorular sorarak olayı analiz ederlerse, krizi fırsata dönüştürebilirler.
Çatışmalardan ders almaya yönelik bu tarz yaklaşımlar evlilik için faydalıdır. Eşler arasında muhakkak sorun yaşanacaktır denemez ama sorunsuz ve krizsiz bir evlilik de bir parça hayaldir. Bu yüzden eşlerin, çatışma olduğunda kriz yönetimi uygulamayı öğrenmesi gereklidir.