NTV - Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 20 yaşından itibaren 3 yıl birlikte yaşadığı kişiye, kendisiyle evlenmemesi üzerine dava açan kadının manevi tazminat talebini kabul eden yerel mahkeme kararını bozdu.
Dairenin kararında, davacının manevi tazminat isteminin tümden reddine karar verilmemesi gerekirken, “yanılgılı değerlendirmeyle istemin kısmen kabul edilmiş olmasının usul ve yasaya uygun görülmediği” vurgulandı. Kararda ‘Reşit kişi olan davacının yasal bir evliliğin nasıl gerçekleşebileceğini bilmemesi düşünülemez. Hiç kimse, kendi kusurunun getirdiği sonuç acı da olsa, ıstırap da verse, katlanmaktan kurtulamaz” denildi.
birlikte yaşadığı G.F. aleyhine, “haksız eylem sonucu kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu” iddiasıyla manevi tazminat davası açtı. İzmir 5. Asliye Hukuk Mahkemesi, davayı kısmen kabul etti.
Kararın davalı G.F. tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, yerel mahkeme kararını oy birliğiyle bozdu.
Dairenin kararında, davacının manevi tazminat isteminin tümden reddine karar verilmemesi gerekirken, “yanılgılı değerlendirmeyle istemin kısmen kabul edilmiş olmasının usul ve yasaya uygun görülmediği” vurgulandı.
Kararda, Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının dava yolu ile korunacağının belirtildiği, kişisel hakları zarara uğrayan kimselerin, manevi tazminat isteyebilecekleri hatırlatıldı.
Böyle bir kimseye bir miktar para ödenmesinin, ruhsal acıları kısmen de olsa giderme amacını taşıdığı ifade edilen kararda, “kişisel hakların halele uğraması” sözleriyle kişinin kişiliğe ilişkin haklarının amaçlandığı vurgulandı. Kişisel hakların, kişinin kendi hür ve bağımsız varlığının bütünlüğünü sağladığı, bu hakkın, insanın doğumuyla kazanılan ve kişiliğe bağlı olan bir hak olduğu ifade edilen kararda, “Hayat, beden ve ruh tamlığı, vicdan, din, düşünce ve ekonomik çalışma özgürlüğü, şeref, haysiyet ve itibar, ün, ad, sır ve resim hep kişisel varlıklardır. Kişilik haklarının koruduğu bu maddi ve manevi değerlerin zarar görmesi halinde anılan yasa gereğince manevi tazminat istenebilir” denildi.
KENDİ İSTEĞİ İLE KARI-KOCA GİBİ YAŞAMIŞ
Kararda, somut olayda, davalı ile ilişkisinin başladığını ileri sürdüğü 2003 yılında 20 yaşında bulunan davacı D.S’nin, “kendi isteğiyle 3 yıla yakın bir süre davalı ile birliktelik (karı-koca gibi) yaşadığının görüldüğü” kaydedilen kararda, D.S’nin, davalı G.F. tarafından “kandırıldığı, hile veya zorla ırzına geçildiği” konusunda yeterli kanıt bulunmadığı belirtildi.
Dairenin kararında, şöyle denildi: “Ayrıca davacı, manevi tazminat istemini davalının suç sayılan bir eylemine dayandırmamış, bir şikayet veya ceza davasının varlığını da ileri sürmemiştir. Bu itibarla davacının rızası ve değer yargısının gerçekleştirdiği bu olgunun, kişisel değerlere bir saldırı olarak nitelendirilmesine yasal olanak bulunmamaktadır.
Reşit kişi olan davacının yasal bir evliliğin nasıl gerçekleşebileceğini bilmemesi düşünülemez. Hiç kimse, kendi kusurunun getirdiği sonuç acı da olsa, ıstırap da verse, katlanmaktan kurtulamaz. Davacının, kendi eylem ve davranışlarıyla öngörülebilen bir sonucu, tazminata dönüştürmek istemesi, bundan karşı yanı sorumlu tutması, hukuken mümkün değildir. Kişi haklı olduğu ölçüde hukukun himayesindedir. Ortada, sonucu başlangıçta öngörülebilen bir olay, yani sonuçta nikah kıyılmaması olasılığı varken, hayatın olağan yaşantısı ve akışı içinde bunu iyi bildiği kabul edilen davacıya tazminat isteme hakkı tanınamaz.”
Yerel mahkeme ilk kararında direnir ve bu karar da temyiz edilirse dosya Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gelecek.