Aksiyon Dergisi'nden TÛBA KABACAOĞLU, Psikolog Mustafa Topkara ile ‘erkek psikolojisi’ üzerine konuştu. Erkeklerin duygusal tarafı neden bilinmiyor? “Erkeklerin kadınlardan daha çok anlaşılmaya ihtiyacı var.” diyebilir miyiz? Erkekler ilişkilerinde gerçekten anlaşılmak istiyor mu? Bir erkek nasıl mutlu edilir? Kadınların aksine, erkeklerin genel tutumları neden hep birbirine benzer? Toplum onları tek tipliliğe mi sürüklüyor? ...vb soruların yanıt bulduğu söyleşide yer alan ayrıntılar şöyle:
Erkek dediğin sözünün eridir, ağlamaz, yalan söylemez, güçlüdür, kendine güvenir, dürüsttür, boyun eğmez, mücadelecidir, evin reisidir, çalışkandır, merttir, ana kuzusu değildir, babasından korkmaz, her daim iktidardır, adam gibi adamdır. Yani erkek dediğin aslında mükemmel bir varlıktır! Acaba üzerine düşünmeden, peşin hükümlerle kabullendiğimiz gibi midir erkekler? Bu sorunun cevabını ayrıntılarıyla merak edenler için Psikolog Mustafa Topkara ile kitabı ‘Erkek Psikolojisi’ üzerine konuştuk…
-Niçin erkek psikolojisini anlatan bir kitap yazdınız?
Kadınların erkeklerle, erkeklerin beklentileri yle ilgili genelleşmiş peşin hükümleri var. Kadın erkeğe itiraz etmemeli, erkeğe yüksek sesle cevap vermemeli vs… Oysa; erkeklerin büyük kısmı bir ilişkiden, kadından ne istediğini gerçekten bilmez. Duygularının farkında değildir. Örneğin, erkeğin, flörtün başlangıcındaki romantik davranışları, gerçek bir sevgi duygusundan değil, kadından sevgi bekleyişinden, kadının kendisine bağlanmasını istemesindendir. Bu da bir duygu değil, psikolojik ihtiyaçtır. İhtiyaç karşılanınca duygu da biter. Bu kitapla erkeğin ilişki içindeki davranışlarının nedenini sorgulamaya çalıştım. Erkek psikolojisi üzerine yayınlanmış kitap, makale ya da yayın yok. Olanlarsa yeterli değil.
-Erkeklerin duygusal tarafı neden bilinmiyor?
Duygularını ifade edemediği için erkeğin hissettikleri dışarıdan görülmez. Kadın-erkek ilişkilerindeki roller de burada önemlidir. ‘Erkek isteyen-kadın istenen’ ilişki modeliyle yürüdüğünüzde, isteyen tarafın duygularının anlaşılmasına ihtiyaç yoktur. Hissiyatı anlaşılması gereken taraf kadındır (istenen). Bu nedenle filmler, kitaplar, şiirler hep onun üstünedir.
-O zaman “Erkeklerin kadınlardan daha çok anlaşılmaya ihtiyacı var.” diyebilir miyiz?
Erkek hissettiklerini belli etmez. Bundan dolayı da kadın tarafından duygusuzlukla yaftalanır. Psikolojik çalışmalardan yola çıkarak asıl anlaşılmayan tarafın erkek olduğunu söylemek abartılı bir yargı değildir. Hisleri yerine isteklerini önceleyerek dillendiren erkek, kadın tarafından da sadece beklentileri bulunan bir varlık diye algılanır.
-Peki, erkekler ilişkilerinde gerçekten anlaşılmak istiyor mu?
-Bir erkek nasıl mutlu edilir?
Neyin bizi mutlu edeceğini tam bilemesek de bizi neyin mutsuz edeceğini iyi biliriz. Mutsuzluk verecek şeyleri ne kadar dışarı atarsak, o kadar mesuduzdur. Bizi en çok yıpratan düşüncelerden biri, ‘El âlem ne der!’dir. Hissettiğimiz gibi davranmıyor, düşündüğümüz gibi konuşmuyor, inandığımız gibi yaşamıyoruz biz. Eleştirilmek, dışlanmak, suçlanmak, yargılanmak, kendimizi yetersiz-değersiz görmek istemiyoruz. Karşımızdakini kaybetmekten korkarak hareket ediyoruz. Bunlar bizi biz olmaktan çıkartıyor. İçinde bulunmadığımız bir hayatı yaşıyoruz. Yaşamak istemediğimizde korkular ve kaygılarla karşı karşıya kalıyoruz.
-Böylece erkekler zamanla yalnızlaşıyor aslında…
Evet. Erkekler hayat içinde daha zor koşullarda kendilerini var etmeye çalışıyor. Bunun üstüne bir de duygularını paylaşmamaları eklenince yalnızlık ortaya çıkıyor. Kendinizi anlattığınız, paylaştığınız oranda çevreyle bütünleşirsiniz. Ancak erkek güçlülük beklendiği için hislerini açamaz. Bu da içine kapanmasına, kendinde kalmasına sebep olur. Hayatla ilgili çok yoğun korkuları, kaygıları vardır erkeklerin. Ancak bunları güçsüz birisi gibi görünmek istemedikleri için paylaşamazlar.
-Kadınların aksine, erkeklerin genel tutumları neden hep birbirine benzer? Toplum onları tek tipliliğe mi sürüklüyor?
Evet. Küçük yaştan itibaren, bir erkek nasıl değer görür bunu öğreniyoruz. Aileden sevgi görmek için onların beklentilerini karşılıyor çocuk (bu sorunlu bir ilişkidir ve biz bunun bedellerini hayatımız boyunca ödüyoruz). Sonra da toplumun isteklerini yerine getiriyoruz bir bir. ‘Kadın erkeğe itiraz etmemeli’, ‘Erkek adam ağlamaz’, ‘Erkek her zaman güçlüdür’… Daha pek çok algıyı, tutumu küçük yaştan itibaren öğreniyoruz. Bunlar gerçekleşmediğinde kendimizi değersiz hissedip güvenimizi kaybediyoruz. Değer görmek için toplumun beklediği davranışları geliştirmek bizi birbirine benzeyen kişiler yapıyor. Fotokopiden çıkmış gibiyiz!
-Erkekler neden eşlerinde hep annelerini arar?
Anne, kız çocukları için de erkek çocukları için de varoluş sorunudur. Onun varlığıyla kendimizi güvende hissederiz. Onu kaybetmek, güvenlik alanımızı yitirmektir. Çocuklarını kendisine bağımlı yetiştiren annelerin evlatları öz güven sorunu yaşar ve annenin varlığına yoğun ihtiyaç duyar. Bu; erkeğin ya annesine ya da annesinin yerine koyduğu kişilere bağımlılığına sebep olur.. Erkek çocuk annesinin yanında hissettiği güveni karşı cinste de arar. Annesi onu koruyup kollarken şartsız bir destek sunar. Bu davranışı eşinden de bekleyen erkek, annesiyle eşini kıyaslama sürecine girer. Ki bu oldukça yanıltıcıdır. Kendine güvenmeyen erkeklerin anneleriyle ilişkileri bağımlılık düzeyindedir. Ya annesinin davranışlarını bekler kadından ya da annesini kaybetme korkusu yüzünden eşiyle istediği şekilde ilişki yaşayamaz. Bu bağımlılık erkeğin kendine güvensizliği nedeniyledir. Hayata dair tüm korkuları, endişeleri onu annesine, babasına karşı bağımlı yapar. Dolayısıyla, erkek, eşinin kayınvalidesiyle ilgili dile getirdiği her rahatsızlıkta tepki gösterir, annesinin aile içine müdahalesine itiraz edemez. Bizim kültürümüzün ilişkilerinde sık yaşanan sorunlardan biridir bu.
-Bazı kayınvalideler de "Oğlumu benden koparmaya çalışıyorlar!" diye düşünüyor. Bu düşüncenin altında yatan psikoloji nedir?
Bu düşünceyi geliştiren annelerin gözünde oğulları hiçbir zaman büyümemiştir. Gelinin oğlunu kendinden kopartmaya çalıştığını, onu kıskandığını, oğlunu kullanmaya çalıştığını düşünür mesela. Oğlunu hayatının merkezine almıştır. Annelik onun hayatındaki tek anlamdır. Kendini çocuklarına adamıştır. Bu yüzden onu paylaşamaz. Eşine hissetmesi gereken duyguları çocuğunun üzerine transfer etmiştir. Bu yanlış bir bağlanmadır.
-Erkeklerin anneleriyle kurduğu ilişkiyle diğer insanlarla kurduğu ilişki de benzerlik gösteriyor…
Anneyle kurulan ilişkide erkek nasılsa, kadına da aynı şekilde davranır. Anneye yalan söyleyen erkekler, eşlerine de aynıdır. Annesine bencil, sevdiği kadına çok ilgiliyse bu davranış sevgi kazanmak, kadını kendisine bağlamak içindir. Bu amaç gerçekleşince erkek annesine nasıl davranıyorsa sevdiği kadına öyle davranacak, bencilleşecektir. Annesiyle birey ilişkisi kurabiliyorsa erkek, eşiyle ilişkisinde de böyle davranır. Bu nedenle kadınlar, evlenecekleri erkeklerin kendilerine karşı davranışlarına değil, anneleriyle kurdukları ilişkiye bakmalıdır. Kendilerine sunulan sevgi, korkudan ya da sevilme arzusundan kaynaklanan bir sevgi olabilir çünkü.
-Kadınlar, erkeklerin de duygularının olduğunu niçin fark edemez? Bunun içinden nasıl çıkılır?
Bu durumun en önemli sebebi toplumumuzun kadın-erkek ilişkilerine bakış açısıdır. Genel algıda böyle bir beklenti bulunmadığı için kişiler de ilişkilerinde bu yönde davranışlar sergilemiyor. Erkek ‘ister’, kadın ‘verir’. Böyle bakıyoruz. Bir başka neden; kadının kendini güvende hissetme ihtiyacının yoğunluğudur. Kendisinin erkeğe karşı ne hissettiğinden ziyade, erkeğin kendisine karşı ne hissettiği üzerine aşırı bir odaklanma geliştirir kadın. Önceliği kendisinin sevilmesine verir. İlk düğme yanlış iliklenince sonrası da arkadan geliyor. Düğmeler bittiğinde bakıyorsunuz ki gömlek kötü görünüyor. Her duygunun, düşüncenin dışavurumunun getirdiği bir bedel, kişiden istediği bir sorumluluk vardır. Birine kızdığınızda ya da karşı tarafı rahatsız edecek bir talebiniz olduğunda reddedilme ihtimaliniz vardır. Bu durum kişiye kendini kötü hissettirir. Bu nedenle, ilişki içindeki duygularımızı içimizden geldiği şekilde yaşamakta zorlanırız. İşte kadın, kendini güvende hissettiren biriyle ilişki yaşadığında, duygularını korkusu bulunmadığı için özgürce, içinden geldiği gibi yaşar. Bu yüzden etkilendiği erkeklerle değil, kendini seven erkeklerle birlikteliği tercih eder. İlişkiyi erkeğin sürüklemesini bekler. Anlamayı değil, anlaşılmayı ister.
-"Erkekle kadın elbirliğiyle erkeğin duygularını bastırıyor." diyorsunuz. Bu süreç nasıl gerçekleşiyor?
Erkek duygularını bilmiyor. Psikolojik ihtiyaçlarını kadının üstüne transfer ediyor. Kendini güvende hissetmek için ihtiyaç duyduğu öz güveni, kadının onu sevmesi üzerinden gidermeye kalkıyor, kendi duygularını bir kenara bırakıyor. Aşırı sevgi davranışları ortaya çıkıyor böyle bir durumda. Her şeyi o yapıyor. Kadın da kendi güvenlik kaygıları yüzünden kenarda durup erkeğin ilişkiyi sürüklemesini bekleyince, erkeğin duyguları ortadan kayboluyor.
-Erkekler için evlilik, psikolojik açıdan bir dönüm noktası mıdır?
Kendine güven sorunu yaşayan erkek için evlilik güvenlik alanıdır. Kadını kendine bağlar. Bunu başardığında güveni artar. Ancak bu durum başka bir sorunu ortaya çıkarır: özgürlüğünü yitirme kaygısı. Erkeklerde yoğun şekilde vardır bu duygu ve özellikle de evlilik sonrası ya da kadın ilişkiye aidiyet geliştirdiğinde ortaya çıkar. Erkeklerin ilişkideki en temel sorunu özgürlüktür.
-Kadınlar evlendikten sonra eşlerinin değiştiğini söyler. Ya da onlar değişmiyorsa başkalaşan nedir?
Yukarıdaki sorunun cevabında aslında bu da var. Kadın, evlilik sonrası ya da kendisini ilişkiye kaptırması sonucunda sadece erkeğin değiştiğini düşünür. Ancak bu doğru bir yorum değildir. Kadın da değişir evlendikten sonra. Ancak kendi değişimini ilişki adına olumlu bulduğu için bunu sorun diye görmez. Evlilik öncesi ilişkide çekingen duran kadın, bu hâliyle erkeğin özgürlük alanını tehdit etmez. Evlendikten sonra ise evlilik kadının her şeyidir. Kadın bunu olumlu bulur. Ancak bu yoğun duygusal bağlanma erkeğin özgürlük kaygısını artırır, onu korkuya sürükler. Bu durum erkekte mecburiyet hissi uyandırır. Kadına karşı kendini sorumlu hisseder. Onu bırakamayacağını düşünür. Erkek yaşadığı korkuyu ifade edemez, ilişkiye karşı duygusal yoğunluğunu kaybeder. Sevgisi azalır, zamanla tükenir. Mecburiyet, sorumluluk ve sevgi bir arada yaşayamaz. Kendimizi özgür hissettiğimiz sürece duygularımızı yaşarız çünkü.
-Eşini kaybetme korkusu yaşayan erkeklerde hangi davranışlar gözlemlenir?
Yoğun kıskançlık duygusu ortaya çıkar. Korku arttıkça bu duygunun ifadesi de kadına zarar verecek hale dönüşür. Eleştiri, suçlama, yargılama, kısıtlama, kıyafete, ilişkilere getirilen yasaklamalar ortaya çıkar. Korku çok arttığında hakaret, şiddet kendini gösterir. Kadına fiziksel açıdan zarar verecek davranışlar da gerçekleşebilir. Yine bir başka korku davranışı; aşırı ilgi, vericiliktir. Erkeğin çok seviyormuş gibi görünen davranışlarının altında çoğu zaman kaybetme korkusu vardır.
-Peki, erkekler bu tarz davranış değişiklikleri yerine neden duygularını açıkça ifade yolunu seçmezler?
Erkek ilişkide zayıf görünmekten korkar. Zayıf görünmeyi bir kişilik sorunu şeklinde algılar. Güçlü bir erkek değilse, insanlar tarafından sevilmeyecek, itibar görmeyecek, aşağılanacaktır. Kaygılarını, korkularını zayıf görünme endişesiyle saklayan erkek, kadınla ilgili olumlu duygularını da kadın tarafından kullanılır endişesiyle paylaşmaz. Kadın kendini bir şey zannedecektir ve erkeğe bencilce davranacaktır. Bu yüzden susar. Erkeğin susmasının bir başka nedeni ise kadını kaybetme korkusudur. Hiçbir şey hissetmese de onu kaybetmeye dayanamaz. İlişkisi bittikten sonra güvenlik alanı sarsılacağı için kadınla ilgili olumsuz duygularını da anlatmaz. Erkek kendini paylaşmadığında kadın kendini dışlanmış, önemsiz, değersiz, en önemlisi de yalnız hisseder. Üstelik erkeğin de kadının da kendi iç dünyasında bir ilişki yaşamasına vesile olur. Bu iki tarafı da mutsuz eder.
-"Erkek kadının sevgisine muhtaçtır." diyorsunuz. Genelde tam tersi bilinir…
Hayat içinde ihtiyaç duyduğumuz önemli bir husus da bir cins olarak kendimizi değerli hissetmektir. Bunu alamayan erkeğin hayatı yarımdır. Kendine güvenini, kendini değerli hissetme ihtiyacını başka yerlerde ne kadar tatmin etmeye çalışsa da yeterli olmaz.
-Bundan dolayı mı erkekler eşlerinin ‘her şeyi’ olmasını ister?
Erkek kadından hem annesi, hem babası, hem arkadaşı, yani her şeyi olmasını ister. Çünkü hayattan korkar. Kadının varlığıyla kendini daha fazla güvende hisseder (Bu beklenti kendine güvenmeyen erkeklerde söz konusudur). Hepimiz bir bireyiz. Bir ilişki sadece ‘bir ilişki’dir. Beklentiniz ne kadar fazlaysa kırılganlığınız da o derece yüksektir. Eşimiz sevdiğimizdir, anne-babamız değil. Hayatla tek başımıza başa çıkabilmeliyiz. Kendimize güvenecek şartları oluşturmalıyız. Ancak o zaman sağlıklı bir ilişki kurabiliriz.
-Gerçekten kendine güvenen bir erkeğin kişilik özellikleri nedir?
Abartılı sevgi davranışları yoktur. Aldığı kadar verir. Duygularını, düşüncelerini, yaşadıklarını açıkça paylaşır. Karşısındakini kırsa da açık davranır. Aynı şeyi karşıdan bekler. Kendi rahatsızlıklarını önemser. Ertelemez. Halledilmeyen sorunların üstünü örtmez. Sadece kadınla değil, çevresindeki herkesle ilişkisinde benzer tavırlar sergiler. Dışarıda iyi adam, kadına başka biri değildir. Hissettiği gibi davranır, düşündüğü gibi konuşur, inandığı gibi yaşar. Korkuları ve kaygılarıyla yaşamaz, onlarla mücadele eder.
-Toplumda kıskançlık daha çok erkeklerle özdeşleşmiştir. Fakat siz “Erkekler kıskanmaktan korkar.” diyorsunuz. Neden?
Tüm erkekler kıskanmaktan korkar. Kıskançlık; karşımızdakini kaybetmekten, kendimizi değersiz, eksik biri gibi hissetmekten duyduğumuz korkunun sonucudur. Bu duyguyu kabullenmekte zorluk çekerler ve kadını kısıtlamaya kalkarlar.
-Günümüzde hem eşini kaybetmek istemeyen hem de onu aldatan erkekler var. Bu bir çelişki değil mi?
Aldatmak kadın ya da erkek fark etmez bir kişilik sorunudur. Aldatan kişi ilişkisinde mutsuzdur. Sorunları vardır ancak bunları ifade edecek kadar kendine güvenmiyordur. Karşısındakini kaybetmekten, kırmaktan korkuyordur. Korku ve kaygıları sorunlarını konuşmasına, bunları çözmesine engeldir. Çözülmeyen sorunlar onu ilişkide boğar. Mutsuz eder. Böyle bir durumda kişi ilişkiden çıkması gerekirken bunu yapamaz. Aldatma böyle bir durumda ortaya çıkar. Çıkamadığı ilişkideki mutsuzluğuna açılmış bir hava deliğidir diğer ilişki. Burada heyecan duyar, kendini değerli hisseder. Bu nedenle aldatma kişinin korkular ve kaygılar karşısındaki zayıf kişiliğini gösterir. Erkeklerde daha yoğun yaşanmasının nedeni, toplumun bu davranışla ilgili iki cinse farklı anlamlar yüklemesidir. Erkek medeniyeti, kadının aldatmasını sadece bir davranış şeklinde görmez, onu yargılar. Bu sebeple kadınlar, mutsuz giden beraberliklerinde ilişkiden çıkamıyorsa, aldatmayı değil, başka davranışlar geliştirmeyi seçerler. Çocuklarına kendilerini adamak gibi…
-Erkeğin başlıca savunma mekanizmaları deyince aklınıza neler geliyor? Bunlar karşısında kadın ne yapmalı?
Araba tutkusu, spor, kahve toplantıları, iş düşkünlüğü, başka kadınların ilgisi, cinsellik, uyuşturucu, siyaset, öfke davranışları vs... Kadının bunları eleştirmesi, engellemeye çalışması erkeği öfkelendirir, kadından uzaklaştırır. Kadın erkeğin bu davranışlara neden ihtiyaç hissettiğini, hangi eksiğini onlarla kapatmaya çalıştığını anlarsa, kendi tutumlarını da buna göre biçimlendirebilir.
-Kadınların erkeği algılamada yaşadığı handikaplar nedir? Bunların telafisi mümkün müdür?
Kadının en büyük handikabı, kültürümüzün erkeklerin beklentisiyle ilgili söylediklerini doğru kabul etmektir. Bu beklentileri karşılasa da kadın, erkeğin sorunu çözülmez. Problem çok daha derindedir. ‘Erkek, kadın itiraz etmesin ister’, ‘Erkek, ne söylüyorsa kadın onu yapsın ister’, ‘Erkek, kadın bir adım geriden gelsin ister’ vs.. Kadın bunları yapar. Erkek ise sorun çıkartmaz ama mutlu da değildir. Çünkü gerçekte ne istediğini kendisi de bilmemektedir. Bundan dolayı erkekler için söylenmiş peşin yargılardan uzaklaşıp kadınların erkekleri anlamak için farklı yollara başvurması gerekir.
-Bir erkek babalığı hangi boyutlarda yaşar? Onun için evlat sahibi olmak nasıl bir şeydir?
Bir erkeğin toplum tarafından ‘adam’ diye görülmesi için çocuklarına bakabilmesi, onların ihtiyaçlarını karşılayabilmesi gerekir. Erkeğin kendini ‘yeterli bir erkek’ şeklinde topluma kanıtladığı alandır babalık. Bu sorunlu algı, erkeğin adam olmak uğruna babalıktan vazgeçmesidir. Çocukların ihtiyaçlarını karşılamak yeterlidir ona göre. Çünkü toplumun beklentisi budur. Bu durum problemli baba-çocuk ilişkilerini ortaya çıkarır.
-"Yuvayı dişi kuş yapar" der Türkler. Peki, bu söz sizce doğru mudur? Bir evliliğin sağlıklı şekilde ilerlemesi için erkeğin hiçbir yükümlülüğü yok mudur? Ya da hangi sorumluluklar erkeğe aittir?
Bu sorunlu bir algıdır. İlişkilerimizdeki hastalıklarımızın önemli noktalarından biridir. Kadını ilişkide edilgen yapan, erkeği bencilleştiren, erkek hegemonyasını sürdüren bir ilişki biçimidir. ‘Yuvayı dişi kuş yapar’ sözü, kadına, ‘sesini çıkarma, verilenle yetin ve erkeğin iktidarını kabul et, evliliğini sürdür’ demektir. Evlilikle ilgili tüm sorumluluğu kadının üstüne yükler bu atasözü. Bu erkek egemen bir düşüncedir. Erkek, iktidarını gerçekleştirdiği böyle bir ilişkide de mutlu olmaz, içindeki arayış bitmez. Onun farkına varmadan aradığı şey; aslında gerisinden gelen değil; yanında yürüyen, yetişkin bir kadındır.