Toplumların çoğunda genel kanı, erkek çocuklarının doğaları gereği daha aktif ve agresif, kız çocuklarının ise daha şefkatli ve işbirlikçi oldukları yönünde ancak bazı uzmanlar, bu durumun tam da böyle olmayabileceğini söylüyorlar. Konuya dair ilginiz ya da merakınız varsa eğer, yapacağınız araştırmalar kapsamında karşınıza çıkacak ilk iddia, deneyimli eğitimcilerin kız ve erkek çocukların farklı şekillerde davrandıklarına dair söylemleridir. Biraz daha derine indiğinizde, bu fikri, çocukların aktivite seviyeleri, ilgi alanları vs. gibi ölçülebilir farklılıklarla destekleyen birçok bilimsel çalışmaya rastlayacaksınız. Bu çalışmalara göre, erkek ve kadın beyni, doğaları gereği farklı; örneğin kız çocukları, dünyaya empati ve iletişim becerileri ile daha donanımlı gelirlerken, erkek çocuklarının sistem algıları daha güçlü. Dolayısıyla cinsiyetçi davranışlar, biyolojik bağlamda önceden belirlenmişler.
Ebeveynliğin gücü
Ancak alternatif bir bakış açısı sunan bilim insanları da yok değil. Rosalind Franklin Üniversitesi'nden Nörobilimci Dr. Lise Eliot, “Nöral esneklik” konseptinden bahsediyor. İnsan beyninin, doğumdan mezara dek bir tür biyolojik şablona göre gelişimini sürdürdüğüne inanılıyor; ancak günlük deneyimlerimiz, bazı devrelerin ve sinapsların gelişimine sebep olurken, bazılarını da nadasa bırakıyor. Yani görüntüleme teknolojileri yetişkin beyinlerde cinsiyet farklılıkları gösterdiğinde, bunların doğaları gereği var olduklarına inanmak makul; ancak aynı şekilde erkek ve kadının hayatları boyunca yaşadıkları farklı deneyimlerin de benzer etkiler yaratabileceği ihtimalini düşünmek gerekiyor. Dr. Eliot “Beyin ile doğayı karıştırmak hem yaygın hem de problem kaynağı” diyor.
- İşin aslının ne olduğunu öğrenmek isteyen bilim insanları, sorumluluğun genlerde mi, hormonlarda mı, yoksa çevrede mi olduğunu saptayabilmek adına, bebekler ve çocuklar üzerinde çalışmalar yapmaya başladılar. Araştırmalar sonucu ortaya çıkan tablo ise oldukça ilgi çekici.
- Çalışma kapsamında yeni doğanların göz temaslarında herhangi bir cinsiyet farklılığı görülmedi; ancak deney aynı bebeklerle dört ay sonra tekrarlandığında, kız çocuklarının göz temaslarını dört kat arttırdıkları, erkek çocuklarında ise kayda değer bir ilerleme olmadığı ortaya çıktı.
- Gebelik sırasında yapılan ultrason taramalarında, doğum öncesi aktivite düzeylerinde herhangi bir cinsiyet farklılığı görülmedi ve ilk iki yıl içerisinde ulaşılan dönüm noktalarında cinsiyetler arası herhangi bir farkın olmadığı belirlendi. Ancak 3 yaşından itibaren, ortalama bir erkek çocuğun, kız çocuklarının üçte ikisinden daha aktif olduğu gözlendi.
- Oyuncak tercihleri ve zihinsel rotasyon becerileri üzerine yapılan araştırmalarda da benzer bir tablo ortaya çıktı.
Peki bu durumun açıklaması ne?
Kimi bilim insanları “doğuştan gelen farklılıkların” ortaya çıkmalarının vakit aldığını söylüyor; ancak farklı bir açıklama daha var. Buna göre insanlar doğumdan itibaren çocuklara cinsiyetlerini temel alarak farklı şekilde davranıyorlar. Bir rampanın eğimini bebeklerinin emekleyebileceği şekilde ayarlamaları istenen annelerin, erkek çocuklarının yeteneklerini doğru bir şekilde tahmin ettikleri, ancak kız çocuklarının becerilerini hafife aldıkları ortaya kondu.
“Ebeveynler kızların erkekler kadar becerikli olmadıklarını düşündüklerinde, onlara, bu becerilerini geliştirebilecekleri türde bir ortam sunmuyorlar.” Dr. Rosalind Barnett. Bir başka deyişle, küçük kızlarımıza “dikkat et” derken erkeklere “aslanım benim” diye yorum yaptığımızda, stereotip, kendi kendini gerçekleştiren bir kehanet halini alıyor.
Yapılan bir başka çalışma sonucunda ise annelerin küçük kız çocukları ile daha fazla konuştukları ve etkileşime geçtikleri keşfedildi – erkek çocuklarının en az kızlar kadar tepki vermelerine rağmen. Benzer şekilde babalar da kızları ile olumsuz duygular konusunda daha açık bir şekilde konuşurken, erkek çocukları ile daha çok başarı odaklı kelimeler (gurur, kazanmak gibi) kullanarak konuşmayı tercih ediyorlar. Babalar kızlarına daha çok şarkı söylerken, hem anneler hem de babalar erkek çocukları ile birlikte daha az kitap okuyor ve onlara daha az hikayeler anlatıyorlar.
Eski varsayımların değerlendirilmesi
Yani bu durum kız ile erkek beyni arasındaki tek farkın sosyalizasyon ile yaratıldığı anlamına mı geliyor? Hem evet hem de hayır. “Nörobilimciler, henüz herhangi bir yapısal ya da nöral aktivite bağlamında farklılıklar keşfedemedi – erkek çocuk beyninin beden büyüklüğü ile orantılı olacak şekilde bir miktar daha büyük olması dışında.” diyor Dr. Eliot. Erkek beyni, doğum öncesinde ve sonrasında yüksek miktarda testosterona maruz kalsa da bilim insanları, bu durumun pek de önemli olmadığı konusunda hemfikirler.
Sonuç olarak tüm bu çalışmaların ışığında ne düşünmemiz gerekiyor? Dr. Eliot son olarak “Kız ile erkek beyni arasında doğuştan gelen herhangi bir farklılığın kesinlikle olmadığını söylemek hata olur” diyor ve ekliyor “Ancak net farklılıkları henüz saptayamamış olmamız, bunların epey zayıf oldukları anlamına geliyor. Aynı zamanda da çarpıtılmış bilim ile desteklenen toplumsal normlar, kendi kendini gerçekleştiren kehanetlere bürünerek çocuklarımızı pembe ve mavi kutulara hapsediyor.”