Aslında ne çocukların, ne annelerin, ne de babaların durduk yere bu problemle karşılaşmadıklarını belirten Mert, sözlerine şöyle devam etti:
"Bu tür sıkıntıları yaşayan çocukların, anne ve babalarını incelediğimizde aynı problemin onlarda ve onların da anne-babalarında var olduğu doğrusuna ulaşmak çok zor değil. Tabii ki bu durum akşamdan sabaha oluşan bir durum değildir. İnsanlar etrafında meydana gelen olaylardan o kadar çok etkilenirler ve bunlar bilinçaltına o kadar yerleşir ki bir süre sonra hem kendilerine hem de çocuklarına bir şey olacakmış korkusu gelişir."
Birçok çocuk, yemek yemekten nefret eder, resmen aç gezer çünkü sürekli bu iki kelimeyi duymuştur. Her sabah, her öğlen, her akşam bunu duyar hatta tok olsa da bunu duyar. Annelere göre yemek yemek, tüm hastalıkları giderecek mucizevi bir formüldür. Aslında bu da bir tür korumacılık geliştirilmesidir ve anne, çocuğunun yerine bir şeyler yapmaya o kadar alışmıştır ki adeta karnının acıktığını bile hissedebildiğini düşünür.
"Karşıdan karşıya geçerken dikkat et!" sözüne dikkat
Eğer anne, vakti zamanın da ufak tefek de olsa bir trafik kazası geçirdiyse vay çocuğun haline Eğer sürekli uyarmazsa kendi çocuğunun da başına kendi başına gelenin geleceğinden korkarak uyarıların ardı arkası kesilmez ve yemek yemekten nefret etme yerini dışarı çıkmaktan korkar olmak alır. Anneler tabii ki de bu sözü çocuklarını düşündükleri başlarına bir şey gelmesini istemediklerinden dolayı söylerler ama bu uyarıların altında daha çok yatan neden, kendi içini rahatlatmaktır.
Çocukluğa vurulan damga "hastalık hastası anneler"
Bu durum ne yazık ki çocukluğa damgasını vuran sıkıntılı bir durumdur. Soğuk diye dışarı çıkıp arkadaşlarıyla oynayamaz, arkadaşları kardan adam yaparken kartopu oynarken onları adeta camdan izlemek durumunda kalır ve içi gider. Resmen çocukluğunu yaşayamaz. Doya doya ıslanamaz, üşüyemez, kirlenemezler. Büyüdükten sonra çocukluğunda yaşayamadıkları aklına gelir ve kendi kendine hayıflanır.
İşte tavsiyeler
Aşırı korumacı olmayın
Çocuğu pamuklara sarı fanusta büyüterek, onu dış dünyaya karşı korumaya kalkmanız kesinlikle beyhude bir çaba olacaktır. Onu takip edin, başına bir şey gelmesini engellemeye çalışın ama lütfen sürekli takip edildiğini ona hissettirmeyin. Bunu hissettiği an, yarardan çok zarar göreceksiniz unutmayın. Gerektiğinde izleyin, gerektiğinde uyarın, gerektiğinde "hayır" demesini bilin, gerektiğinde takdir edin. Bunları yapın ama unutmayın en çok tekrarlanan kelimeyi göz ardı etmeden.
Çocuklarınıza güven aşısı yapmayı unutmayın
Çocuklarımızın doğumundan itibaren belli dönemlerde aşılarını yaptırmak hatta gün atlamamak için ne kadar da titiz davranırız değil mi? Ama inanın ki onun en çok ihtiyacı olan bir aşıyı sık sık unuturuz. Bu da "Güven aşısı." Bu aşıya çocuğumuzun çok ihtiyacı olduğunu unutmamalıyız. Çünkü bu aşı onun benlik duygusunu geliştirecek ve toplum içinde ben diyebilecektir. Kendini diğer bireylere karşı daha iyi ifade edebilecektir. Ona zaman ayırın, onunla ilgilendiğinizi, onu dinlediğinizi, onun düşüncelerine değer verdiğinizi ona hissettirin yeter. İşte size güven aşısı.
Sorumluluk verin
Çocuğunuza altından kalkabileceği sorumlulukları vermeye özen gösterin. Örneğin; bırakın odasını kendi toplasın, bırakın düşünce kendisi kalksın, bırakın yemeğini kendisi yesin, bırakın ayakkabılarını kendisi bağlasın. Artık 17 yaşına gelip de ayakkabı bağlamasını bilmeyen çocuklar görmeyelim çevremizde, böyle çocuklar yetiştiren anneleri de...
KAYNAK : Hürriyet Aile