Çeviri: Filiz ÖZYAPRAK / Aktüel Psikoloji
DSM, 1952 yılında DSM-Iin yayınlanmasından bu yana periyodik olarak gözden geçirilmiş ve önemli ölçüde revize edilmiştir. Özellikle son yirmi yılda, ruhsal hastalıklara yönelik anlayışımızı etkileyici bir biçimde geliştiren hem nöroloji, hem genetik, hem de davranış bilimleri hakkında yeni bir bilgi hazinesi oluşmuştur. Araştırmacılar, ruhsal bozuklukların yaygınlığına, beyin fonksiyonlarının nasıl çalıştığına, beynin fizyolojisine, ve genetik ve çevresel faktörlerin insan sağlığı ve davranışındaki yaşam boyu süren etkilerine ilişkin bir bilgi hazinesi yaratmıştır. Buna ek olarak, beyin görüntüleme tekniklerinden, matematiksel araştırma verilerinin analizi için yeni karmaşık yöntemlere kadar değişen bilimsel teknolojiler, bu hastalıkların daha iyi anlaşılması için bize yeni araçlar sağlamışlardır.
DSMin gözden geçirilmesine yönelik mevcut süreç dört adet prensip tarafından yönlendirilmektedir. İlk olarak, klinik yarar, en önemli önceliği oluşturmaktadır bu el kitabının, ruhsal hastalıkları olan hastaların tanı ve tedavisinde ve yine bu hastaların tedavi edilmesinde yarar sağladığından emin olunmalıdır. İkincisi, tüm tavsiyeler araştırma kanıtları ile desteklenmelidir. Üçüncüsü, DSM-5, önceki sürümler ile sürekliliğini mümkün mertebe muhafaza etmelidir. Ve dördüncü olarak, DSM-IV ve DSM-5 arasında izin verilen değişim seviyesi üzerinde hiçbir önsel kısıtlamaya yer verilmemelidir. Üçüncü ve dördüncü prensipler çelişkili görünebilir, lâkin her iki prensip de gereklidir el kitabını revize etmekle yükümlü olan şahısların, klinik uygulamada, ruhsal bozukluk yaygınlıklarında ve sair önemli faktörlerde vukuu bulabilecek değişikliklerin etkilerini dikkatlice gözden geçirmekle birlikte, ayni zamanda, yeni uzman bilgilerin ve klinik anlayışın uygulanmasını müteakip oluşabilecek tanısal alandaki gelişmeleri de göz önünde bulundurmaları şarttır.
DSMin revize edilme sürecinde, tanı sürecinin çeşitli alanlarında uzman şahıslardan oluşan çalışma grupları, mevcut sürümün (DSM-IV) hangi unsurlarının iyi çalıştığını, hangi unsurlarının klinik uzmanların ihtiyaçlarını karşılamadığını ve bunların en iyi şekilde nasıl düzeltilebileceğini incelemişlerdi. Örneğin, çalışma grupları semptomların şiddetinin daha iyi nasıl değerlendirilebileceğini, ve aynı hastada sıklıkla birlikte meydana gelen (birlikte ortaya çıkan bozukluklar olarak adlandırılır) anksiyete ve depresyon gibi psikiyatrik bozuklukların nasıl ele alınabileceğini tespit etmektedir. Şu anda DSM-IV altında Aksi Belirtilmemiş olarak adlandırılan tanıların azaltılması ve kesin olmayan tanısal kriterlerin geliştirilmesi üzerinde durulmaktadır. Keza çalışma grupları, klinik uzmanları için daha iyi tedavi hedefleri belirlemeyi amaçlamaktadır tedavi süresince ele alınması gereken semptomların tanımlanmasına ve olası düzeltmelerin tespit edilmesine yardımcı olmak gibi.
İlaveten, DSM-5 Çalışma Kolu, belirli bir hastalığa yönelik (örneğin, şizofreni olan bir hasta tarafından deneyimlenen uykusuzluk belirtileri) tanı kriterleri içerisinde ele alınmamış olan yaygın belirtilerin değerlendirmesinin nasıl içerilebileceğine odaklanmıştır. Bu hususları ele alma metodlarından biri kesişen boyutsal değerlendirmelere dayanır.