Domuz Gribi Salgını Ve Tepkilerimiz

Psk. Ayla Kahraman

Önümüzde duran gerçek, dünyanın yeni bir tehlikenin eşiğinde olduğu. İnsanlık soyu, gene tehdit altında. Önlemlerin hiç biri yetmiyor ya da bize güven sağlamıyor.

Bu gerçek soruna karşı nasıl davranıyoruz?

Kimimiz mitolojideki Tanrı Pan gibi çığlıklar atıyoruz. Beklenmedik ve gerekmeyen çığlıklar. Uyuyanları uyandırmaya çalışıyoruz. Salgın küçük adamızı pençesine almış ve insanlarımız teker teker aramızdan ayrılıyormuş gibi davranıyoruz. Yaşıyor olduğumuz gerçeği, az sonra ölebileceğimiz gerçeği ile kapışmaya başlıyor ve diğer bütün her şeyi unutturuyor. Dünyanın, ülkenin ve evin sorunları, uyuşturucu, kumar, cinsel suçlar, genetiği ile oynanan gıdalar ve daha nicesi gündemimizden hızla düşerken; bu salgınla ilgili haberlere odaklanmış, bekliyoruz. 

Devletin önleyici tedbir olarak bazı okulları geçici süre ile tatil etmesi bile çoğunluğun paniğini had safhaya çıkarabildi. Bunu endişe ve korkularımızın desteklenmesi olarak algıladık.

Bir de sessiz çığlıklar var.

Hafif bir nezle geçirirken bile tedirgin olmaya başladık. Boğazımız ağrısa, burnumuz aksa. Eyvah! Yoksa?

İzole edilme korkusu ise ayrı bir dert. Hapşırsak ya da burnumuzu silmeye ihtiyaç duysak kaçacak delik aramaya başladık.

Sosyal zorunluluklardan kaytarma açısından yeni bir mazeret daha bulduk: “biraz keyifsizim. Boğazım ağrıyor. Görüşmesek? İşe gelmesem?”

Kendimize ve yakınlarımıza potansiyel hasta gözüyle bakmaya başladık. Aşı ile ilgili çatışmalarımız da bundan. “Belki bize uğramaz” umudu ile sarıldığımız sabunlar, anti bakteriyel jeller, vitaminler, sebzeler, bitki çayları bazılarımıza daha emniyetli geliyor.

Bir de, bunu sıradan bir hastalık olarak görme eğilimi var: “Gelir ve bu da geçer. Abartmayalım.” 

Yaşanan bir soruna, her zaman gerçekçi tepkiler vermek kolay değildir.  “ne yaparsam yapayım, bu salgına yakalanma ihtimalim var” düşüncesi; aslında kontrolün elimizde olmadığını gösterir. Bu, insan için tek başına kaygı kaynağı olabilecek bir durumdur.

Güvenirliği çok önem taşıyan toplumsal kurumlar da tehlikenin varlığını desteklediğinde, bireyleri aşan gerçek bir paniğin başlaması kaçınılmaz olur.

Toplumu tehdit altına sokan bu salgın tehlikesinde; amacımız toplumsal hezeyana kapılmadan bu zor ayları atlatabilmeyi başarmaktır. Etkin, güvenilir ağızlardan çıkan akılcı, bilimsel ve yönlendirici bilgiye her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır. 

Çelişkili bilgilerin toplumsal infial yaratabileceği unutulmamalıdır. 

Bunun yanında, dikkatimizi etkili önlemlere vermemiz gerekir. Dünyada, hangi bölgede kaç kişi yakalanmış, kaç kişi ölmüş gibi panik artıran bilgilerden ziyade; sorunun çözümüne odaklanmamızda fayda vardır. Kendimizi ve çevremizi koruyacak önlemleri nasıl alacağımız, hastalığın belirtilerini diğerlerinden nasıl ayırt edebileceğimiz, kime, nereye, ne zaman ve hangi koşulda başvuracağımız ya da danışacağımız önceliklerimiz arasında olmalıdır.

Salgın, adı üstünde hepimizi ilgilendiriyor. Beklediğimizden çok farklı gelişebilir. Hızla yayılabilir veya bize bir uğrayıp gidebilir.  Hangisi olursa olsun, hep birlikte savaşmamız, tedbir almamız, hazırlık yapmamız gerekmektedir.  

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.