Daha önce Aktüel Psikoloji ve gerek ulusal gerekse yerel bir çok yayın kuruluşunda "Terapi bilgileri romanlaşırıldığı için" haber konusu olan N.A. Cumhuruiyet Gazetesine yaptığı açıklamada "Doktorum yaralı ruhumu öldürdü" diyerek mağduriyetini basına taşıma gayretine devam ediyor.
Daha önce Sabah ve Hürriyet gazetesi N.A. maruz kaldığını idia ettiği olayı hafta sonu eklerinde 1. sayfadan okuyucularıyla paylaşmıştı. İki duruşması yapılan olayın Davanın üçüncü duruşması eylül ayında görülecek. Mahkeme sürecinin ilerlemesiyle beraber olay kamuoyunun daha yakın ilgisini çekebilir. Süreç hukuki zeminde ilerlerken N.A. en son konuyla ilgili Cumhuriyet Pazar Eki'ne çeşitli açıklamalarda bulundu. ŞULE KÖKTÜRK imzalı haberde şu ayrıntılara yer verildi:
Çocuk nörolojisi uzmanı bir doktor sırf bir roman yazmak için uzmanlık alanı dışına çıktı. Çoğul kişilik hastası N.A., hem izni bile alınmadan bir romana malzeme olduğu için hem de kasıtlı bir istismar ve sömürüye maruz kaldığı için bugün daha da kötü durumda.
Çocuk nörolojisi uzmanı Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin’in, alan ihlali yaparak yaklaşık 8 sene psikoterapi uyguladığı çoğul kişilik hastası N.A.’yı, romanını yazabilmek için yanına alıp çalıştırdığı, roman bittikten sonra da tazminatsız olarak işten attığı iddia ediliyor. N.A., Keskin’e dava açarken Keskin ilk duruşmada N.A.’nın vesayet altına alınmasını istedi ancak bu talebi mahkemece reddedildi. N.A. “Ben sekiz sene bir doktor hatasına maruz kalmadım. Ben yazdığı romanına malzeme olsun diye, yaralı ruhumu yavaş yavaş öldüren bir doktorun kasıtlı ve bilinçli 8 yıl boyunca süren saldırısına, istismarına maruz kaldım” diyor.
Bir reklam ve halkla ilişkiler şirketinin sahibi N.A., yaklaşık 9 sene önce çocuğunun bazı ergenlik sorunlarına çözüm bulmak için Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde görev yapan Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin’le tanıştı. Kızı birkaç ay sonra doktoruna gitmek istemedi. Bu kez Prof. Dr. Keskin, N.A.’da çocukluk çağında yaşadığı travmaların izlerini gördüğünü ve ona yardımcı olmak istediğini söyledi. N.A. teklifi kabul etti. Keskin, Ocak 2002’den itibaren N.A.’ya tedavi uygulamaya başladı. Önceleri haftada bir başlayan terapi seansları, zaman geçtikçe sıklaştı. Yıllardır kendi içinde tuttuğu ve tekrar tekrar yaşadığı travmaları, haftada bazen 6’ya varan terapi seanslarında Keskin’e anlatmaya başlayan N.A., daha önce yazdığı günlükleri dahi doktoruyla paylaştı. N.A. doktoruna bağımlı hale geldi, onu kendi deyimiyle “totemleştirdi.”
VANESSA'YA TUTUNUYOR
Bu sırada N.A’ya tedavi için gittiği Fransız Lape Hastanesi ve Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde “Disosyatif Kimlik Bozukluğu- (Çoğul kişilik hastası)” teşhisi konuldu. Bu hastalıkla uzmanının ilgilenmesi gerektiği halde bir çocuk nöroloğu olan Keskin, bugün 50 yaşında bir yetişkin olan N.A.’ya terapi uygulamayı sürdürdü. N. A. içinde, çocuk Vanessa, çılgın ve seksi kadın Cindy, iş kadını Inessa ve melankolik- depresif Floransia olmak üzere 4 kimlik barındırıyor, bu kişiliklerden en sık yaşadığı ise küçük kız çocuğu Vanessa... N.A.’nın Vanessa’ya tutunması, Keskin’in de daha sonra çok işine yarayacaktı. Mart 2008’de, doktorunun ısrarıyla, onun yönetici asistanlığını, reklam ve halkla ilişkiler işlerini yapmaya başlayan N.A., yaşlı annesine ve köpeklerine bakım gibi özel işleriyle dahi ilgilendi.
N.A. bu arada, Özel Fransız Lape ile Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları hastanelerinde de yatarak tedavi görüyordu. Prof. Dr. Keskin, N.A.’ya, kendisinin uyguladığı tedavilerden, başka hekimlere söz ederse terapiyi keseceğini söylüyordu. N.A.’nın hastalığıysa giderek ağırlaşıyordu. 2008 yılının eylül ayında Keskin romanını bitirdi. Romanı herkese okutan Keskin, N.A.’nın ısrarlarına karşın onunla paylaşmadı. Bir tesadüf sonucu N.A. romanı gördü. Okudukça her sayfasında kendi öyküsünü, günlüklerinde yazdığı ifadeleri buldu. Yalnızca içindeki kimliklerin isimleri değiştirilmişti.
İŞİ BİTİNCE VESAYET İSTEDİ
N.A. önce, “tanrı gibi güvendiği” doktoru Keskin’e bu romanı yayımlamaması için yalvardı. Keskin ise ikna edemediği N.A.’nın Vanessa kimliği üzerinde baskı kurdu ama yine ikna edemeyince, 29 Haziran 2009’da hakaretler eşliğinde, ücretini ve tazminatını ödemeden işten kovdu. N.A. avukatı aracılığıyla, yayınevine çektiği bir ihtar ile kitabın yayımını engelleyebildi, ardından tazminat davası açtı. 1 Nisan’da Sirkeci 5.’nci İş Mahkemesi’nde başlayan davanın, 3 Haziran’da görülen ikinci duruşmasında Keskin, N.A.’nın vesayet altına alınmasını istedi ancak bu talebi mahkemece reddedildi. Bu kez kimliğinin aşağılanması ise N.A.’yı daha çok sarstı.
“Kendisine bilim insanı diyen, tanrı gibi güvendiği ve sevdiği doktorunun ihanetine uğradığını” söyleyen N.A., Keskin’in yaşamla arasındaki bağı kestiğini ifade ediyor. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Prof. Dr. Keskin hakkında, olası kastla yaralama, mesleğini kötüye kullanma ve sır saklama yükümlüğünün ihlali nedenleriyle kamu davası açtı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın isteği üzerine N.A.’yı muayene eden İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Vedat Şar, raporunda şu görüşlere yer verdi: “Söz konusu ruhsal bozuklukların tedavisi ancak bir psikiyatri uzmanı tarafından yapılabilir. Çocuk nörolojisi uzmanı olan bir hekimin kendi uzmanlık alanı dışında bir psikiyatrik bozukluğu tedavi etmeye girişmesi hasta için risk yaratır. Bu, hastanın meslek aracılığıyla istismar edilmesi anlamına gelir. Müştekinin ruhsal açıdan (hekimlik mesleği kullanılarak) ilişki travmasına maruz bırakıldığı ve duygusal istismara uğratıldığı, psikiyatrik bozukluğu da ağırlaştırdığı ve tedavisini de güçleştirdiği kanaatine varılmıştır.”
Davanın üçüncü duruşması eylül ayında görülecek. Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin ise konuya ilişkin olarak telefon görüşmesi dahi yapmak istemedi.