Bebek doğumda, dünyaya mucizevi bir adım atarken, kadın da artık bir anne olacaktır. Bunun farkında olmayan kadınlar doğuma kadar geçen bu hazırlanma sürecinde hep bebeklerine odaklanır.
Bir kadın hamile olduğunu öğrendiği andan itibaren zihninde kurulu bir saat çalışmaya başlar. Gebeliğin verdiği heyecan yerini beklemeye bırakır. Hep bebeğin doğacağı ve ona sarılacağı anı hayal eder. Doğum artık hedeftir, saat çalışmaya başlamıştır. Doğuma kadar geçen sürenin, bebeğinin büyüyerek dışarıda yaşayacak gelişimi göstermesi için gerekli olduğunu bildiği halde, bir an önce bebeğinin doğmasını ister. Ama bu arada unuttuğu bir şey vardır: İçindeki annenin de kendini doğumuna hazırlaması gerekir. Bebek doğumda, dünyaya mucizevi bir adım atarken, kadın da artık bir anne olacaktır.
Bunun farkında olmayan kadınlar doğuma kadar geçen hazırlanma sürecinde hep bebeklerine odaklanır. Onun için yaşamlarına dikkat eder, onun için para harcar, onun için doğum hazırlığı yaparlar. Onun doğumunda her şeyin en iyisi mümkün olduğunca hazır olmalıdır. Ancak bu arada kendilerini unutur ve içlerinde filizlenen anneye yatırım yapmazlar. Oysa, bebek için yapılan hazırlıklara harcanan emeğin bir bölümü, belki de daha fazlası içlerindeki anneye harcanmalıdır.
Aslında, hamile bir kadın gebelik ilerledikçe yavaşlar, duygusallaşır, daha çok içine döner. Bu durum hem bebeğin iletişimi hem de salgılanan doğal hormonlar sayesinde olur. Bu, kadının kendi içine dönmesi, kendini sorgulaması için bir fırsattır. Buna izin veren bir kadın içindeki filizlenen anneyi büyütmeye başlamıştır.
Psikologlar, kadınların içlerindeki negatif duyguları doğum anına taşıdığını ve doğumdan sonra da bebeğe istemeden de olsa aktardıklarını savunur. Çocuk gelişiminde, sorunlu bebeklerin anneleri ile çalışıldığında anne düzelirse, buna paralel olarak bebeklerin de düzeldikleri görülür. Çünkü bebekler annenin modelidir ve tüm kalıpları anneden alırlar. Anne bilinçaltı negatif duygularının farkına vararak bunlardan özgürleşebildiği takdirde, bu duyguların bebeğine aktarımı da son bulur.
Bu kural doğum için de geçerlidir. Doğum, şehir insanı için tüm doğallığını yitirerek, toplumsal negatif hipnoz ve medyanın yanlış haberleri yüzünden, korkulan, istenmeyen bir hal almıştır. Kadınlarda olması gereken doğum yapma gücü ve sorumluluğu doktorların eline teslim edilmiştir. Doğaldır ki, doğum yapma gücünü ve inancını kaybetmiş olan kadınlar sağlıklı bir doğum performansı gösteremeyip, kendilerine öğretildiği gibi kolayı, teslim olmayı tercih ederler. Böylelikle sezaryen oranları kabul edilemez sayılara ulaşır.
Geçmişten gelen tüm doğum tecrübeleri doğumu etkiler. Kendi doğumu, kardeşlerinin doğumları, annesinin doğumu, belki de yakın akrabaların doğumları gibi, o güne kadar duyduğu veya yaşadığı tüm doğum tecrübeleri kadının bilinçaltında kayıtlıdır. Bunlar ilk günlerde masumca orada beklerken, hamileliğin sonlarına doğru yavaş yavaş canlanmaya ve anneyi yönetmeye başlar. İşte kadının sağlıklı bir şekilde anneliğe geçişi için, bir anne olarak doğmak için, varsa bu negatif bilinçaltı izlerinin yüzeye çıkarılması ve gerekirse temizlenmesi gerekir.
Bunun için, profesyonel bir hamile eğitimi, psikoterapi, grup paylaşımları, hipnoz ve daha birçoğu gibi teknikler kadınlara yardımcı olacaktır. Ama başlangıç, farkında olmak ve istemekle başlar. İçindeki anneyi görmek ve onu da büyütmek için istekli olmakla başlar. Bebekle birlikte, içindeki anneye de yatırım yapmakla başlar. Bu konuda gösterilecek çabalar anne adayının gittikçe hafiflemesini, rahatlamasını ve daha huzurlu bir gebelik geçirmesini sağlayarak güven verecektir. Ve tüm bu olumlu duyguları bebek de bir sünger gibi emecektir.
Doğumun coşkusunu hissedin
Doğum anı geldiğinde, içindeki hormonlar ve bebek, anneyi sarıp sarmalayacak, doğumun coşkusunu hissetmesini sağlayacaktır. Doğum yapma gücünün açığa çıkmasına izin vermek için bütün anne adayları kendine ve içindeki anneye yatırım yapmalı. Onu dinlemeli, izlemeli, onunla çalışmalı.
Zaman