Emre USLU / Taraf Gazetesi
Dursun Çiçek’in hazırladığı darbe belgeleri eski adıyla Psikolojik Harekât (PH) Şube yeni adıyla Bilgi Destek Şube Müdürlüğü olan birimlerin icraatlarını tartışmaya açtı. Bu yazıda bürokrasi yapılanması içerisindeki psikolojik harekât şubeleri ilgili gözlemlerimi aktaracağım.
Önce bir anı: 1999 yılıydı Emniyet bünyesinde düzenlenen bir psikolojik harekât kursuna misafir dinleyici olarak katılmıştım. O yıllarda, 28 Şubat’ın etkisiyle olsa gerek, yeteneğine bakılmaksızın her kursa bir asker eğitici mutlaka çağrılırdı. O yıl Ahmet Altan’ın yeni kitabı Kılıç Yarası Gibi piyasayı tam anlamıyla sallamış durumda. Kursu veren emekli bir albay (2003’e kadar MGK’daki bu birimde genelde emekli albaylar çalışırdı). Adam PH adı altında soğuk savaş mantaliteli hikâyeler anlatıyor. Toplumun nasıl yönlendirileceğinden söz ediyor. Ahmet Altan, anlatılan “kötü” örneklerden biri. Toplumu kötü örneklerin etkisinden korumak için neler yapılması gerektiğinden söz ediyor. Tabii ki beyaz, gri ve kara propagandadan söz ediyor. Kursiyerler biraz nezaketten, biraz hayretten, daha çok da korkudan hocamız emekli albaya itiraz etmeden “kafa ütüleme seremonisi” haline gelen “kursu” dinliyor. Bu tip kursların Mr. Muhalefet’i ben, adamın biraz duraksadığı bir sırada el kaldırıp, “Harcadığınız bunca paralarla yaptığınız bunca psikolojik harekât mı daha etkili yoksa Ahmet Altan’ın Kılıç Yarası Gibi romanı mı,” sorusunu sorunca salon buz kesiyor. Önde oturan üst rütbeli amirlerin bana dönük ters bakışlarını görünce “kötü” adam “Ahmet Altan”ı savunmanın neye mal olabileceğini anlıyorum. Neyse ki hoca o kadar öfkelenmeden soruma cevap vermeye çalışıyor. “Kötü” adamların aslında medyada güçlü olduğundan filan söz ediyor ve Altan etkisini buna bağlıyor. Asıl kıyamet kurs bitip ara verdikten sonra başlıyor. Kursu organize eden şube müdürü burnumun ucuna dikilip “Sana ne, sen burada misafir olarak bulunuyorsun, neden bu soruyu soruyorsun” gibi bir çıkışmayla başlıyor fırça seansları, sonra bir süre devam ediyor. Tabii ki o sorudan sonra bakışlar değişiyor. “Altan’ları savunamazsın” doktrini, o kesimin her bakışında kafama kazınmaya çalışılıyor. Ancak, özel sohbetlerde yanıma gelip, “İyi ki sordun” diyen birçok kursiyerin de bulunduğunu belirteyim.
Şimdilerde ortaya çıkan belge tartışmasına bakıyorum da o günkü halimi hatırlıyorum. O ihbarcı subay da aralarında olmak üzere; muhtemelen benim gibi düşünen, yapılan bunca saçmalığı, o kurumlar bünyesinde ses çıkarılamamasından dolayı “herkes tarafından onaylandığı sanılan PH operasyonları” zanneden zavallı zihniyete isyan eden, bir veya birden çok subay olmalı.
Bu şubelerin ne işe yaradığına gelince: Aslında “devletin aklı” gibi çalışan bu şubeler “devlet biziz” mantığıyla hareket eden bir sürü “kibirli” insan tipiyle doludur. Taşra’da çok önemli görünmeseler bile Ankara’da, en azından şube çalışanları, kendilerini çok önemli addederler. Emniyet’te bu şubelerde çalışan kişiler yurtiçi veya yurtdışı doktoralı, askerdeki meslektaşlarına nazaran, toplumu daha iyi tanıyan ve analiz eden uzmanlardır ama Emniyet’in üst kademesi bunları çok dinlemez.
Her kurum kendi etkinlik alanı içerisinde PH operasyonları yapar. Örneğin polisin yaptığı PH operasyonları çocuklara balon dağıtmak, tarih gezisi yaptırmak gibi faaliyetlerken, askerin PH faaliyetleri “irticayı izlemek” bölücülükle mücadele için makro seviyede PH faaliyeti planlamak olabiliyor.
PH operasyonları, 1980 darbesinden sonra önem kazanan, önceleri MGK bünyesinde Toplumla İlişkiler Başkanlığı çatısı altında yapılandırılan birimlerdir. Özellikle 1990’lı yıllarda PKK’ya karşı yapılan operasyonlara halk desteği sağlamak amacıyla sıkı çalışmalar yürütmüşlerdir. Bunların legal ve illegal olanları mevcuttur. Örneğin PKK itirafçılarının “yazdığı” PKK’nın içyüzünü anlatan kitaplar ve onların medyadaki sunumu henüz sorgulanmadı. Örneğin ortaokul mezunu Sami Demirkıran’ın bir hatip gibi yazdığı kitapları, kimse, ‘ortaokul mezunu bir kişi bunca kitabı bu şekilde nasıl yazar’ diye bile sorgulamadı. Bu kitapları köşelerine taşıyan büyük gazeteciler “hangi dürtülerle” bu kitapların tanıtımını yaptı, sorgulanmadı. Yine Şemdin Sakık’ın sadece andıç olayındaki rolü sorgulandı ama ona web sitesi kurma hakkı veren kararın arka planı ve onun söylediklerinin PH ile bağlantısı sorgulanmadı. Bu site bizzat PH faaliyeti miydi, sorgulanmadı.
2003 yılında MGK’nın sivilleştirilmesinden sonra bu birimin görevi İçişleri Bakanlığı’na verilmiştir. Ancak birimdeki Asker unsurlar Genelkurmay Karargâhı’nda ve ordu komutanlıkları içinde PH Taburları olarak yapılandırılmış, ancak demokratikleşme süreci içerisinde PH adının negatif algılanmaya başlamasından dolayı adları “Bilgi Destek Şube Müdürlüğü” olarak değiştirilmiştir. Bu arada 1990’lı yıllarda Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un da 28 Şubat döneminde MGK’da PH faaliyetlerinden de sorumlu olduğunu belirtelim. Muhtemelen Dursun Çiçek konusundaki Karargâh “duyarlılığı” da buradan geliyordur.