“Dert bende derman sende, aşk bende ferman sende…” Çok sevilen/sevdiğim bir şarkıdır. Şarkılar da zaten genelde dertten, ayrılıktan, sıkıntılardan bahseder. Malum, hepimizin dertleri var. Dertsiz kimse yok gibi…
Buddha diyor ki; “Yaşamak, acı çekmektir. Doğum, yaşlılık, hastalık, ölüm; sevdiğine, dileğine kavuşamama ya da sevmediğinle birleşme hep acı çekmektir. Kısacası, kişiliğin ilk temeli, acı çekmektir.'' Bu gerçek ortaya konduktan sonra acının nedenleri araştırılır. Buddha'ya göre acı çekmenin nedeni, istekler ve tutku dolu bekleyişlerdir.
Dertlere bakış açısı değiştirilmeli. Onlarla iyi geçinilmeli ki yaşamak bir ceza haline gelmesin. Mevlana ise bunu şöyle izah eder:
“Gönüllerimizde bulunan ve bizi rahatsız eden gamlar, kederler hep bizdeki sahip olma hırs ve tamahının fırtınasının kaldırdığı tozdan meydana gelir.
Bu kökümüzü söken kederler, ömrümüzü biçen orağa benzerler. “Böyle mi olacak, şöyle mi olacak” gibi düşünceler de şeytanın gönlümüze düşürdüğü vesveselerdir.
Bil ki her sıkıntı ve hastalık ölümden bir parçadır. Eğer çaresi varsa, ölümün bir parçasını kendinden kov!
Madem ki ölümün bir parçasından bile kaçamıyorsun; heva ve hevesi bırakamıyor, bir takım vesveselerle adeta hasta oluyorsun, bil ki onun hepsini, yani ölümü bir gün başından aşağıya dökecekler!
Eğer ölümün bir parçası sana tatlı geliyorsa; ölünce Allah’a kavuşacak olma düşüncesi seni sevindiriyorsa, bil ki Allah ölümü de sana tatlılaştırır.
Dertler ölümün elçisi olarak gelirler. Ey kendini beğenmiş kişi, ölümün elçilerinden yüz çevirme, onlarla iyi geçin ki ölüme de alışmış olasın.
Tatlı bir hayat süren, refah içinde yaşayan kimse sonunda acı ölür. (Çünkü alışılmış şeylerden ayrılması güç olur). Bedenine tapan, yani nefsinin her arzusunu yerine getiren, canını kurtaramaz.
Nasıl ki koyunları kırdan sürer getirirler; hangisi daha besili ise onu keserler.”[1]
Dünyanın dertsiz, tasasız bir yer olabileceği varsayımından hareketle, insan başına gelen sıkıntılara aşırı tepki verir. Bir yere kadar üzülmek, sıkıntı hissetmek normaldir evet… Ancak bizler, sanki hal-i hazırdakinin aksi mümkünmüş gibi, sanki dertsiz sıkıntısız bir dünya hayatı olabilirmiş gibi başımıza gelen sıkıntılara, yolumuzu kesen eşkıya muamelesi yapıp fazlaca bozuluyoruz.
Üzüldüğümüze üzülüyor, kaygılandığımız için yine kaygılanıyor, sıkıldığımızdan dolayı yine sıkılıyoruz. “Her şey beni bulur, benim yüzüm gülmeyecek mi, bir gün görmeyecek miyim?” diyerek içimizde sitemler büyütüyoruz. Halbuki bu dertler, dünya hayatının geçiciliğine ve tat vermeyen, kişiyi öte aleme hazırlayan doğasına dikkat çekmektedirler. Bu sıkıntı ve kederler, hayatı ve ölüm gerçeğini ve ikisi arasındaki akışı daha net kavramamız için konmuş trafik işaretleri, yön levhaları gibi okunabilir. İşaretleri iyi okuyup, kaybolmadan menzile varabilmek dileğiyle…
[1] Mesnevî, c. I, b. 2296-2303