BİRGUN.NET - 2003 yılında yapılan ve bir genin bazı insanları depresyona daha yatkın kıldığını belirten çalışmanın yeni analizleri ve başka araştırmalar, gen-depresyon ilişkisini kuşkulu hale getirdi
Neden bazı insanlar hayatlarını mutluluk içinde geçirirken bazıları hep bir şeyler askıya alınmış gibi hisseder? 2003 yılında yapılan bir çalışma bu soruya bir yanıt ortaya atmıştı: bir gen bazı insanları depresyona daha yatkın kılmaktaydı. Çalışma, yaşam olaylarının genlerin aktivasyonunu nasıl etkilediğine dair önemli bilgiler içermektedir. Fakat 2003’teki çalışmanın yeni analizleri ve bu alanda yapılan başka birçok çalışma, bahsedilen ilişkiyi kuşkulu hale getirmiştir.
2003 çalışması, depresyonda temel bir role sahip olan ve antidepresan ilaçların ana hedefi halindeki serotonin isimli bir kimyasal madde ile ilgilidir. Duke Üniversitesi’nden psikolog Avshalom Caspi önderliğindeki araştırma ekibi, Yeni Zelanda’da 847 kişi ile yapılan çalışmada serotonin taşıyıcısı geninin kısa alleline sahip kişilerin, uzun alleline sahip olanlara göre olumsuz yaşam olayları ile ilişkili olarak depresyona girme olasılıklarının daha yüksek olduğunu bulmuştur. Araştırmacılar olumsuz yaşam olaylarının etkisiyle genin bir şekilde daha az miktarda serotonin üretilmesine sebep olduğunu öne sürmüşlerdir.
YENİ ANALİZLER
Bethesda Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü’nden genetik epidemiyolog Kathleen Merikangas çalışmanın o dönem herkeste heyecan yarattığını söylemektedir. Yakın zamanda, Merikangas ve genetikçi Neil Risch’nin yönettiği multidisipliner bir araştırma ekibi, çalışmanın sonuçlarının desteklenmediği açıklamasını yapmışlardır. Ekip 2003’teki orijinal çalışma ve ardından yapılan 13 çalışmanın sonuçlarını gözden geçirmiş, toplamda 12.500 kişinin verileri değerlendirilmiştir. Journal of the American Medical Association dergisinin haziran sayısında yer alan yazıda araştırmacılar, sadece üç küçük çalışmada 2003 çalışmasının sonuçlarının desteklendiğinin bulunduğu söylenmektedir. Risch ve meslektaşları her ne kadar depresyonun olumsuz yaşam olayları ile ilişkisi bilinse de, şüphelenilen gen ile yaşam olaylarının tetiklediği depresyon arasında bir ilişki bulamadıklarını belirtmektedir.
Caspi ve Terrie Moffitt, Risch’in ekibinin analizlerinde kısa allele sahip kişilerin daha yoğun biyolojik stres yanıtları verdiğini ve depresyonla ilişkili olan travma sonrası stres bozukluğu gibi anksiyete bozukluklarına karşı daha duyarlı olduklarını gösteren laboratuvar çalışmalarını dışladıklarını öne sürmektedir. Diğer taraftan çeşitli araştırmacılar Risch’in çalışmasını anlamlı bulmaktadır. Yale Üniversitesi’nden psikiyatrik genetikçi Joel Gelernter ise Caspi’nin çalışmasının önemli bir çalışma olduğunu söylemekte ve serotonin allelerinin depresyonda geçmişte düşünüldüğünden daha hassas bir role sahip olabileceğini düşündüğünü belirtmektedir.
Bir diğer psikiyatrik genetikçi, Virginia Commonwealth Üniversitesi’nden Kenneth Kendler, her ne kadar Caspi’nin bulgularını destekleyen bir makale yazmış olsa da, gerek Risch’in çalışmasında gerekse başka çalışmalarda bu bulguları destekleyen verilerin bulunamayışının şaşırtıcı olmadığını ifade etmektedir. Kendler, “Psikiyatrik hastalıklarla ilgili genetik keşiflerde bulunmak, bilimin en zor alanlarından biridir. Güvenilir sonuçlara ulaşmak için binlerce olası gen üzerinde geniş çalışmaların yapılması gerekmektedir” diye vurgulamaktadır.