Özlem Çetinkaya kimdir?
Özlem Çetinkaya kimdir sorusunun öyle çok cevabı var ki… İçimdeki sayısız Özlem Çetinkaya’nın dışında bir de tanıdığım ve tanımadığım insanların benimle ilgili algıları, yargıları, düşünceleri… Zaten her şey; “Ben kimim?” sorusu ile başlamıyor mu?
Özlem Çetinkaya; bir anne, bir eş, bir evlat, kimilerine göre bir dost, kimilerine göre sadece bir arkadaş hatta sadece bir tanıdık… Mesleki açıdan cevap verecek olursam, Özlem Çetinkaya; bir yazar, editör, gölge yazar, röportaj hazırlayan, çok yakında -17 Ekim- itibari ile Radyo Gedik’te kendi radyo programını sunan biri… Aynı zamanda bir eğitmen ve konuşmacı… Reiki Master olarak reiki eğitimleri veriyorum, mandala eğitimi veriyorum ve bakış açısını değiştirerek daha mutlu yaşamak konusunda konuşuyorum, deneyimlerimi paylaşıyorum. Geçmişinde yaklaşık 12 senelik bir otel yöneticiliği var. Burçlara göre Özlem Çetinkaya; yükselen ve ay burcu Oğlak olan bir Terazi burcu kadını. Öğrenmeye, öğrendiklerinim paylaşmaya âşık bir insan.
Tek bir kelime ile anlat derseniz, cevabım; “Meraklı” olur.
Dengeli yaşam kavramını biraz açabilir misiniz?
Hayattaki en önemli şey denge. Özellikle benim gibi bir Terazi burcu iseniz, daha da önemli oluyor sanırım. Zihinsel, fiziksel ve ruhsal denge çok önemli… Bunlar önce kendi içlerinde kendileri bir dengede olacak, sonra birbirleri ile ilişkilerinde bir denge oluşturacaklar. İşte dengeli yaşam rehberi de bu dengelerin oluşumunda fikir veren, bildiklerini paylaşan, uygulamalarda destek olan kişidir.
Hayatın içinde bir denge var mı? Eğer doğal dengeye biz burnumuzu sokmazsak var elbette ama biz insanlar bu dengenin bozulması için elimizden geleni yapıyor, sonra da kendi dengemizi tekrar bulmak adına çaba sarf edip duruyoruz ve hatta mutsuzluğa doğru sürükleniyoruz. Doğanın döngülerini takip edelim ve tüm bu döngüleri –sonlanmalar ve başlangıçlar ile birlikte- gönülden kabule geçelim; bakın o zaman mutluluk ve denge nasıl kendiliğinde geliyor.
İlk romanınız Tramola'da bir kendini keşfetme hikâyesi anlatıyorsunuz. Kişinin kendini keşfetme süreci nasıl başlıyor? Bu süreçte illa aşk gibi, bir kayıp gibi tetikleyici unsurlar mı olması gerekiyor?
Tramola’da herkes kendinden bir parça bulabileceği bir roman çünkü hepimiz hemen hemen aynı şeyleri yaşıyoruz. Hepimizin başkalarının bizim için biçtiği elbiseleri zorla giymeye çalıştığımız zamanlarımız olmuştur, hepimiz aslında aşkı bir türlü beceremediğimizi ve aşktan umudumuzu kaybettiğimizi düşündüğümüz zamanlar yaşamışızdır, hepimizin hayatında önemli rol oynayan dostları vardır. Ve hepimizin hangi adımı atarsa daha mutlu olacağını düşünürken durduğu anlar olmuştur.
Kişinin kendini keşfetme süreci herkese göre değişmekle birlikte, genelde, kendini en sıkışmış hissettiği zamanlarda veya bir kaosun içinde nefes alamaz olduğunda ortaya çıkıyor. Kimileri için dışarıdan bakıldığında nefistir, her şeyi tamamdır; ev, iş, eş, çocuk… Ama bir boşluk hissi vardır tüm alanı kaplayan. İşte o boşluk hissi insanın içine doğru çektiğinde keşif süreci de başlıyor. Karanlığın içinde bir ışık aramaya başlamak gibi.
“Aşk” birçok insanın hayatında önemli bir kavram. Hep bir bütün olacağımız insanı ararız ya hani. Oysa öyle de bir şey yok aslında; çünkü hepimiz kendi içimizde bir bütünüz, bir diğer yarımızı aramak çok büyük zaman kaybı ve olmayan bir şeyi aradığımız için de zaman kaybı.
Veya kayıplar; böylesi zamanlar da tetikleyicidir çünkü bağımlısı olduğumuz ilişkiler bizi kendimizle buluşmamız için yalnız bırakır.
Fakat, az önce de dediğim gibi kimi zaman dışarıdan bakıldığında her şeyim tam olduğu zamanlarda da insan bu keşif sürecine girebilir. “Her şeyim var ama neden mutsuzum? Neden yataktan kalkamıyorum? Neden içimde coşku yok?”
Hayatı kaçırmamak için iş hayatımızla özel hayatımız arasında dengeyi nasıl sağlayabiliriz?
Bu sorunun cevabı yine herkes için değişir çünkü cevap, kişinin ‘hayat’ı ne olarak algıladığı, ‘hayat amacı’nı ne olarak belirlediği ile doğrudan ilişkili. Bana göre hayatı kaçırmamak demek insanın iç huzurunun yerinde olması demek ki bu da “değerler’ kavramı doğrudan ilişkili. Değerler sıralamamız çok önemli bizim için. “Aile” kimi insanlarda birinci öncelik olabilirken kimilerinde çok daha geri plandadır. Ve bunun biri bir diğerinden daha iyi ya da kötü değildir, sadece kişiden kişiye hatta kişinin içinde bulunduğu ruhsal ve fiziksel duruma göre bile değişebilir.
Kısaca şunu söylemek istiyorum; önce değerlerimizi fark etmemiz, sonra bu değerler arasında zaman planlamamızı yapmamız gerekir. Eğer o dönemde iş hayatının içinde olmak, para kazanmak bizim için öncelikli değerse arkadaşlarımıza yeteri kadar zaman ayıramadık diye mutsuz etmeyiz kendimizi. Özel hayat ve iş hayatımız arasındaki denge uyanık geçen 16 saatimizi 8 – 8 eşit oranda iş ve özel hayatımıza ayırmakla ilgili bir şey değil. Bu yaşam doyumu ile ilgili bir şey. Ruhunuz nerede besleniyor? Önemli sorulardan biri bu. İnsanın yaşam amacını keşfetmiş olması da önemli. Ancak burada şunu da belirtmek isterim; “Yaşam amacım insanlara dokunmak, şifa vermek” diyerek bankacılıktan ya da kurumsal işlerinden ayrılan çok insan tanıdım ve birçoğu sonunda mutsuz oldu. Burada önemli olan yaptığınız işin içinde de yaşam amacınıza hizmet etmeniz. Bir bankacı da pekala bir müşterisinin hayatına dokunabilir, onun hayatına katkı sağlayabilir ve para ile ilişkisini iyileştirmesinde kendisine rehberlik edebilir.
Dengeli bir ilişkide partnerlerin birbirleriyle paylaşımı nasıl olmalı?
Bir ilişki için en önemli şeylerden birinin az önce de söylediğim gibi kişilerin birbirlerini birbirlerinin tamamlayıcısı gibi görmemeleri bana kalırsa. Hiç kimse elmanın bir diğer yarısı değil, herkes birer alma. Onun dışında “dinlemek” bir diğer çok önemli nokta. Ve “haklı” ya da “haksızlık” üzerinden değil de birlikteliğin huzuru üzerinden olaylara yaklaşmak dengeli bir ilişkinin en önemli aracı. İki kişi aynı anda konuştuğunda ne oluyor? Ortaya kakafoniden başka bir şey çıkmıyor değil mi? Ve az önce değerlerden bahsetmiştik; bana kalırsa dengeli bir ilişki için tarafların değerlerinin de birbirine yakın olması çok önemli. “Aile” birince birinci öncelik, diğerinde onuncu öncelikse dengeyi bulmak çok kolay olmayabilir. Ve dürüst olmak. Hissettiğimiz şey her neyse, bunu partnerimizle paylaşmak; onun kendiliğinden anlamasını beklememek. Net ve açık paylaşım çok önemli diye düşünüyorum ve ilişkimi de öyle yaşamaya gayret ediyorum. Sadece kocamla değil ayrıca; oğlumla, babamla, annemle, arkadaşlarımla… Eskiden çok ketumdum, susardım, onlar beni anlasın diye beklerdim, anlamadıklarını düşündüğümde bozulurdum, üzülürdüm… Dengem bozulurdu. Bir insanın kendisinin dengesi bozulduğunda ilişki içinde dengeyi nasıl sağlar ki? Düşünün ben ayakta duramıyorum, sallanıyorum ve siz düşmemek için bana tutunuyorsunuz? Bu durumda ne olur? Her ikimiz de düşeriz, öyle değil mi?
Bütüne bakıldığında mutlu bir hayat yaşamanın bir formülü veya anahtarı var mı?
Mutluluk üzerine yazdığım bir kitabım var; “Aslında Çok Kolay”. Sosyal medya –Instagram ve YouTube- aracılığı ile de bu konuda, kendi deneyimlerimden yola çıkarak, paylaşımlarda bulunuyorum. Mutlu bir hayat için fiziksel, zihinsel ve ruhsal denge çok kıymetli. Bütün bunların hem kendi içlerinde hem de birbirleri ile ilişkilerinde bir denge olduğunda mutlu bir hayat yaşamak kolaylaşıyor. Mutluluktan kastım, “içsel huzur”, haz anları değil.
Mutlu bir yaşam için çaba sarf etmemiz, eyleme geçmemiz şart. Öyle sadece “iste olsun” değil. “İste, eyleme geç ve olsun.” Ne istediğini farkında ol. Farkındalıkla yaşam önemli bir mutlu yaşam basamağıdır.
Ve hepsinden önemlisi; mutsuzluğu da yok sayma! Mutsuz anları da alıp kabul et.
Son olarak –belki de ilk- HER ŞEYİN GEÇİCİ OLDUĞUNU HATIRLA!