DEHP’li Çocukların Planlamada Yaşadıkları Sorunlar

Serkan Gürgenci

DEHP’li Çocukların Günlük İşlerini Planlamada Yaşadıkları Sorunlar

 

Günlük yaşamı düzenlemek için öncelikle bir hedefin varlığını zorunlu kılmaktadır. Bu hedef davranış anlık, kısa, orta ve uzun vadeli olmak üzere çok yönlü bir olgudur. Günlük işlerin düzenlenmesi, hedefin sıraya konularak yapılması amaçlandığı zaman gündeme gelmektedir. Günlük yaşamımızda kalkış saatimizden yatış saatimiz arasına hem temel ihtiyacımız olan eylemlerimiz hem de özel ihtiyaçlarımız olan eylemlerimiz girmektedir.

 

Belirlediğimiz veya belirlemeye çalıştığımız hedeflerimiz belirli bir zaman diliminde gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Zamanı belirleme ile bizdeki mevcut yeterlikler arasında sıkı ilişkiler vardır. Yeterlilikleri sınırlı olan ve zaman kavramı yetişkinlerden farklı çocuklarda günlük işleri planlama çok daha zahmetli bir olaydır. Bu zorlukların üstesinden gelebilmesi için çocuğa birinci derecede yakın olan ailenin katkısı çok önemlidir. Erken dönemde ailenin tutum ve davranışları çocuğun karakter gelişimini etkilemektedir. Kronolojik yaş ile performans yaşı arasındaki farklılığın sorumluluk kazanma üzerinde önemli sonuçları vardır. Çocuğun bulunduğu yaşın sorumluluklarına sahip olmaması eğer bir engellilik söz konusu değilse büyük oranda yetiştirilme tarzından kaynaklanmaktadır. Günlük yaşam sorumluluklarında yemek yeme, tuvalet alışkanlığı, giyinme, uyuma gibi sorumluluklarda istikrarlı tutum göstermeyen ebeveyn ile çocuk arasında çatışmalar çıkmaktadır. Bu çatışmalar neticesinde çocukta direnç oluşmakta ve bu direnç sonucunda da ebeveyn ya baskıcı tutum sergilemekte yada gevşek tutum sergilemektedir. İki tutumda da çocuk ya  haz arama ve hazza ulaşma düşüncesinde yada içe kapanma ve yeni kazanımlara karşı kayıtsız kalma şeklinde davranmaktadır.

 

DEHB kapsamında kişilik değerlendirildiği zaman çocukta id’den gelen istençler ve bu istençler karşısında orta yolu bulmaya çalışan ego sürekli süper egonun tutarsız tavırlarından dolayı sorunlar yaşamaktadır. Ya sürekli engellenen bir id yada hiç engellenmeyen bir id ortaya çıkmaktadır. İd in zaman kavramı yoktur. İd eylem üzerinden düşünmektedir. Eğer eylemin yerine farklı bir boşalım sahası oluşturulamazsa id sürekli çatışmaya girmektedir. Ve bundan en fazla zarar görense ego olmaktadır. Bu durumda da kendinden memnun olmayan veya her yaptığına bahane üreten bir kişilik oluşmaya başlamaktadır. Bununla beraber ilkel boşalım tutumları olan ağlama, yere yatma, inatçılık vb. davranışlar sergilemektedir.

 

Günlük yaşamın planlaması yaşın ilerlemesiyle beraber daha da formelleşmeye doğru evrimleşmektedir. Yani okul, arkadaş ilişkileri, öğretmen gibi faktörler devreye girmektedir. Bu durumda çocuk ebeveyne karşı geliştirdiği tutumu sergilemeyi denemekte ancak burada dirençle karşılaşmaktadır. Bu durumda da çocuk saldırgan bir tutum sergilemekte veya bastırarak içe dönmektedir. Kendisinden beklenen sorumluluklara karşı direnen çocuk eğer saldırganlığa yönelmişse kavga, dersi dinlememe, ödevleri yapmama, sınıf içinde  uygunsuz, ( komiklik, karşı gelme, arkadaşına sataşma) , sınıftan kaçma, okuldan kaçma gibi davranışlar sergilemektedir. İçe dönen çocukta ise ilgisizlik, özgüven eksikliği, arkadaş ilişkileri kurmada zorluk, okul fobisi, dalgınlık, ders dışı işlerle ilgilenme, etrafına bakma, dışarı seyretme  gibi pasif davranışlarla derse katılımı engellenmektedir. Bu nedenlerden dolayı bu iki tip çocukta da günlük işleri anlık kararlarla sürdürülmektedir. Sorumluluk alanına giren eylemlere karşı ilgisizlik, entelektüel işlere karşı ilgisizlik, gayret, dirayet gibi alanlarda sorunlar yaşanmaktadır.

 

DEHB sendromlu çocukların daha önceki yazılarda da ifade edildiği kendilerini kontrol etme konusundaki yetersizlikleri nedeniyle günlük işlerini organize etmede de sorunlar yaşamaktadırlar. Düşüncelerinde bulundukları ortamın gerektirdiği işlere meyil etme ve bunu devam ettirme konusunda motivasyon eksiklikleri vardır. Daha çok haz veren eylemler yönelim şeklinde bir düşünceleri vardır. Sorumluluk alanlarına giren görevlerinde erteleme ve son ana kadar kendini oyalama konularında çok daha yaratıcıdırlar.

 

DEHB’ li çocuklarda sorumluluk bilincinin oluşmamasından dolayı sürekli dış denetime ihtiyaç duymaktadırlar. Çocuk uğraştığı eylemi sonlandırma konusunda dışarıdan gelen uyarıları geçiştirmeye ve mevcut eylemi devam ettirmeye yönelik bir algı çerçevesinde değerlendiriyorsa o zaman çocukta bir regresyon tepkileri ortaya çıkmaktadır. Bunlar da ilkel öfke boşalımı olan ağlama, vurma, fırlatma gibi davranışlardır. Bu süreç içerisinde çocuk, engellenme ile karşılaşınca ebeveyn tarafından gönderilen mantıklı bilgilere karşı ( dersini yaparsan sana … alacağım, dersini yaparsan ….. gideceğiz vb) yadsıma (inkar)  savunma mekanizmalarını kullanarak olumsuz davranışına gerekçeler sunacaktır. Bu düşünce sistemini DEHB’li çocukların çok sık kullanmaktadırlar.

 

DEHB’ li çocukların dış uyaranlara karşı tahrik eşikleri çok düşüktür. Her uyaran onları uğraşlarından koparabilmektedir. Bu da otorite kişilerin uyarılarına maruz kalmalarına neden olmaktadır. Bunun yanında kendi içsel beklentileri ve kendi değerlilikleri konusundaki algılamaları arasındaki mesafenin açıldığını görmeleri güven duygularına zarar vermektedir. Bu durumda ya içe kapanma veya öfke ve saldırganlıklara yönelimi doğurmaktadır.

 

DEHB’ li çocuklarda öfke duyguları ile vicdan duyguları çok kısa sürede yer değiştirebilmektedir. Bu kadar zıt duyguların yer değiştirmeleri çocukta duygu durumları sorunu oluşturmaktadır. Öfke ile davranan çok çok kısa süre sonra özür dilediği zaman ebeveynde nasıl tutum sergileyeceğine karar vermede zorlanmaktadır. Çocuktaki bu patolojik durum ebeveynde de patolojik tutumun oluşmasına neden olabilmektedir.

 

DEHB’li çocuklarda günlük işlerin organize edilmesi ve bunun uygun olarak uygulanması özen gösterilmesi gereken bir süreçtir. Burada dikkat edilmesi gereken noktalardan biri çocuğun isteğini uygun yollarla erteleyebilmesi ve bu erteleme neticesinde terk ettiği hazza denk bir hazzın ödül olarak sunulmasıdır. Çocuğun bulunduğu eylemin terk edilmesini istemekle, yönlendirilen eylem geçmesini talep etmek arasındaki zaman ne çok kısa olmalıdır, ne de çok uzun olmalıdır.

 

DEHB’ li çocukların yaşadıkları ortamın düzenlenmesi ve ortamdaki kurallar da dengeli ve abartılmamış olmaması sorun davranışın tetiklenmesinde etkilidir. Takıntılı ebeveynle yaşayan DEHB’ li çocukların dirençleri yüksek olabilmekte veya hiç direnç göstermemektedirler. Depresyona meyilli ebeveynle yaşayan çocuklarda vicdan çok fazla devreye girmektedir. Suçlayıcı ve aşağılayıcı ebeveynle yaşayan çocuklarda özgüveni eksik ve silik karakterli çocuklar olamaya daha meyilli olmaktadırlar.

 

DEHB sendromu yaşayan çocukların olumlu aile modeline ihtiyaçları vardı. Günlük işlerini düzenlemelerinde destekleyici ve model olucu aileye ihtiyaçları vardır. Sürekli kontrol edici veya hiç kontrol etmeyen, kurallar konusunda kendini merkeze alan, ödülden çok cezayı merkeze alan, sorumluluğun sürekli bir ebeveynde toplandığı, davranış değil vicdan merkezli ödül anlayışı olan ailelerin çocukları hedef davranış oluşturma ve ona yönelme konularında başarısız olacaklardır.

 

Günlük yaşamın görevleri asında çocuğun ihtiyaçalarıda göz ardı edilmemelidir. Özellikle koşulsuz sevgi, anne olma, baba olma gibi temel görevlerin her zaman ön planda tutulması gerekmektedir. Bu asli görevler ihmal edilip öğretmen rolüne bürünürsek, kendimizi çocuğumuza bilgi depolamakla görevli olarak değerlendiririz. Bu çocuğumuzun temel ihtiyacı olan sevme, sevilme ve değerli olma duygularına zarar verecektir.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.