Dedikodunun anatomisi

Hayatımızın büyük bir bölümünü başkalarını çekiştirerek geçiriyoruz. Sohbetlerimizin neredeyse yüzde 80’i dedikodu ekseninde dönüyor. Dedikodunun anatomisini işin uzmanları anlatıyor

Hepimizin her gün çıktığı bir sahne var. Roller değişiyor ama daima başrollerdeyiz. En az 3 oyuncusu var: Ateşi yakan, ona ortak olan ve malzeme edilen yani zavallı kurban. Evet, dedikoducuyuz. Hepimiz. İtirazı aklınızdan bile geçirmeyin! Zira asıl “Hiç ama hiç hazzetmem” diyenden korkulur. HT Pazar'dan Sema Ereren'in haberi...

Ama sebebi var. İnsanoğlu, gayet masum bir sebeple, “survive” etmek yani diğer bir deyişle hayatta kalmak için dedikoduya başladı. Atalarımız en çok da yemek çalan ve avcılık gibi görevlerinden kaytaranları yakalamak ve cezalandırmak amacıyla

ilk çağda bu yola başvurdu. Çoğunlukla dedikoducuların hayatta kalmasıyla bu alışkanlık genlerimize de bulaştı. Peki dedikodu temel olarak neyi vaat ediyordu?

Sosyal çevredekilerin davranışlarını yargılamak, meseleleri tartıp biçmek, iyiyle kötüyü ayırt etmek, birbirini tanımak, birilerini dışlamak veya cezalandırmak için dedikodusuz 1 günümüz bile geçmiyor. Bağımlılık yapan bu alışkanlığın kudreti elbette bunlarla sınırlı değil.

Sosyal psikolog Dr. Nicholas Emler, dedikodunun bizi diğer canlılardan ayıran ve toplumu geliştiren en önemli şey olduğunu söylüyor: “Mesela şempanzeler... Bunu yapamadıklarından, kendilerini korumak için sosyalleştikleri gruplardaki şempanze sayısını yaklaşık 50 ile sınırlı tutmak zorunda kalırlar. Konuşma yetileri olmadığından birbirlerine güvenmek için devamlı gözlem yaparlar. Dedikodu sayesinde gerçekte birebir tanımamamıza rağmen yaklaşık 10 bin kişi hakkında bilgi sahibi oluruz.” Oxford Üniversitesi’nden Prof. Robin Dunbar ise “İnsan olduğumuzu hatırlatan, yaşamımızın en önemli parçalarından biri” olarak tanımlıyor dedikoduyu. Hatta dedikodunun daha uzun bir yaşam için oynadığı hayati role de dikkat çekiyor: “Kendinizi bunun için suçlu hissetmeyin. Uzun ve mutlu bir yaşam için sosyal bağlar olmazsa olmaz, sosyal bağlar için de dedikodu... Sadece sigarayı bırakmak daha iyi bir yaşam için dedikodudan daha etkili olabilir, o kadar.” Dahası Dunbar dedikoduya 18’inci yüzyıla dek hiç de kötü gözle bakılmadığını söylüyor.

İşte hiç dedikodu yapamamanın zararları...

Manchester Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde dedikodunun yarattığı algı üzerine araştırmalar yürüten Dr. Jennifer Cole, çok fazla gıybet yapan insanlara güvenilmemesinin yanında, hiç dedikodu yapmayanlara da kuşkulu yaklaşıldığına dikkat çekiyor ve ekliyor: “İşin özü, ideal dozda dedikodu.”

Dr. Cole’a göre dedikodunun 4 temel amacı var. İlki sosyal gruplar hakkında bilgi edinmek, ikincisi itibar kazanmak ve başkalarını etki altına almak, üçüncüsü tamamen eğlenmek ve sonuncusu da ilişkileri yapılandırmak. Son yıllarda bir amaç daha eklendi ki o da sosyal çevrede sizden olanları olmayanlara karşı korumak. Dr. Cole daha da ayrıntıya giriyor: “Bir bilginin yayılması gayesindeyseniz dedikoducu bilinen kişiyle dedikodu yapmaya daha çok meyilli olursunuz. Ancak dedikodudan uzak kalanlardan kınama ihtimaliyle uzak durursunuz. Zaten konuşmanın ilk dakikalarında beden dilindeki değişikliklerden onu hemen tespit edebilirsiniz. Şüpheyse bu süreçte daima başroldedir, oyunda gibi görünen ama sizi içten içe kınayanlar daima olur.” 

İYİ BİR İNSAN OLMAYA SAHİDEN ZORLAR MI?

Faydalarına devam edelim... Stanford Üniversitesi’nden Doç. Dr. Robb Willer da birlik beraberlik ruhu yaratması ve başkalarını kötü bir şey yapmaktan caydırması yani daha iyi bir insan olmaya zorlaması bakımından dedikodunun kilit rol oynadığına dikkat çeken bir diğer isim. Northeastern Üniversitesi’nden Prof. Dr. Jack Levin de ruhsal sağlığımız için dedikoduya sıcak bakanlardan.

Kendimizi ölçüp biçmek için başkaları hakkında yapılan dedikoduya profesyonel hayatta da ihtiyaç duyarız. Çünkü çalışma arkadaşlarınız hakkında konuşurken patronunuzun tutumunu öğrenmiş olur, ne istediklerini bir ölçüde kavrar ve oyunu kuralına göre oynarsınız. Ancak işyerinde en çok haz veren dedikodu tipi içgüdüsel olarak “yerden yere vuran” dedikodudur. Zira bu, bizi daha çok tatmin eder.



Elbette dedikodunun ürkütücü yanları da yok değil. Başkalarının her şeyini bilen dedikodu severlerden ve onunla işbirliği yapmaktan korkmakta fayda olabilir. Tehlike anında sizi bir lokmada yer bitirir. Dahası yayılan bilgi zamanla bilerek ya da bilmeyerek çarpıtılabilir. Bilhassa American Journal of Management’da çıkan “Dedikodunun Psikolojik Anatomisi” adlı makalede yer alan araştırmaya göre “agresif” kategorideki dedikoducular tamamen manipüle etmek amaçlı çalışırlar. Bu tipler, dedikodunun baş rolünde olma endişesiyse her zaman her birimizi endişeye sokar. Diğer yandan Cornell Üniversitesi’nden Doç. Peggy Drexler “Dedikodu amaçlı işbirliği yaptığınız kişi bir gün bu durumu silah olarak kullanabilir, dikkat” diyor.

Bu arada sosyal medya da ekmeğimize yağ sürüyor. Herkesin her şeyini görür olduk, adeta elimizdeki malzeme arttı. Ancak rekabete ya da yermeye yönelik dedikodu yapmaya yeltenmek beklenmedik sonuçlar doğurabilir, itibarınızı sarsabilir.

Hayatımızdan hiç eksik olmayan ve olmayacağı besbelli ortada olan ama zararsız dedikoduların yapıldığı bir bayram diliyorum. Malum bayram dediğimiz şeyin dedikodusu hiç tükenmez. Aman siz yine de tedbiri elden bırakmayın. 

DEDİKODU MASASININ OLMAZSA OLMAZI: CAZİBELİ KADIN

En çok işyerinde dedikodu yapıyoruz ve zannedilenin aksine son yıllarda erkeklerin kadınlara kıyasla dedikodu yapma eğilimi epey arttı. Masumları oynayan ancak esasında hiç de öyle olmadığı anlaşılan dedikoducu erkeklerin en sevdiği konular, işyerindeki güzel kadınlar, eski arkadaşlarının neler yaptığı ve maaş meseleleri. Çocuk dedikoduculara gelince... En fazla dedikoduyu pre-teen olarak bilinen grup yapıyor. University of Michigan’dan araştırmacıların pre-teen yani 10-12 yaş grubu gençler üzerine yaptığı araştırmaya göre bu çocuklar saatte ortalama 18 kez dedikodu yapıyor ya da aklından geçiriyor, zamanlarının yüzde 50’sinde başkalarını çekiştiriyor. Üstelik hemcinslerini dedikodu masalarına karşı cinsten 3 kat fazla malzeme ediyorlar. Üniversitede çalışmalar yürüten Psikolog Jeffrey G. Parker ve Stephanie D. Teasley, “Kız çocukları ve erkekler hemen hemen aynı dozda dedikodu yapmaya meyilli” diyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Kişisel Gelişim Haberleri