Darbe planı itirafları başladı...

Prof. Dr. Nevzat Tarhan

Silivri duruşmalarında son günlerde basına yansıyan üç soruşturma bilgisi dikkati çekti. Bu üç olay yargı sürecinin ciddi hukuki belgelere dayandırıldığını kabul anlamına geliyor.

Eğer Silivri davaları olmasaydı Türkiye’yi büyük ihtimal “Beş General” yönetiyor olacaktı. Apaçık kanıtlara rağmen çeteleri yok sayanlar maalesef halen çok sayıdalar ancak çok şükür ki gittikçe azalıyorlar. Seçim sonuçlarına göre toplumun % 61’i gerçeklerin farkında diyebiliriz.

Silivri duruşmalarında son günlerde basına yansıyan  önemli üç soruşturma bilgisi dikkati çekti.

1-‘İnternet andıcı’ soruşturması Genelkurmay Başkanlığı’yla Ergenekon davasında tutuklu Albay Dursun Çiçek’i karşı karşıya getirdi. Özel yetkili savcılığın sorusu üzerine Genelkurmay Başkanlığı 13 sayfalık raporla birlikte gönderdiği yanıtında ‘kara propaganda yapan’ internet sitelerini, o dönemde ‘görevli personel’ olan Çiçek’in yaptığını öne sürdü. Bunun üzerine savcılık Çiçek’in ifadesine başvurdu. Çiçek, Genelkurmay’ı yalanladı ve “Her şey emir komuta zinciri altında yapıldı” dedi.

2-“Balyoz davasının tutuklu sanığı Çetin Doğan, savcının sorduğu soruya çok kızdı.

Balyoz davasının tutuklu sanığı Çetin Doğan, Savcı Kırbaş'ın, "Ordudan herhangi bir şekilde ilişiği kesilenlerin dışarıda bir işe girmelerini engellemek ne kadar doğru?" sorusuna, "Bu soruya ancak gülünür" diyerek güldü. Kırbaş'ın "Bunda gülünecek ne var?" demesi üzerine Doğan, "Bu konuda Başbakanlığın genelgesi var. Siz gerçekten evcilik oynar gibi darbe planı mı yapıldığına inanıyorsunuz? Şov mu yapıyoruz? Egemen planı bilmiyorsunuz, oturduğunuz savcılık makamına saygım var ama sınırları zorluyorsunuz. Bir sürü adama belediyeler kol kanat gerdi… tesettürle derse girmeler vardı…" dedi. Savcı Kırbaş da, "Sınırları nasıl zorluyorum? Soru sorarak mı?" karşılığını verdi.

3-Birkaç gün önce de tutuklu general sanıklardan Mehmet Kaya Varol duruşmada 'Seminer planı hazırlanırken ordu komutanlığından seminerde somut verilerin kullanılması gerektiği' diye emri bulunduğunu ifade eden Varol, 'Bazı isimleri sunumumu daha cazip hale getirmek için kullandım. Buna tabiri caizse işgüzarlık da diyebiliriz. Bu isimleri kullanmam onları görevden alacağım anlamına gelmez. Tamamen hayali bir senaryo' diye konuştu.

Diğer taraftan Korgeneral Yurdaer Olcan “Komutanlıktan sunumun gerçekmiş gibi hazırlanması” emrini aldığını duruşmada belirtiyor.

Bu üç olay yargılama sürecinin ciddi hukuki belgelere dayandırıldığının artık kabulü anlamına geliyor.

Birinci önemli husus yargılama sürecini İstiklal mahkemeleri ve Yassıada mahkemeleri gibi siyasal olarak nitelemek isteyenlerin tezi artık çürüdüğünü gördük.

İkinci önemli husus belgelerin fabrikasyon olduğunu söyleyenlerin konuyu ve kanıtları hiç bilmediklerini gösteriyor.

Genelkurmay resmi yazısında “Ben yapmadım o yaptı” anlamına gelecek sorumluluğu Dursun Çiçek’e yükleyen yaklaşım inandırıcı değil. Demek ki “Kanıtlar o kadar güçlü ki Balyoz sanıklarını Genelkurmay sahiplenmiyor” diyenler haklılık kazanıyorlar.

Üçüncü Önemli husus 1997’den sonra Silahlı Kuvvetlerden tasfiye edilen 1700 subay astsubay’ın uzaklaştırılmasının ‘egemen darbe planının bir parçası’ olduğunun itirafını Çetin Doğan’ın ağzından duyduk. Eğer böyle bir plan olmasaydı Çetin Doğan savcının sorusunu belgelerle ilişkilendirmezdi ve egemen plan sözü etmezdi “ Bana değil genelgeyi hazırlayana sorunuz derdi” savcının sorusu amacına ulaşmış oldu.

Ayrıca TSK’dan uzaklaştırılan kişileri tesettürle ve irtica ile ilişkilendiriyor ve siyasetle ilgilendiğini itiraf ediyor. Mahkeme  “Neden siyasetle ilgileniyordunuz, askeri yargıya güvenmiyor muydunuz neden bu subayları YAŞ yoluyla ihraç ettiniz?” sorusunu sormadı.

Aslında Sayın Doğan haklıydı. Kadro tasfiyesi ihtiva etmeyen plan egemen plan olamazdı. Balyoz planları içinde bununla ilgili bilgilere ulaşmak gerekir.

Mamafih zaten içerden direnç olursa darbe yapılamazdı. 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 askeri müdahalelerinde toplam 10 000 civarında yargısız infazla darbe karşıtı subay astsubay tasfiye edildi. 1997’de ilave olarak mağdurların başka işe girmeleri engellendi.

Savcı haklı olarak TSK’da  yapılan tasfiyeyi davanın bir parçası olarak görüyor ve sorguluyor.  Çetin Doğan kişilik olarak siniri alınmış bir kişi iken bu konuda patlaması savcının iyi yolda olduğunun bir işareti olarak düşünülmelidir.

Böyle bir zulüm toplumda ciddi karşılık buldu ki Genelkurmay’ın onayı ile uyum yasaları çıkarılarak haklar büyük ölçüde iade edildi.

Dördüncü husus bütün NATO ülkelerinde Lüksemburg’da bile Gladio yapılanması dağıtıldı, Türkiye hariç. Çünkü Türk Gladio’su işgalci gördüğü siyasetçilerle uğraşmayı bırakmak istemiyor halen bütün varlığı ile ‘buz dolabında’ bekliyor.

Beşinci husus askeri bilirkişi harp oyununun orijinalini sunmak yerine mevcut plan için muğlak ifadelerle “sonradan kaleme alındığı izlenimi var…” raporu yazıyor.

2003’de Balyoz planının üç somut sonucu TSK’da yapılan hukuksuz uygulamalar, kadrolaşma tasfiyesi ve 27 Nisan 2007 e-muhtırasıdır.

Eğer kader yardım edip Silivri davaları olmasaydı Türkiye’yi büyük ihtimal 5 General yönetiyor olacaktı.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan - Haber 7
ntarhan@gmail.com

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.